Yeni Sorunumuz: İnsanlığın Uzun Yaşaması!

“Allah uzun ömürler versin.” söylemi artık eskisi kadar kolay kullanılmıyor; çoğunlukla “Allah sağlıklı, uzun ömürler versin.” deniyor. Hapşırınca “Çok yaşa!” dan ziyade “İyi yaşa!” tercih ediliyor.

85+, 90 yaş üstü ebeveynlerinin yaşadığı zorlukları gören ve onlara bakma sorumluluğunu üstlenen 60+ yaşlarındaki bireylerin çoğu — eskinin yaşlıları, bugünün ileri orta yaş mensupları — “Yok o kadar da uzun yaşamak istemem doğrusu.” diyerek uzun yaşamın getirdiği bedeller nedeniyle çekimser yaklaşım sergiliyor.

Çünkü her ne kadar teknoloji dünyadaki her şeyi değiştiren, çağ geçişlerine neden olan en önemli unsur gibi görünse tek etken değil. Demografik yapılar, iklim değişikliği, doğal kaynaklar, yerkürenin jeolojik hareketleri ile dünyanın ekonomik, politik ve kültürel devinimleri de insanlığı ve yaşam koşullarını şekillendiren diğer temel unsurlar. 

Ve biz, insanlık; yine büyük bir çağ geçişindeyiz. Her şey çok kısa aralıklarla değişiyor. Bilgisayarlaşma ile başlayan Siber Çağa geçiş, yapay zekâ atağı ile hızlanarak ve kapsamı genişleyerek sürüyor. Bir taraftan da insan ömrü uzuyor. İnsanlar daha geç hakkın rahmetine kavuşuyor, daha uzun yaşıyor, doğum oranları düşüyor. Kısacası Dünya nüfusu giderek yaşlanıyor. 

Yaşa bağlı sistemler çöküyor…

Giderek belirginleşen demografik dönüşüm, dünyanın yönetimi için kurulan “yaşa bağlı sistemleri” çökertiyor. Örneğin, emeklilik yaşının yükseltilmesi veya sağlık hizmetlerinin yaşlı nüfusun ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlenmesi gibi politikaların gerekliliği gündeme geliyor. 

Yaşlanan dünya nüfusu gerçeğinin yanı sıra gençlik de çok erken yaşta sorumluluk aldığı ve yoğun rekabet ortamında kendilerini kanıtlamak zorunda kaldığı için erken yaşta tükenmişlik, yaşlılık ve bezginlik hatta “yaşlanmış insan” belirtileri ve sağlık sorunları yaşıyor. 

Kısacası artık dünya tuhaf ve sisli bir demografik yapıya ve “yaşla ilgili” sorunlar yumağına sahip. İnsanlık gençlerin yaşlı gibi, yaşlıların da genç gibi hissettiği, davrandığı ve öyle yaşamak istediği çelişkili ve huzursuzluk veren yeni bir dönemde. 

Buna neden olan yaş aralıkları ve yaşlanma ile ilgili değişimler:  

- İş hayatında insanların 'raf ömrü' yani aktif çalışabilecekleri üst yaş limiti genellikle 60-65 yaş aralığına göre kurgulanmış durumda. Ancak günümüzde karar verici pozisyonlardaki kişilerin yoğunluğu 50+ civarında. Örneğin, ABD’de varlıkların %80’den fazlası 50 yaş üstü kişilerin kontrolünde.

- Günümüzde 50-60 yaşlarındaki insanlar oldukça enerjik ve genç hissediyor. Üstelik deneyim avantajları sayesinde hem çalışma hem de yaşam motivasyonları yüksek. Diğer taraftan, 'gençlik' olarak kabul edilen 40 yaş ve altındaki kesim ise çoğunlukla yorgun, tatminsiz ve umutsuz; adeta 'yaşlı' hissediyor. Önlerinde umutlu bir gelecek göremedikleri için geleceğe dair kaygıları yoğun.

- Kaliteli yaş almış ise veya zorunluluktan, 70 ve 80'lerindeki kişiler iş ve sosyal yaşamda aktif kalmaya gayret ediyor. Çoğu, yaşlanmayı geciktirme, sağlıklı ve uzun bir yaşam sürme hatta ölümsüzlüğü arama çabasında. Bu yaş grubundaki bireylerin önceki nesillere göre, fiziksel olarak da daha güçlü olduğu gözlemleniyor.

