Yemek ve Duyguların İlişkisi

Merhaba Sevgili Onedio Ailesi! 

Bugün yemek ve duyguların biliminden konuşuyoruz.  

Duygular hayatımızın merkezindeki deneyimlerdir. Birçok insan için yemekte merkeze yakındır diyebiliriz 😊 

Mutlu, heyecanlı, coşkulu, veya üzgün de olsak, bu hayatın kendisidir. 

Bu bölümde anlıyoruz ki; duygular, beynimiz ve bedenimiz arasında kimyasal reaksiyonlardan meydana geliyor ve beslenme biçimimiz de bunu oldukça etkileme gücüne sahip.

Bunun yanı sıra duygularınızı yaşamak, onların işleyişini yönlendirmek ve onları bazen dönüştürmek için çeşitli bilimsel beslenme taktiler şimdi aktarmaya başlıyorum 😊

Bölümün tamamına bu linkten ulaşarak konunun detaylarını öğrenebilirsiniz

Mikro ve makro besinlerin bedenimiz üzerinden duygularımıza olan etkisini bilimsel olarak açarken, size belirli bir beslenme türü dayatması, diyetler veya yasaklı gıdalardan bahsetmeyeceğimi bilin. Yapacağım şey, dünyada ki en güncel bilimsel içeriklerin ışığında, tükettiğimiz besinlerin bedenimize ve duygularımıza olan etkisi ve bunların beynimizde nasıl kimyasal reaksiyonlar yarattığıyla ilgili değerli bilgiler paylaşmak. Sonrasında bu bilgileri hayatınıza nasıl entegre edeceğinizle ilgili taktiler paylaşıyor olsam da, her şeyden önce eylemleriniz konusunda kendinize güvenmelisiniz. 

Şekerle ilişkimiz

Örneğin şeker yediğimizi düşünelim😊 Doğum itibarıyla şekeri seviyoruz, “Pek tercih etmemeye çalışsak da” onların tatlı ve lezzetli olduğunu, bize yaşatabileceği hazzı biliyoruz ve bazen istiyoruz. Yüzlerce yıldır şekerin, tatlı tadı yüzünden sevildiğini sandık ama son dönemde bilim adamları fark etti ki aslında şeker bedenimize girdiğinde, midemizde Vagus sinirine bağlı sensörler beynimize ulaşıp basitçe şu mesajı gönderiyor, “Bu inanılmaz bir şey, daha fazla tüket.” Çünkü şekerin içinde ki moleküller, beynimizin dengesini sarsarak ciddi miktarda dopamin salınmasına neden oluyor ve bu resmen bir çeşit bağımlılığa dönüşüyor. Yedikçe, daha fazla, daha çok istiyoruz. Her dopamin zıplamasının düşüşü olduğu için şekerden sonraki yükselme her kadar haz verse de, arkasından gelen düşüş halleri, doğal olarak duygu durumumuzu olumsuz anlamda etkiliyor. 

Yemekler bizi gerebilir veya rahatlatabilir 

Şimdi yemekler bizi neden bazen rahatlatıyor ve bazen geriyor biraz bundan bahsedelim. Her şeyden önce şunu bilelim ki, yemek anına doğru yaklaştıkça vücudumuz heyecanla uyanmaya başlıyor. Bu coşku hali, açlığın geçeceği bilgisinden gelen bir uyarılma olabilir.  Bunun biraz yemekle olan ilişkimizle de alakası var. Bazen yemeği kısıtlama dönemindeysek, sanki yine bir sınava oturacakmışız gibi hissettiğimiz anlarda bu heyecan gerilime dönüşebilir. Yemekten sonra ise midemize duran yemekle birlikte tatmin hissi, rahatlık, sakinlik, hafif bir ağırlık olabilir. Bu ağırlığın çok abartılı olması iyi değil tabii, tadında olmalı ve en önemli faktör doygunluk hissi. Buna bağlı beyin molekülümüz olan serotonin salınımıyla kendimizi tamamen bir tatmin ve rahatlık haline bürünmüş buluyoruz. Yani yemeğin bizi rahatlatması seratonin sayesinde oluyor. Bunu da vagus sinirimiz beyne mesaj göndererek sağlıyor. Çok yağlı ve şekerli gıdaları daha fazla yeme arzumuz hayatta kalma arzumuzdan kaynaklanıyor olabilir, ancak artık gıda kıtlığı dünyanın birçok yerinde yaşanmadığı için, bu temel içgüdümüz obezite veya şeker, tansiyon gibi farklı tıbbi sorunlara ve konumuz olan yemekle bağlantılı bir mutsuzluk ve umutsuzluğa sebep olabiliyor.

Yemek ve dopamin

Yemek ve dopaminin ilişkisi de enteresan. Dopamini ödül olarak değil, motivasyon ve daha çok arzulama molekülü olarak düşünmemiz gerekir, çünkü doğrusu budur. Dopaminin yapı taşları yediğimiz yemeklerde ki aminoasitlerden oluşur, ancak onu yaratan, arzulatan, devam etme gücü veren beynimizin dopamin sentezleme eylemidir. Dolayısıyla buna saygı gösterip kutlamalıyız ve ona göre bilinçli yemek seçimleri yapmalıyız çünkü bunların hepsi duygu durumumuzu olumlu veya olumsuz etkileyen seçimlere bütünsel olarak dönüşüyor. 

Bağırsak-beyin ve duygular

Bağırsaklarımızda milyonlarca küçük mikro organizmanın yaşadığını biliyoruz. Bunlara mikrobiom diyoruz. Amaçlarının bize hizmet etmek olduğunu sanmayın, onlar içimizde yaşasalar da bizi pek düşünmüyorlar, çünkü düşünecek bir beyinleri yok. Tek amaçları yaşadıkları ortamda yaşamaya devam etmek, çoğalmak ve hayatta kalmak. Muhtemelen bizden faydalanıyorlar. Tıpkı virüsler ve bakteriler gibi, hayatta kalmak ve çoğalmak tek amaçları ve bunu bedenimizi kullanarak yapıyorlar. Korkmayın sakın, çünkü tükettiğimiz yemekler ve içeceklerle;  egzersiz yaparak, onları eğitmemiz ve onları dönüştürmemiz mümkün. 

Microbiomların bazıları bizi daha iyi hissettiriyor, daha canlı kılıyor ve metabolizmamıza çok iyi geliyorlar, bazıları ise bizi daha yorgun, cansız ve olumsuz hissettirebiliyorlar. Yani içimizde yaşayan bu küçük mikro boyutta ki yaratıklar bizim duygularımızı direkt olarak etkileyebiliyor. Sağlıklı mikrobiyomlara sahip olmamız, psikolojik olarak modumuz için, sindirimimiz için ve bağışıklığımız için çok önemli. Bu duygularınızı regüle etmek ve yemekle daha sağlıklı bir ilişki kurmak adına oldukça faydalı olur. Sonuç olarak bağırsaklarınıza ne kadar iyi davranırsanız modunuz da o kadar iyi olur. 

Fizyolojik olarak inanılmaz varlıklarız. İnsan olmanın tadını çıkarın 😊 

Bölümün tamamına linkten ulaşabilirsiniz. İzlemeyi ve abone olmayı unutmayın 😉 

Sonsuz sevgiler! 

YouTube

Instagram

X

Tiktok

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

HTŞ Lideri Colani Kadına Başını Örtme Talimatı Verdiği Videoyla İlgili İlk Kez Konuştu
Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı