Kocaeli Kitap Fuarı, bu yıl 800 yazar ve 530 yayınevi ile bir festival havasında gerçekleşiyor. Yazar, danışman ve anne olan Hatice Kübra Tongar, fuarı değerlendiriyor ve çocuk-ebeveyn ilişkisi üzerine dikkat çekiyor.
Kocaeli Kitap Fuarı, bu yıl 800 yazar ve 530 yayınevi ile bir festival havasında gerçekleşiyor. Yazar, danışman ve anne olan Hatice Kübra Tongar, fuarı değerlendiriyor ve çocuk-ebeveyn ilişkisi üzerine dikkat çekiyor.
Kesinlikle öyle. Sadece geleceği de değil, aynı zamanda bugünü! Kendi söyleşim ve imzam açısından söyleyecek olursam, yüzlerce çocuk elinde kitabıyla saatlerce söyleşi ve imza için sıra bekledi. Bu benim için şu demek; kitabımı almış, okumuş, bağ kurmuş, yazarıyla tanışmayı önemsemiş, bu niyetle saatlerce bekliyor, bir bedel ödüyor… Okumaya, kitaba, yazara böylesine önem veren bir nesil varken ülkece sırtımız yere gelmez diye düşünüyorum.
- Eğitici atölye çalışmaları, paneller ve söyleşiler sayesinde Kocaeli halkı, entellektüel bir seyahate çıkıyor bu fuarla. Kente katkısı ne olur bu fuarın?
Kültür sanat hizmetleri, insan yetiştirmenin tohumudur. Düşünsenize, fuara bine yakın yazar katılıyor. Bambaşka konularda, başka başka söyleşiler yapılıyor. Bir okuldan farkı yok benim gözümde. Kentlerin insan kalitesi açısından gelişmesi adına paha biçilemez hizmetler bunlar…
Kendi anneliğimden fazlaca ilham aldım tabii. Ama asıl ilham, kendi çocukluğumdu. Ben bağırılan, şiddet gören bir çocuk olarak, huzursuz bir evde, mutsuz bir evliliğin içinde büyüdüm. Dolayısıyla şiddetin acısını yakından biliyorum. İşte tam da bu nedenle ebeveynlere gayet samimi bir noktadan “Bunu çocuklara yapmayalım.” diyebiliyorum. Çünkü şiddet davranışlarının acısı kaç yaşına gelirseniz gelin geçmiyor. Bu bağlamda diyebilirim ki, bağırmayan annelik “mümkün” olmanın öncesinde “gerekli”. Şiddetsiz iletişim yollarını her anne baba muhakkak keşfetmeli.
- Günümüzde birçok ebeveyn geleneksel yöntemlerle modern pedagojik yaklaşımlar arasında kalıyor. Siz bu iki yaklaşımı nasıl değerlendiriyorsunuz? Kendi anneliğinizde bu iki yöntemi nasıl bir arada kullanıyorsunuz?
Aslına bakarsanız ben insanın psikolojik ihtiyaçlarını kafamda “geleneksel” ya da “modern” diye iki kutucuğa ayırmıyorum. Zaman ne olursa olsun ne kadar değişirse değişsin insanların psikolojik ihtiyaçları değişmiyor. Saygı duyulmak, sevilmek, ilgi görmek, adamdan sayılmak… gibi ihtiyaçlar yüz yıl önce de ihtiyaçtı, şimdi de ihtiyaç. Ben büyüklerimizin çocuk eğitimi yaklaşımını toptan “geleneksel” deyip tü kaka ettiğim bir noktadan ya da bilimsel bulguları “doğrusu budur” deyip yücelttiğim bir noktadan bakmıyorum meseleye. Davranışları, münferit olarak “doğru yaklaşım mı?”, “çocuk için böylesi daha mı faydalı?” veya “bu davranışın zararı var mı?” olarak ayrı ayrı değerlendiriyorum. Zira bilimsel bilgi de tek doğru ve değişmez gerçeklik değildir. Bilgi, değişir. Bilim, değişir. Lakin insanın, insan olma yolculuğundaki ihtiyaçları aynı kalır.
Fedakârlık, kelimesi iki ayrı kelimeden oluşuyor farkındaysanız: Feda ve kâr. Önce bir kârım olacak ki kârımdan birazını feda edeyim. Diğer türlü özveri oluyor; yani anneler hep özünden, kendinden vererek tükeniyor. Anneler nasıl kar eder? Sadece “anne” olmadıklarını; aynı zamanda bir kadın, bir eş, arkadaş, evlat…vs. olduklarını fark edip “rol dengesi” inşa ederek. Her kadının sabah uyandığında ev işlerini aşan hedefleri olmalı. “Ben neden yaratıldım?”, “Dünyada neyi tamam etmek için gönderildim?” sorularının cevabını aramalı. Bu aşkın soru ve hedefler, kesinlikle annelik kalitesini de arttıran şeyler. Kendini arayıp bulan kadın, anneliğini de daha otantik inşa edebiliyor.
- Dijital dünyanın çocuklar üzerindeki etkisi günümüzde ebeveynler için büyük bir endişe kaynağı. Sizce çocukların teknolojiyle ilişkisi nasıl olmalı? Ailelere bu konuda ne tavsiye edersiniz?
Gerçekten kötü bir haldeyiz. Ama sadece “çocuklar” başlığında değil, “yetişkinler” başlığı daha sıkıntılı. Kendimize bir soralım: Bir yetişkin olarak ben, sosyal medya kullanımımı sınırlandıramıyor, kendimi sürekli çevrimiçi tutmak zorunda hissediyor, gözümü açtığımda ilk iş olarak elime telefonu alıyor, ekran süremi 5-6 saatlerde (ya da daha fazla) tutuyor, insanları linçliyor, hakaret ediyor, internet bağlantım kesilse strese giriyor, günümün büyük bölümünü ekran başında geçiriyorsam çocuğuma nasıl sağlıklı örnek olabilirim ki? Yetişkinlerin teknolojiye bakış açısını ve kullanım hatalarını düzene koyarsak çocuklar da düzelir zaten.
Buna “eş desteği” dersek hata ederiz. Zira hayat müşterektir, ebeveynlik iki kat müşterektir. Çocuğun sağlıklı gelişiminde en az anne kadar baba da önemlidir. Kuş, tek kanatla uçamaz. Çocuğumuzu sağlıklı yarınlara uçurmak istiyorsak çift kanatlı bir yaklaşım mühimdir. Bir babanın çocuğuna bakması eşine yardım değildir; babalığının gereğidir. Bir erkeğin bulaşık makinesini yerleştirmesi eşine yardım değildir; o evde yaşıyor olmasının gereğidir. Rol tanımlarını doğru yapmamız şart. Çünkü zamanın gerçekleri değişti. Eskisi gibi çalışıp para kazanan “dış işleri bakanı” erkekler, evde evin düzenini sağlayan “iç işleri bakanı” kadınlar yok artık. Ya da çok azı böyle diyelim. Kadınların pek çoğu çalışıyor. Dolayısıyla bu zamanın ruhuna uygun yeni tanımlar yapmamız gerekiyor.
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio