Marie’nin ilerleyen hastalığı, kocasının onu terk etmesine neden olur. Giderek yalnızlaşan Marie, artık mücevherlerini satarak geçimini sağlamaktadır. Yirmi üç yaşında öldüğünde, elliye yakın şık kostüm, yirmi iki şapka, düzinelerce eldiven ve yaralı kalbinin mirası olarak sayısız kamelyalar bırakır ardında. Hepsi kurumuş...
Sonrasında Alexandre Dumas Fils, sevdiği kadının yaşamöyküsünü kaleme alır ve Kamelyalı Kadın’ı yazıp sahneye koyar. Baba Dumas da gelir oyunu izlemeye. Oğluna hâlâ kızgın, yeteneğine de güvensizdir. Oyun sonunda duvarları yıkarcasına yükselen alkış sesleri, baba Dumas’yı şaşırtır. Eserde katkısının olduğunu açıklayarak sözde oğlunu bu alanda desteklediğini söyler. Alexandre Dumas Fils ise yirmi dört yaşında ünlü bir yazardır artık. İsmi tarih sahnesinden silinmeyecektir bir daha.
Kamelyalı Kadın’ın edebi değeri çokça tartışılsa da Verdi’nin La Traviata isimli operasına da ilham olmuştur. Kamelyalı Kadın artık bir klasik eserdir.
Marie Duplessis’in mezarı ise bugün bile her ölüm yıldönümünde kamelyalarla dolup taşar.
İnsan, ateşin varlığını arkasında bıraktığı küllerden anlarmış ya... Marie’nin ardında bıraktıklarını sorgulamadan edemiyor insan. Yirmi üç yaşında hayata gözlerini yuman bir fahişenin sanat tarihinde klasik eserlerle ölümsüzleşen anısına ne demeli o halde? Bu yazgı, Marie için bir ödül mü sayılırdı yoksa laneti mi?
Aşk ne yüce bir kudrettir ki bir fahişeden, kanatsız bir ilham perisi yaratabilir. Sonsuz bir varoluşla yok oluş arasındaki ölümsüz anlam... Yanmakla yok olmak arasında duran, kıvılcım büyüklüğündeki fark...
AŞK BAZEN ÖDÜL MÜDÜR, LANET Mİ?
Aşk ne yüce bir kudrettir ki bir fahişeden kanatsız bir ilham perisi yaratabilir...
Sayenizde çok güzel ve anlamlı bir hikaye öğrendik, ellerinize sağlık❤️🌻
Kısacık bir yaşama sığdırılmış tutkulu bir hikaye...Ebeveynlerin etkisi, önyargı, tutku, aşk ve yaşama dair ne güzel bilgiler var hikayede. Çok güzel bir yazı olmuş, kaleminize sağlık.
sanat ve edebiyat eserleri arkasında kalan öğrenilesi hikayerlerden birisi tesekkürler.