Yeşim Pektok: "Fotoğrafa Nakış Sanatı, Eski Anıları, Yeni Anlatılara Dönüştürmektir"

Tarihe baktığımızda insanın, hayatta kalma çabasıyla öncelikle temel ihtiyaçlarına ulaşmak için yaratıcılığını kullandığını; ihtiyaçlarına ulaştıktan sonra da yaratıcılığın etkisiyle diğer bir alana yani sanata doğru yöneldiğini söyleyebiliriz. Bu yüzden sanat, insanlığın varoluşuyla birlikte ortaya çıktığı düşünülen yaratıcı bir insan etkinliği olarak tanımlanır. Yapan kişiden, kullanılan hammaddeye kadar her türlü etkiyle sanat dalları sınıflandırılır. Röportajımız için önemli bir başlık olan ve kullanılan malzeme nedeniyle iplik sanatları başlığı altında değerlendirilen, zengin bir kaynağa sahip olan nakış sanatı ülkemizde de önemli bir yere sahip. Toplumların yaşayış biçimlerini, estetik değerlerini ve kültürlerini yansıtan nakışın gelişimine baktığımızda birçok farklı türde kumaş (keten, pamuk, ipek ve yün) ve iplik kullanıldığını görüyoruz. Günümüzde ise kendine yeni yaratıcı alanlar bulan nakış sanatının, fotoğrafa nakış dalını sanatçı Yeşim Pektok’la konuştuk.

- Yeşim Pektok kimdir? Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Üniversiteye başladığım yıldan bu yana çalışma hayatının içindeyim. 30 yıldır farklı sektörlerde, satış, insan kaynakları, eğitim, eğitim yönetimi gibi alanlarda çalıştım. 15 yıldır da bilişim teknolojileri alanında eğitim veren özel bir eğitim kurumunun resmi marka sahibi ve genel direktörüyüm. Edebiyat ve görsel sanata ilgiliyim. Üyesi bulunduğum derneklerde burslu öğrencilerle kitap ile sohbet etkinliği gerçekleştiriyorum. 2019 yılından beri de illüstratif nakış sanatıyla ilgilenmekteyim. Türkiye’deki nakış sanatına; el yapımı kâğıda nakış, fotoğrafa nakış gibi yeni çalışmalar ile katkı sağlamaktayım.

Ülkemizde de önemli bir yere sahip olan nakış konusuna merakınız ne zaman, nasıl başladı?

Nakış 2019 yılında tek günlük bir atölyeye katılmamla başladı. Açıkçası covid dönemi pek elime aldığımı söyleyemem. Çünkü hazır şablon çalışmalarını pek sevmedim. İstedim ki kendi çektiğim fotoğraflardan motifler çizerek ilerleyeyim. İlk birkaç çalışmamı o şekilde gerçekleştirdim. Eskiye olan merakımla geçmiş yıllara ait fotoğraflara işlemek istedim. Yurtdışında bu yönde çalışan birkaç sanatçı görünce, ben de yapmaya karar verdim. 2021 yılından bu yana da fotoğraf ve kağıda nakış yapıyorum.

Bu süreç içerisinde yaptıklarım Amerika’ daki bir fotoğraf dergisinin ilgisini çekti ve iki çalışmamı dergilerinde yayınladılar.

- Nakış atölyesine katılma kararınızı ve orada sizi etkileyen şeyi biraz daha derinleştirelim isterim. Neden nakış? Ve neden fotoğrafa nakış?

Bir süre önce hiç denemediğim birkaç konuda deneyim yaşama kararı almıştım. Kişisel bir meydan okuma diyebiliriz. Hayatım genellikle akademik ilerledi, eğitim almak ve beraberinde çalışmakla geçti. Edebiyatla ilgili olarak iyi bir okurum diyebilirim. Bir dergide de uzun süre yazılarım yayımlandı. El sanatları ise hiç tecrübe etmediğim bir alandı. Bu nedenle atölyeye katılarak neler yapabileceğimi görmek istedim. O gün, bugün fena gitmiyorum sanırım.

Fotoğraf nakışı ise; bir açıdan da benim eskiye olan ilgimle başladı. Bu alanda ilerleyip derinleştikçe yaptığımı şöyle tanımlıyorum “Eski anıları, yeni anlatılara dönüştürmek.” Yaptığım işin beni en heyecanlandıran yanı da fotoğrafçının çekerek ölümsüzleştirdiği anı, bu yüzyılda yeni bir anlatıya dönüştürerek sürdürülebilir kılmak.

Peki, çalışacağınız fotoğrafı nasıl ve neye göre seçiyorsunuz? Çalışma süreciniz nasıl ilerliyor?

Tamamen hislerimle hareket ediyorum diyebilirim, yalnız o hissi durumun altında da önemli bir çalışma sürecim var. Fotoğraf nakışı çok nazik bir zanaat, elimde yüzyıl önceden kalma bir fotoğraf var. Benim ona bakıp ne yapacağıma çok iyi karar vermem gerekiyor ki; atacağım tek bir delik ya ona zarar verecek ya da anlam katacak.

Fotoğraf seçimiyle özenli bir süreç başlıyor. Eskiden çalıştığım birkaç sahaf vardı ama artık tek bir sahafla çalışıyorum. Bu durum bile sürecin hassasiyetinden kaynaklanıyor. Ellerinde bulunan yüzlerce fotoğrafın hangilerinin bana uygun olduğunu bilerek paylaşıyorlar. Ben de gönderilen yüzlercesinin içinden belki beş ya da en fazla onunu seçiyorum. Seçim aşamasında fotoğrafla aramda nasıl bir anlaşma olduğunu inanın ben de tarif edemem ama “yapmam gereken beni buluyor” diye düşünüyorum. Bazen bir çalışmaya karar vermem aylar sürebiliyor bazen de günler içinde olabiliyor. Bu da fotoğrafla aramda kurulan bağ ve duygu geçişiyle yapacağım çalışmaya karar vermemle ilgili oluyor.

Duygu hissetmediğim fotoğrafa çalışma yapamıyorum. O nedenle sipariş anlayışı pek bana uygun değil ama istisnai olarak sipariş edilenle o an bağ kurabilmişsem, kabul ediyorum.

Fotoğrafa zarar verme ihtimali hassas bir durum, sizi nasıl etkiliyor? İçsel çalışmanız ya da esere yansıyan ve yönetmeniz gereken nasıl bir zorlanma oluyor?

İlk çalışmalarımda önceden deseni çizip işaretleyerek bunun önüne geçebileceğimi düşündüm. Baktım bir şey olmuyor. İplikten iğneye, kağıdın türüne kadar sürecin içinde karar vermem gereken her şeyi kendiliğinden yani doğallıkla doğru hesaplayarak ilerliyorum. Deseni çizip işaretlemek de mutlu etmiyor. Niye? Çünkü yola devam ederken aklıma başka bir şey geliyor ve ekleme yapmam gerekiyor ama deseni çoktan işaretlemişim. Yani önceden belirlediğim sınırlar kendiliğinden gelişen yaratım sürecinde kendi kendime engel oluyormuşum gibi hissettirdiği için çalışma şeklimi değiştirdim. Onun için artık tamamıyla sezgisel ilerliyorum.

- Biraz da bugüne kadar katıldığınız sergilerden bahsedelim. Özellikle “Zihni Manzaralar” Sergisindeki eserlerinizi görünce etkilenmiş, sizinle röportaj yapmak istemiştim. Bu nedenle önce ondan başlayalım isterim.

2023 yılı yaptığım çalışmaları sergilemek ve insanlarla paylaşmak açısından özel bir yıl oldu. RS Sanat Alanı Sahibi Filiz Yılmaz ve Küratör Marcus Graf tarafından kent- doğa ilişkisini konu alan, doğanın iyileştirici gücüne, doğa ile insan arasındaki ilişkiye dikkat çekme amacını taşıyan Zihni Manzaralar Sergisi' ne davet aldım. 7 Ekim -13 Kasım tarihleri arasında farklı disiplinlerden çalışmaları olan sekiz sanatçıyla birlikte katılım sağladığım çok güzel bir sergi oldu. Benim için değerli bir deneyimdi. Çünkü çalışmalarım ilk defa sanatseverlerle buluştu. Aldığım geri bildirimler de oldukça iyiydi. Yapacağım yeni çalışmalar için cesaret verici oldu diyebilirim.

İkinci sergim ise, hemen hemen aynı tarihlere denk geldi. 6- 21 Kasım arasında Art 212 Sanat Galerisi’ nde oldu. Leyla Aslan Atölyesi' nde çalışmalar yapmış toplam 23 nakış sanatçısıyla birlikte kendi içimizde farklı disiplinlerle yaptığımız nakış çalışmalarını İpliğin Senfonisi Sergisi’nde sanatseverlerle buluşturduk. Biz, geleneksel nakış anlayışının dışında çalışmalar yapıyoruz. Maalesef toplum içinde illüstratif nakış çok yaygın ve bilinen bir alan değil. Bu sergiyle önemli bir kitleye, nakışın zanaat ve sanat yönünün ayrımını iyi bir şekilde aktarabildiğimizi düşünüyorum.

Yeni bir yıla girdiğimiz şu günlerde 2024 yılı projelerinizi de sormak isterim. Bizleri neler bekliyor?

Geçtiğimiz sene kent ve doğa ilişkisindeki ekolojik sorunları ele aldığım “Mevsim Kut’laması”  adlı çalışmamın bir nevi devamı niteliğinde olan “Şehrin Belleği” projesine başladım. Hepimizin doğduğu, büyüdüğü, çalıştığı, aşık olduğu, kavgasını verdiği, sevinçten ağladığı, deli gibi koştuğu, sakinliğinde sığındığı şehrinin geçmişini ve bugününü ele alacağım. Yarına bir şey kalır mı bilmeden. Bu sefer günümüz fotoğrafçılarının farklı boyutlarda fotoğraflarının da olacağı bambaşka denemeler üzerine yoğunlaştığım bir çalışma içindeyim.

• Farklı disiplinlerin birlikte çalışmasını önemsiyorsunuz. Bunu görebileceğimiz yeni bir projeniz daha var. Bir tiyatro oyunu afişi için fotoğrafa nakış çalışması yaptınız. Biraz da bundan bahsedebilir misiniz? Oyun nedir, proje nasıl gelişti?

Çalışmalarımı takip eden ve aynı zamanda da oyunun yönetmeni olan Özgür Güneş Demiralp, Oruç Aruoba’nın vefatından sonra yayımlanan Zilif kitabına yönelik hazırlanan ve yine aynı adı taşıyan oyuna afiş tasarlamamı rica etti. Edebiyatla güçlü bir bağım olduğu gibi şiire de ayrıca önem verdiğim için fikir beni de heyecanlandırdı. Diğer çalışmalarımdan farklı olarak burada ilk defa kurgu bir fotoğraf üzerinde çalıştım. Oyunun afişinde kullanılacak, benim de üzerinde çalışacağım fotoğrafı önden anlattım ona göre kurgulandı ve çekildi. Fotoğraf üzerinde de biraz oynama yaptım ve nakışını tamamladım.

Oyun şimdiye kadar üç kez sahnelendi ve önümüzdeki günlerde de sahnelenmeye devam edecek. Hem Oruç Aruoba hem de tiyatro severlerin ilgisini çekecek bir oyun. Keyifle çalıştığım bir iş oldu.

Fotoğrafa Nakışı, geçen yüzyılda yaşamış yabancı insanlar ve zamanla değişmiş yerlerin izlerini taşıyan fotoğraflara yapıyorum. Bu fotoğraflar farklı zaman ve mekanlardan geçerek elime ulaştılar. Hepsinde bilinmeyen bir hikaye var. Bu durum onları eşsiz kılıyor. Niyetim onları geçmiş zamandaki ‘an’dan uyandırıp ikinci bir hayat vermek. Pratiğim; samimi, sezgisel ve empatik. Fotoğrafa Nakış, hassas, yavaş ve nazik bir zanaattir. Her zaman kaybolmuş tarihin acısını iyileştirmeye çalışıyor ve ona doğru ilacı arıyorum. O nedenle, bir fotoğrafa günlerce veya aylarca baktıktan sonra, sezgisel olarak iğne iplikten başka bir yardımcı araç kullanmadan nakışlıyorum.”

Yeşim Pektok

Röportaj: Gamze İrez

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

İstanbul Bağcılar ve Ataşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Okullarda Yılbaşı Kutlamasını Yasakladı!
Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!
Kadınlarla Kafayı Bozan Sözde Hoca Bu Kez de "Karını Bize de Evde Oynat" Sözleriyle Tepki Çekti