Çocukluk güzeldi, hoştu, fazla sorumluluğumuz yoktu ama yani kötü yanları da vardı. Şimdi bunlardan hiç bahsetmeyelim mi?
Çocukluk güzeldi, hoştu, fazla sorumluluğumuz yoktu ama yani kötü yanları da vardı. Şimdi bunlardan hiç bahsetmeyelim mi?
Zaten sokakta oynarken düşüp dizimi kanatmışım. Hem canım acıyor hem oyundan geri kaldım. Bir de eve gelince anneden dayak yiyoruz. Tamam korktuğu ve endişelendiği için ne yapacağını bilemeyip, bir tokat patlatıyor ama biz de insanız be!
Evin en küçük çocukları, bu maddeye hüzün ve çile dolu bakışlarla bakıyor şu an. Yataktan çıkıp daha gözünü açamadan, o korkunç sesi duyarsın: 'üç tane ekmek al da gel'... Ne diyebilirim ki saf acı...
Büyük kardeşlerin, sonu gelmeyen eziyetlerinden birisi de bu. Anne ve babanın yanınızda olmadığı her anı fırsat bilip, kendini yere atarak ölü taklidi yapar ve siz dakikalarca onun başında ağlarsınız.
Tüm arkadaşların dışarıda oyun oynarken, annen balkona çıkar ve o tok sesiyle seni eve çağırır. Öğlen uykusu zamanı gelmiştir. Hızlıca büyümek ve güçlü olmak için, tüm arkadaşlarım keyifle oyun oynarken ben öğle uykusu adı altında çile çekmeliyim.
Bu teyzeler/amcalar, sadece çocukken değil hayatının her anında, her yaşında seni şapur şupur öpmeye devam edecek. Hayatın acı demirbaşları...
Daha eve girer girmez, o 'ne yapsam da bu evdeki bir şeyleri mahvetsem' bakışlarından tanırsınız bu çocuğu. Anneniz, onunla oyuncaklarınızı paylaşmanızı ister. Sonrası kırık oyuncaklar, dağılmış bir oda ve sinirleri bozulmuş siz...
Pazartesi sabahının vazgeçilmezi, hayatımızın kara gölgesi o örgülü saç acısı nasıl unutulur.
Tüm kızlar beyaz dantelli, barbieli çoraplarla okula gelirken, kırmızı ve kalın külotlu çorap giymek nasıldır bilir misiniz?
Evde pijamalarınızla, dağınık saçınızla keyif yaparken, zil çalar ve o sesi duyarsınız: 'aşağı gel de poşetlere yardım et'. Ya şimdi bu tiple nasıl geleyim ben oraya anne!
Aslında o an 'teyze senin çocuğun benim tipim değil' desek bu konu sonsuza kadar kapanırdı ama yapamadık işte.
Şu an bile o tadı düşündükçe midem alev alıyor. Bana iğne verin, serum verin ama lütfen öksürük şurubu vermeyin.
Hayır teyze öteki apartmanın önünde oynamayacağız. Burası bizim. Sen git öteki apartmana taşın!
Anne, beni soğuktan korumak istediğinin farkındayım ama bu şekilde sıkmaya devam edersen, bu sefer oksijensizlikten öleceğim!
en azından sokakta oynayıp dizimizi kanatıp,komşu teyzeden azar işitiyor, üst mahalle ile mahalle maçı yapıp ,kavga edip barışıp, sokakta bulunan herhangi bir evden su içebiliyorduk. peki şimdi?
iyi hatırlıyorum ufakken annemi kaybettikten sonra saçımı toplamaya çalışmıştım ve becerememiştim babam toplamıştı saçımı 3 4 ay sonra saçımı topuz yapmayı öğrenmiştim anneannem senmi yaptın bunu deyip yüzüme öyle acıyarak bakıp sarılmıştı ki geri dönmek isterdim çocukluğuma bi kere daha yüzünü görebilmek için
1 numaranın bi tık acı versiyonu : 1980 yazı. Arkadaşlarla toplandık ekşın deniyoruz: Yola dizdiğimiz kırık cam parçaları arasından bisikletle slalom yapılacak. Tabi süratlice. Neyse atladım pinokyoya (bisiklet) başladım. Nasıl olduysa bi düştüm, sol koluma camlar battı. Tam da Güzel Ayşe'nin evinin önünü. Kendisi şimdi eskort olarak anılanlardan. Kadın vah vah dedi, beni eve aldı, yaramı pansuman yaptı, sardı ve gönderdi. Akşam eve gidince "vay ne oldu?" E çocuğuz anlattık işte "düştüm de Güzel Ayşe abla evinde sardı bik bik" Yaralanıp dayak konusu ikinci kümeye. Babannem "Oobuuu 10 yaşında orospulara gidiyo bu!" diye dövünmeye başladı. Dayak mı? Afiyetle yaratıcı dayak şeklinde gerçekleşti tabi :D