Yepyeni Bir Fobimiz Olmuş: FOMO (Fear of Missing Out)

Aslında harika bir söyleşi için bilgisayarın başına geçmiştim. Okuduğum müthiş bir romanın yazarıyla yapacağım röportajın notlarını yazmak, kitapla ilgili analizimi kaleme almak istiyordum ama ne olduysa telefon ekranıma düşen sosyal medya bildirimiyle (ki yazarken telefonumu gözümün önünden kaldırırım) tüm konsantrasyonum dağıldı. Bu galiba bu çağın genel rahatsızlığı. Hepimiz ister istemez dikkat eksikliğinden muzdaripiz. O kadar çok uyaran var ki etrafta, duyarsız kalmak, bir işe konsantre olmak mümkün değil. Elimizde telefon olmasa dahi aklımızda bin bir türlü âlem var. Kendine hiç sosyal medya hesabı açmamış kişilere uzaylı gözüyle bakıyoruz. Yalnızlaşmamız arttıkça, fobilerimize yenilerini ekledik. Evet işte yepyeni bir fobimiz daha olmuş, benim yeni haberim oldu; FOMO (fear of missing out) yani bir şeyleri kaçırma korkusu.

Sosyal medyanın rengarenk, cıvıl cıvıl ve sürekli etkinlik kokan dünyasında mütemadiyen birilerinin önümüze düşen renkli yeme içme, gezme tozma, eğlenme videolarından çıkamıyoruz.

Sen o sırada pijamalarınla evde otururken, birileri bir yerlerde konsere gidiyor, tiyatro oyunundan fotoğraf paylaşıyor, piknik görüntüsü düşüyor önüne, ya da yürüyüş yapıyor, bazıları da bir yerlerde güzel bir yemek yiyor, bağ bozumunda şarap tadımında, ya da ne bileyim, gündüz rakısında kadeh kaldırıyor, hava mis gibi ve sen evde pijamalarınla o hayatı kaçıyorsun! İyice çöküyor o yalnızlık duygusu. Hemen bir şeyler yapman lazım, senin de iki üç renkli video paylaşman, “Bakın, ben de bu renkli hayatın bir parçasıyım.” demen gerekiyor, ya da sana öyle geliyor. 

Tek başınalık ve yalnızlık birbirinden ne kadar uzak şeyler aslında. İkisini karıştırır olmakla kalmadık, yalnızlığa methiyeler düzüp, yeni “bozuk”luğumuzu kutsar halde geldik. Sonra da sosyal medyada gördüğümüz bu “şahane” hayatları küçümser bulduk kendimizi ama bir yandan da o renkli görüntülerin içinde olmaktan da kendimizi alamadık. Hayat zormuş kolaymış değildi derdimiz, “Bakın ben ne kadar kalabalığım.”, ya da “Bakın ne kadar sofistike zevklerim var.” ve hatta “Yalnızlık ne kadar da güzel.” diye haykırmak istedik zaman zaman. Peki neden? Neden bu kadar görünür olma derdindeyiz? Neden elimizde telefon, kim ne yazmış, ne paylaşmış diye bakar olduk elimizdeki küçücük ekrana? 

Buna pandeminin etkisi elbette büyük, sarılamadığımız nice insanla bir nebze de olsa buluşabilmekti elimizin altındaki o ekrana bakma ihtiyacı ama sonra ipin ucu kaçtı. Şimdi sosyal bir fobiye dönüştü hayatı kaçırıyor olma duygusu. İyi bir şey yapmıyoruz kendimize aslında. Kendimizi tanımlamakta güçlük çekiyoruz. Yalnızlığı yüceltiyor, kalabalıklar içinde coşuyoruz. 

Anksiyetelerimize bir yenisi eklendi işte; FOMO. Detoks kamplarının tüm popülerliğiyle hayat bulduğu bu çağda, şimdi yeni detoks programları eklenmeli. “Akıllı” telefonlarınızı dışarıda bırakın ve sadece “akılsız” telefonlarınızı yanınıza alın. Sevdiklerinizle iletişimde kalabilmek için açma ve kapama düğmesi olan, sadece SMS ile mesajlaşabileceğiniz, olmadık WhatsApp gruplarından uzak, sosyal medyanın kör eden ışıklarından muaf, sadece anda kalabilmek, ânın tadını çıkarabilmek, yanındakiyle yediğinin, içtiğinin ve havanın tadını hiçbir uyaranla bölmediğin nefis zamanlara odaklanabilmek için böyle detoks kapmlarına da ivedilikle ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Telefon rehabilitasyon merkezleri kurulmalı. Sürekli şu olumlamayla güne başlanmalı; dışarıda kaçırdığın bir şey yok, ânın tadını çıkar. 

X

Instagram

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Ayrılmalı mı? Arda Güler'e Milan Karşısında da Şans Vermeyen Ancelotti'ye Tepki Yağıyor!
Serhat Kılıç Seksenler Dizisinde Rol Arkadaşı Olan Vural Çelik'in Cenazesine Neden Katılmadığını Açıkladı!
Dünya Galatasaray'ı Konuşuyor: Galatasaray'ın Tottenham'ı 3-2 Yenmesi Dış Basında Yankı Uyandırdı!