Yasal görev patikasından uzaklaştırılan para politikasına ilave olarak, kredi ve maliye politikasında da gevşetici yönde çabalar dikkati çekiyor.
Bakan Nebati göreve gelir gelmez dikkatimi çeken bir gelişme de Hazine’nin TL mevduat hesabından oldukça yüklü bir tutarın piyasaya pompalanması oldu.
Lütfi Elvan döneminde muhtemelen tedbirlilik saiki ile oldukça yüksek bir bakiye olan 160 milyar TL gibi bir seviyede tutulan Hazine TL mevduatı, Bakan Nebati’nin göreve gelmesiyle hızla eritildi; 30 milyar TL seviyesine geriledi.
Berat Albayrak döneminde de benzer biçimde piyasaya TL enjekte edip TL borçlanmayı azaltan, yerine de döviz ve altın borçlanmasına yüklenen bir Hazine yönetimi sergilenmişti. Bu politikaya yeniden yol veriliyor.
Ayrıca bir gecede Merkez Bankası’na yazdırılan 60 milyar kâr ile Hazine’nin kasasına şubat başında bu tutar girecek. Bu da muhtemelen piyasaya sürülecek.
Diğer taraftan, açıklamalara da bakıldığında, 50 milyar TL’yi aşan bir miktarda sermaye enjeksiyonu ile kamu bankalarının kredi pompalama işlevine sektör içindeki payını yükseltecek biçimde yeniden dönecekleri, Kredi Garanti Fonu kanalından yeniden kredi kanalının canlandırılacağı da dikkat çekiyor.
2020’deki zorlama politikasının da etkisiyle tanık olunan kredi patlamasının sonuçları ortada. Döviz ve altın talebini patlatan, bunun sonucu olarak ortaya çıkan kur artışına da rezerv eriterek engel olma çabası işe yaramamıştı.
Şimdi aynı yola tekrar girilirken, 2 şey yok; birincisi döviz talebine set çekecek bir TL faizi yok, satacak döviz rezervi yok.
Tersine döviz talebini destekleyen yüksek bir negatif reel faiz var. Üstüne bir de genişletici bir para ve kredi zorlaması kurlara ve enflasyona ‘tüyü’ dikecektir.