Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) nörogelişimsel bir bozukluk, yani sinir sisteminin gelişiminde bir sorun olarak kabul edilir. Çocukluk çağında başlar ve dikkat, duyguları düzenleme, dürtüleri kontrol edebilme becerilerinin gelişmemesi anlamına gelir.
Eskiden “Bizim çocuk hiperaktif.” lafı vardı. Sanki bu, çocuğun bir özelliği gibi, çocuk yaramazmış gibi söylenirdi ama gördüğüm kadarıyla özellikle son yıllarda yetişkinler de bu teşhisi alıyor.
Önce şunu söylemek lazım: Yaramaz çocuk diye bir şey de var. Sınır sorunu olan, temel bazı terbiye ve ahlak kurallarını bilmeyen veya bilse de bunları önemsemeyen çocuklar var. Bu çocukların hepsinde DEHB var diyemeyiz. Her yaramaz çocuğa tıbbi bir tanı yapıştırmak zorunda değiliz. Bu sık yapılan bir hata. Hatta bu hataya profesyoneller de düşebiliyor ne yazık ki. DEHB olan çocuklardaki fazlalığı, düzensiz, tamama ermeyen, organize olmayan, işlevsel olmayan bir aktivite fazlalığı. İşte bu çocuklara da yaramaz deyip geçmemek gerekiyor. Eskiden bu bozukluğun sadece çocuklarda görülen bir durum olduğu düşünülürdü, ama son yıllarda yapılan araştırmalar şunu gösterdi: Çocukluk çağında başlayan bu hastalık yetişkinlikte de devam edebiliyor. Her ne kadar çocukluk çağındaki belirtilerin tamamı yetişkinlikte devam etmiyor olsa da bu tanıyı alan çocukların yaklaşık %40 ila 60’ı yetişkinlikte de belirti gösterebiliyorlar.
-Yüzde kaç kişi doğuştan DEHB’li? Sonradan (mesela travmatik bir deneyim sonucu) da bu bozukluğa sahip olunabilir mi?
Genetik faktör çok önemli, % 70-80 civarında bir kalıtımsallık söz konusu. Ancak bazen de bir gen kusuru ilk olarak o hastada ortaya çıkabilir. Yani kendisinden önce, ailesinde hiç kimsede bu hastalık olmayabilir ama sonraki kuşaklarda hastalığın ortaya çıkma ihtimali yüksektir. Çevresel etkenlerin hastalığın ortaya çıkmasında etkisi olabildiği söylenebilir. Özellikle anne karnındaki dönem ya da doğumdan hemen sonraki dönem... Mesela gebelik sırasında annenin alkol alması, sigara kullanması veya başka toksinlere maruz kalması çocukta DEHB gelişmesini kolaylaştırabilir.
Psikolojik travmaların doğrudan DEHB’ye yol açtığını söyleyemeyiz. Bu konuda çok fazla bilgi kirliliği olduğunu gözlüyorum. Bazı DEHB belirtilerini psikolojik travmayla ilişkilendiren yaklaşım ve söylemlere sosyal medyada rastlıyorum ama bu iddialar bilimsel araştırmalara dayanmıyor. Mesela depresyonda da ciddi dikkat ve konsantrasyon sorunları görülebilir fakat depresyonun kendine özgü belirtileri de vardır. Örnek olarak; çökkün hissetme, zevk alamama ve genel isteksizlik hali... Bunlar varken kişiye DEHB tanısı koymak doğru olmaz. Özetle şunu söylemek istiyorum: Dikkat ve konsantrasyonun bozulduğu pek çok klinik tablo vardır ve bunların hepsi DEHB değildir. Psikolojik travmalar pek çok bozukluğu tetikleyebilir, bozukluğun şiddetini kötüleştirebilir ama psikolojik travmalar doğrudan DEHB’ye neden olmaz. DEHB’si olan bireyin belirtilerinin kötüleşmesine neden olabilir.
-Online karşılaştığım örneklerde ve yurt dışı kaynaklarında özellikle GEÇ TEŞHİS ALAN KADINLAR var.
DEHB’nin çocukluk çağında erkeklerde 2 kat daha sık görüldüğünü biliyoruz. Hastalığın yaygınlığını araştıran çalışmalarda, yetişkinlikte de erkeklerde daha sık görüldüğü saptanıyor ama klinik ortamlarda kadın hastalarla daha sık karşılaşıyoruz. Bunun birkaç nedeni var. Öncelikle şunu biliyoruz: Ömür boyu süren DEHB kadınlarda daha fazla görülüyor. Yani erkeklerin daha büyük bir kısmı yetişkinlikte düzeliyor. Kadınlarda hastalık daha fazla oranda yetişkinlikte devam ediyor. Yetişkinlikte kadınların daha fazla tanı almasının bir nedeni de kadınların psikiyatriye başvurma konusunda erkelerden daha hevesli, istekli olmaları… Erkeklerin hâlâ psikiyatriye başvurmayla ilgili önyargıları daha fazla. Psikiyatrik bir hastalığı zayıflık, eksiklik, güçsüzlük olarak görme eğilimi bu isteksizliğin önde gelen nedeni ne yazık ki. Kadınlar daha kolay yardım arama yoluna giriyorlar.