Ne hayatını, ne aşklarını ne de düşlerini topluma göre şekillendirdi. Kendi kendine bir dünya inşa edip, günahıyla sevabıyla, sevdiği adamlarla kendine yürüdü hep. Kendine kendini katarak çoğaldı o. Zaman gölgesine yetişemedi. Aşkla ama illa aşkla geçen bir ömür geçirdi, ne istemediğini çok iyi bildi ve vazgeçmekten korkmadı.
Tıpkı bir yazarın söylediği gibi, Tomris, Can Yücel kadar dobra, Faulkner kadar entelektüel, tabuları şakaya alacak kadar neşeli, putları taşıyacak kadar cesur, şiir gibi bir şair ve masal gibi bir hikâye yazarı oldu.
60’lı yıllarda evli olduğu Ülkü Tamer’e, sonrasında kalbini paylaştığı Cemal Süreyya’ya*, hayatının son aşkı Turgut Uyar’a ve üzerinde ömürlük bir hayranlık bıraktığı Edip Cansever’e ilham olmuş, uğruna onlarca şiir yazılmış, İkinci Yeni şiir akımına kraliçelik etmiş verimli bir kaynaktır Tomris Uyar.
Tomris Uyar çok da güzel bir kadındır ama düşünün ki edebiyatın dergicilikte ve şiirde öncülerinden sayılan dört büyük şairi kendisine âşık eden kadının eşsizliği sadece güzelliğinden değildir kuşkusuz. O yaşadığı dönemin kadınlarından zekâsıyla, espri gücüyle, yaşam sevinciyle, yeteneğiyle, öz güveniyle ve cesaretiyle de ayrılıyordu.
Tutkularla dolu cesur bir hayat yaşamış...Maalesef çok erken ayrılmış aramızdan.