Güney Kutbu'nda bulunan, buzulların arasından akan ve görenleri hayrete düşüren 'Kan Şelalesi'nin kısa öyküsü karşınızda sevgili dostlar:
Güney Kutbu'nda bulunan, buzulların arasından akan ve görenleri hayrete düşüren 'Kan Şelalesi'nin kısa öyküsü karşınızda sevgili dostlar:
Antarktika'nın Taylor Buzulu'nda yer alan bu şelale, devamlı bir akış halinde ve suyu Bonney Gölü'ne karışıyor.
Fakat daha sonra elektromanyetik alıcılar vasıtasıyla Kan Şelalesi üzerinde yapılan taramalar, şelalenin altında çok daha büyük bir yeraltı su kaynağı bulunduğunu ortaya çıkardı.
Yapılan araştırmalar, tahminen 5 milyon yıl önce deniz seviyelerinin yükseldiğini ve Doğu Antarktika'yı sular altında bıraktığını; bunun da tuzlu bir göl oluşumuna yol açtığını gösteriyor.
Göl, oluşan buzullar sebebiyle tamamen ışıksız ve oksijensiz kalsa da, sahip olduğu mikrobiyolojik yaşamı koruyabilmiş. Bu da, yerin 400 metre altında kalan gölün gittikçe daha tuzlu hale gelmesine sebep olmuş...
Bu göl, aynı zamanda yüksek miktarda demir içeriyor. Demir, şelalenin altında bulunan kaya yatağının aşınmasıyla ortaya çıkıyor ve bu sebeple oksijenle temas ettiği anda paslanan su, kırmızı renge bürünüyor.
Şelalenin altında yer alan göle dair araştırma yapan isimlerden biri olan Tennessee Üniversitesi'nden Jill Mikucki, kaynağın tahmin edilenden çok daha büyük olabileceğini düşünüyor ve gölün karanlık ve oksijensiz ortamda yaşamını sürdürebilen bakterileri desteklediği için önemli olduğunu savunuyor.
Antarktika'nın derinliklerinde demir çözücü mikropların bulunduğu düşüncesi, geçtiğimiz sene Güney Kutup Denizi'nde ölçülen 170 milyon kg demiri açıklaması açısından önemli. Aynı zamanda, kayalardaki demiri parçalayan bakteriler, kıyı şeridinde mevsimlere göre artış gösteren deniz canlılarına da açıklama getirebilir.
Gökte ararken yerde bulmak bu olsa gerek a dostlar!
Mars gibi işte. Demir molekülleri oksitlenince kırmızı renk akıyor. Ha oksijensiz ve kapalı alanda nasıl oluyor diye söyleyeyim. Dünya ilk oluştuğunda Oksijen kullanmadan yaşayabilen bakteriler vardı. Bunlar yaptıkları özel fotosentezler sayesinde bugün soluduğumuz havayı oluşturdular. Herhalde onların bir kısmı orada hala var.
İlla apandisi aldırtacaksınız :P