- İronik olarak, gençler de erken yaşta emekli olmayı, sorumluluklardan kurtulmayı hayal ediyor. Bu, artan iş yükü, hızlı yaşam ve ekonomik belirsizliklerin bir sonucu olarak ortaya çıkıyor.

- Bilim insanları, 2040’lara kadar kanserin tamamen tedavi edilebileceğini öngörüyor. Ayrıca, 2035’ten sonra yaşlanmanın biyolojik olarak yavaşlatılabileceği, hatta bazı biyoteknolojik müdahalelerle insanların gençleşebileceği tahmin ediliyor.

Bu bağlamda, önümüzdeki 20-30 yıl içinde insanlığın hem daha sağlıklı hem de daha uzun yaşayacağı, artık verilerle de desteklenebilen bir gerçek.

Doğum oranlarının düşmesine, dünyanın bazı bölgelerinde nüfus artışının durmasına ve hatta eksiye düşmesine rağmen; dünya nüfusu yaşlı ve uzun yaşayan bireylerle kalabalıklaşmaya devam edecek. Aynı dönemde, yapay zekânın iş gücüne olan ihtiyacı azaltması ve insanların daha az çalışabileceği de düşünülürse, dünyanın “yaşa dair” tüm paradigmalarını yıkması ve özellikle “çalışma, para kazanma, gelir elde etme” gibi yaşamsal sistemlerini köklü bir şekilde yeniden tasarlaması gerekecek.

Rakamlarla Dünya'nın değişen demografik yapısı:

- Japonya'da ilk kez her 10 kişiden biri 80 yaş ve üstü.  

- 125 milyon nüfusun %30’a yakın kesimi ise 65 yaş ve üzeri

- Aynı zamanda dünyadaki en düşük doğum oranlarından birine sahip . 

- Japonya’da 2023 yılında ortanca yaş: 49,3 ki bu halen dünyadaki en yüksek ortanca yaş.

- Avrupa, Japonya’dan sonra, yaşlanan nüfus sorununun en belirgin şekilde görüldüğü bölge.

- Eurostat verilerine göre, AB’de 65+ nüfus oranı %20,3. 2050’de %30'a ulaşması bekleniyor.

- Avrupa'da en yaşlı nüfus oranı %28,3 ile İtalya. Bu oran Almanya'da %22,5, Fransa'da %20,6, İspanya'da %22,1. 

- Avrupa'da ortalama insan ömrü 80 yaşın üzerinde, güncel yaş ortalaması 44,4. 

- En yüksek ortanca yaşa sahip ülke: İtalya (48,4). En düşük ortanca yaşa sahip ülke: Kosova (34,2).

- Türkiye, yaşlanma eğilimine girmiş ülkeler arasında. 

- 2023 yılı verilerine göre, Türkiye'de 65+ nüfus oranı %10. Bu oranın 2050’de %20'ye ulaşacak. 

- Türkiye'de ortalama insan ömrü 78-80 yaş civarında iken ortanca yaş 34’e yükselmiş durumda.

- BM tahminlerine göre 2050’de dünyada “her altı kişiden biri” 65 yaşın üzerinde olacak 

- 2050’de Avrupa ve Kuzey Amerika'daki “her dört kişiden biri” 65 yaş ve üzerinde olacak. bilir. 

- 2018 yılında tarihte ilk kez 65 yaş ve üzeri kişi sayısı beş yaş altı çocukları geride bıraktı.

- 80 yaş ve üzeri insan sayısının 2019'da 143 milyondan 2050'de 426 milyona yükselerek dört katına çıkması bekleniyor.

Neler yapılabilir, yapılmalı?

- Paradigma değişimi için söylemlerimizi değiştirmemiz şart. “Yaşlılık” ve “Yaşlanma” gibi kategorik bakışları terk edip, “Uzun Yaşam” odaklı bir yaklaşım benimsemeliyiz. Bu anlayışa uygun olarak örneğin “Uzun Yaşam Merkezleri” gibi kurumsal yapılar oluşturulmalı.

- Yeni yaklaşım, gençler ve uzun yaşayan bireyler için eğitim, öğretim ve sosyal destek yoluyla daha sağlıklı, daha uzun ve aktif yaşam modelleri teşvik edilmeli. Bu yeni bakış açıları toplumsal tercihleri yeniden şekillendirecek bir model sunmalı.

- Her bireyin, sosyo-ekonomik statüsü fark etmeksizin, artan yaşam süresinin sunduğu avantajlardan en iyi şekilde yararlanabileceği bir sistem geliştirilmeli. Aidiyet, amaç ve değer duygusunun güçlendiği yapılar, kurumlar kurulmalı. Bu yapılırken şunlara odaklanılmalı: 

- Yaş çeşitliliğinden hangi alanlarda faydalanabiliriz? Bunları düşünmeliyiz.

- Uzun ömürlü yaşama uyumlu topluluklar oluşturmalıyız.

- Sağlık aralıklarını ve sosyal destek yapılarını yaşam süreleriyle uyumlu hale getirmeliyiz.

- Finansal güvenceyi baştan kurmalı; eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlere daha kapsayıcı erişim sağlamalıyız.

- Yaşam boyu öğrenmeyi destekleyecek yapılar oluşturmalı, hayatla bağı güçlendirmeliyiz.

- Daha fazla esneklikle, bireylerin uzun yıllar aktif çalışabileceği bir düzen kurmalıyız.

- Bilim ve teknolojiden faydalanarak yaşlanma sürecini iyileştirmeliyiz.

- Yardım ağlarını sağlam kurmalı; sosyal devlet anlayışını yeniden yorumlamalıyız.

Olumlu tarafından bakarsak;

Bu karmaşık toplumsal düzenin kurulmasında blockchain ve kripto varlıklar gibi teknolojik ve yeni finansal sistemler çok önemli katkılar sunacak. O yüzden Sentetik biyoloji ve yenilikçi teknolojilerle yaşam süresi boyunca sağlığı koruma ve üretkenliği artırma üzerine çalışmalara hız verilmeli.

Eğer yukarıda yapılmalı diye sıraladığımız şeyler yapılır, ulusal ve devletler üstü, insan hakları politikalarıyla çerçevelenirse şu olumlu sonuçları elde etmek mümkün. 

- Yaş almış bireylerin sağlık ve bakım ihtiyaçları, yeni iş alanları yaratır.

- Uzun yaşamın gerektirdiği ürün ve hizmetlerin gençler için yeni iş fırsatları doğurması mümkündür.

- Uzun ömürlü bireylerin topluma entegrasyonu, nesiller arası bağları güçlendirir; bilgelikle deneyimsizliğin uyumlu bir şekilde harmanlanmasını sağlar.

- Ötenazi hakkı bireylere yeni bir özgürlük hakkı olarak sunulabilir.

- Yaşam süresinin uzamasıyla, gençler aceleci bir hayat yaşamak zorunda kalmaz; yaşam temposu daha dengeli hale gelir.

Özetle, gelecek 20-30 yıl, insan ömrünün uzaması, teknolojik yenilikler ve demografik yapının değişimiyle şekillenecek. Yaşla ilgili tüm kalıplaşmış düşünceler ve sistemler, bu dönüşüm sürecine ayak uydurmak zorunda. Yaşam süresinin uzaması ve sağlıklı yaşam beklentisi arttıkça, sosyal yapılar, iş hayatı, eğitim sistemleri ve destek ağları baştan tasarlanmalı. Gençlerin ve yaş almış bireylerin deneyim ve enerjilerini bir araya getirebilecek çözümler geliştirmek, yeni bir toplumsal denge kurmak için atılması gereken en kritik adımlar olacak. Bu dönüşüm süreci, sadece bireysel yaşamları değil, toplumsal değerleri de yeniden tanımlayarak insanlığın geleceğini şekillendirecek.

Instagram

X

Linkedln

Facebook

YouTube

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Eski Bakan Işın Çelebi'den Fenerbahçe'ye Sert Yanıt: ''Devletin İmkanlarını Kullanıp ‘Yapı’ Diyemezsin''
Narin Güran'ın Babası Arif Güran İlk Mahkeme Sonrası Konuştu: "Kızımı Nevzat Bahtiyar Katletti"
İzmir'de 5 Küçük Kardeşin Öldüğü Yangın Faciası: Bakanlık, Aileyi 18 Kez Ziyaret Etmiş!