Yaşamımıza Öyküleyici Bakmak Bize Ne Kazandırır?

Şöyle bir bakalım kendi öykümüze;

Ben kimim? Neredeyim?

Başka kimler var orada? 

Dönemeçlerde neler olmuş?

Nereye yol alıyorum?

Ne hissediyorum bakınca?

En çok neleri seviyorum?

Değiştirmek istediğim bir şey var mı?

Bundan sonrası nasıl olsun istiyorum?

Öyküme bir isim versem ne olur?

Öykümü bir cümleyle nasıl anlatırım?

Peki ya bir paragrafla nasıl anlatırım?

Dışarıya çıkıp uzaktan bir bakmak, yolda durup nefeslenmektir aslında. Yaşamımızda iyi ya da kötü birçok şeyi fark etmemizi, anlamamızı ve iyileştirmemizi sağlar. Daha önce göremediğimiz güzellikleri görüp minnet duyabiliriz, zorlayan konuları fark edip birçok sorunun kaynağını keşfedebiliriz, tazelenebiliriz ve yeni bir yol haritası çizebiliriz. Çemberin içindeyken bunları yapmak kısmen zordur bilirsiniz. Çemberin dışından bir gözle bakmak, işte bu farkındalıktır. Öyküleyici bir bakış açısı bize en çok bunu kazandırır.

Hikâyeler, hayatın kendisinin güçlü, berrak ve daha anlamlı bir deneyime dönüşmesidir.

Onlar yaşamın metaforudur.(1) Dünyayı hikâyeler ile anlamlandırır ve anlatırız. Deneyimlediğimiz olayların, odağındaki konu ve karakterlerle bağlantısını duygusal ve düşünsel düzeyde kurduğumuz olay örgüsüne dayanan hikâyeler, bunları anlamlı bir sıralamayla aktardığımız anlatılardan oluşur. Hikâyeleştirmeyi kavramsal olarak değerlendirdiğimizde sanki uzakta ve nasıl yapılacağı bilinmeyen bir konu gibi algılanır. Oysa, günlük hayatımızda bilinçli ya da farkında olmadan, olayları sıklıkla hikâyeleştirir ve başkalarına aktarırız. Öyküleştirme aynı zamanda anlatıcı ve dinleyenleri ortak bir imgesellik etrafında birleştirebildiği için etkili bir iletişim aracıdır. Anlamak ve anlatmak ihtiyacından doğar.(2)

“Anlatmak, yalnızca konuşmaktan ve bilgi transferinden çok öte bir etkileşimdir. İnsan aynı zamanda hislerini, coşkularını, hayal kırıklıklarını da karşısındakine aktarır. Bu yönüyle, insanların başından geçen olayları anlatmaları aynı zamanda duygu ve düşünce dünyalarını ortaya çıkarır. Bu yüzdendir ki insanlar anlatırken hem ağlatmış hem de güldürmüşlerdir. Bu süreçte birbirlerine yaklaşmışlar, güvenmişler, birbirlerinin duygularına ortak olmuşlardır. Şiir, destan, masal, roman, öykü gibi tüm anlatılar karşılığını bulmak amacıyla insanlığın ortak duygularını aktarma görevi üstlenirler. Hikâye edilen her şey yani olay örgüsü ve karakterlerin aktarıldığı öyküler, insanların birbirleriyle mücadelesindeki hiyerarşik konumları temsil ederler. Öyküler bir anlatı biçimi olarak anlamın olgunlaşmasına, karakterlerle onlara ait dünyalara tutarlı yolculuklar yapılmasına vesile olur. Bu açıdan, duygusal etkileşimleri olanaklı kılan kurmacalar olarak bilinirler. Diğer bir anlatımla, öyküler yaşamın birer metaforu olarak doğarlar. Güçlü etkisiyle okuyucuları, dinleyicileri ya da tüm herkesi gerçekliğin ötesine geçerek öze götürürler.”(3)

Hayatın gözeneklerini öykülerle görürüz.

Tüm öyküler, nedensel ağlarla kenetlenmiştir.(4) Olayları öykülerken aralarında neden sonuç ilişkisi kurarız. “O gözlerinin içi gülen kadını bir yıl sonra parkta gördüğümde irkildim. Gözlerinin feri sönmüştü…” Bu ifadede birçok nedensellik ilişkisi kurulabilir. Bir zamanlar gözlerinin içinin gülmesinin nedeni, onu görmek için neden aradan bir yıl geçtiği, önce gözlerinin içinin gülmesi sonra ferinin sönmesi arasındaki ilişki, neden gözlerinin ferinin söndüğü gibi bizi ilişkilendirmelere ve meraka yönlendiren koca bir öykünün kısacık ifadesi ne çok şey anlatıyor.

Kendi yaşam öykümüze ilişkilendirmelerle bakmak nasıl olur? Duygu, düşünce ve olaylar arasındaki ilişkiler daha anlamlandırılabilir hale gelir mi? Daha önce fark edilmeyenin veya sıradan görünenlerin, öyküleyici bakış açısıyla belirginleştiğini görebiliriz.

Öykü, belirli bir zaman ve mekânda yaşanmış ya da yaşanması muhtemel olayları aktaran kısa anlatılar şeklinde kurgulanan edebi türdeki metinlerdir.

Konuyla ilgili akademik çalışmalarımızdan (5) aktardığım alıntılar öyküleyici bakış açısının derinliğine ışık tutuyor.

“Öykü, her şeyi bir arada anlatma durumundan uzaklaştırır bizi. Hayatın gözeneklerine, insanlık durumlarının labirentlerine yöneltir. Öykü, tek tek insanlık durumlarını hayatın akıp giden savruntusu içinden çekip çıkararak bize gösterir.”(6)

“Öykü okumak insana doğru yürümek, onu keşfetmek isteğidir; hayatın ayrıntılarını görmektir. İnsan ruhunun gözeneklerini öykü gösterir bize. Anlatıcının hayatın onca karmaşasından çekip tek şeyi getirip önümüze koyması da bundan başka nedir ki… İnsanı, insanın hayatın akışındaki durumunu anlatmak… Öyküde ‘ayrıntı’ dediğimiz şey budur aslında.”(7)

“Hikâyeler bizi birbirimize bağlar. Hikâyeler zor zamanlarda bize yol gösterir, yoldaş olurlar. Hikâyeler bu evreni anlamamız ve yeni evrenler kurabilmemiz için bizlere eşlik ederler. Hikâyeler varlığımızı anlamlandırmamıza yardımcı olurlar. Şifahen anlatılan hikâyeler; yani masallar, mitler, efsaneler, destanlar, söylenceler, fıkralar, meseller, kalplerinde insanlığın bilgi birikimini ve deneyimini barındırırlar. Anlatıcının dilinde gönülden gönüle aktarılarak yaşar, kuşaktan kuşağa uzanabilirler”(8)

Öyküleme iç gözlem yeteneğimizi güçlendirir.

Herhangi bir olayı ya da kesiti çevremizdekilere aktarmaya başladığımızda, aslında yaptığımız şeyin adı öykü anlatımıdır.(9) Burada farkı yaratan noktalar, dikkatli bir iç gözlem, detayları ilişkilendirme, olup biteni gerçekçi bir şekilde betimleme, duygu ve düşüncelerin derinliğini ifade etme gücüdür. Öyküleme için bir yol haritası çizersek, bir ana konu ve fikir ile bunları destekleyen yan olaylar, bunların ifade biçimini güçlendiren duygular ve betimlemeler, karakterler, çatışmalar, zamansal sıralama, mekanlar, nedensellik ilişkisi kurularak anlatılan bir olay örgüsü, gelişmeler, sonuç ve çözümleme sürecini izleriz. Detaylara bakma ve detayları görme fırsatı verir öyküleme.

Öykülemenin üstadı Sabahattin Ali’den bir örnekleme yapalım. İçimizdeki Şeytan adlı romanının çok bilinen kesiti şöyledir;

“Kalabalık beni sahiden sıktı. Ben ikide birde böyle oluyorum, bazen bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazen de hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. Bu nefret filan değil… İnsanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile… Sadece bir yalnızlık ihtiyacı. Öyle günlerim oluyor ki, etrafımdan küçük bir hareket, en hafif bir ses bile istemiyorum. Fakat sonra birdenbire etrafımda bana yakın birilerini arıyorum. Bütün bu beynimde geçenleri teker teker, uzun uzun anlatacak birini. O zaman nasıl hazin bir hal aldığımı tasvir edemezsiniz.”

Böylesine bir iç gözlemle derinlemesine aktarılan duygular, düşünceler, davranışlar, olaylar, kişiler ve ilişkilendirmeler… Bir ifadeyi öyküleştiren detaylar, içinde bulunulan durumla empati kurma düzeyini yükseltir. Ruhumuzun derinliklerinde hissederiz.

Dünyayı, kendi yaşamımızda neler olduğunu ve toplumun üyeleri olarak kim olduğumuzu anlamak için öyküleri kullanırız.(10) Hayatımızı anlamlı kılmak için ürettiğimiz öyküsel parçalar (11), gerçekten de hayatı daha anlamlı kılar.(12) Kuşkusuz bu anlamı yaratan, öykülerle taşınan duygulardır.

Bazen öykümüzün duygusunu ya da gidişatını değiştirmek isteriz ve bunun için taze bir bakış açısına ihtiyaç duyarız. Her zaman kalemi elimize alıp yeni bir senaryo kurgulamak gerekmez. Sadece öyküye bakıp nasıl hissettirdiğini anlamak, o esnada içimizde neler olduğuna bakmak, yani iç gözlem yapmak, yargılamadan, anlamaya çalışarak sadece bakmak dahi oraya yeni bir tohum ekmek demektir. Bu bilinçli bir fark ediştir ve yeni anlamlı öykülere gebedir.

Yararlanılan Kaynaklar

(1) McKee, R. (2011). “Öykü, Senaryo Yazımının Özü, Yapısı, Tarzı ve İlkeleri” (Çev.: Nuray Yılmaz, Ertan Yılmaz, Fatih Kınalı) (1. Baskı). İstanbul: Plato Film Yayınları.

(2) Aydın, D. “basım aşamasındaki kitabından alıntıdır, hakları saklıdır.”

(3) Çam, M.S. (2019). ‘’Öyküleyici Reklamlar ve Tüketici Sinizmi İlişkisi Üzerine Deneysel Bir Çalışma”, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Reklamcılık Anabilim Dalı.

(4) Ma, K. L., Liao, I., Frazier, J., Hauser, H., ve Kostis, H. N. (2012). “Scientific Storytelling Using Visualization”, IEEE Computer Graphics and Applications, 32(1).

(5) Çam, M.S. (2019). ‘’Öyküleyici Reklamlar ve Tüketici Sinizmi İlişkisi Üzerine Deneysel Bir Çalışma”, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Reklamcılık Anabilim Dalı.

(6) Andaç, F. (2017). “Öykü Yazmak Hikaye Anlatmak” (1. Baskı). İstanbul: Eksik Parça Yayınları.

(7) Andaç, F. (2017). “Öykü Yazmak Hikaye Anlatmak” (1. Baskı). İstanbul: Eksik Parça Yayınları.

(8) Azazi, N. (2013). Sunuş. (Editör: A. Bucak). “Hikâye Anlatma Sanatı”. İstanbul: İletişim Yayınları.

(9) Abbott, P. H. (2008). “The Cambridge Introduction to Narrative” (Second Edition). New York: Cambridge University Press.

(10) Escalas, J.E. (2004). “Narrative Processing: Building Consumer Connections to Brands”. Journal of Consumer Psychology, 14(1-2).

(11) Delgadillo, Y., & Escalas, J. E. (2004). “Narrative Word-Of-Mouth Communication: Exploring Memory and Attitude Effects of Consumer Storytelling”, in NA - Advances in Consumer Research, 31.

(12) Fischer, J. M., (2005). “Free Will, Death, and Immortality: The Role of Narrative”. Philosophical Papers, 34(3).

Instagram1

Instagram2

X

'Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio'       

Popüler İçerikler

Volkan Demirel, Elini Sıkmadığı Şenol Güneş'le Arasında Geçen Diyaloğu Anlattı
Tolunay Kafkas, "El Sıkmama" Olayına Müdahil Oldu: Hedefinde Volkan Demirel Var
Bakanlığın Gıda İfşaları Devam Ederken En Fazla At ve Eşek Etinin Satıldığı Şehirler Belli Oldu
YORUMLAR
13.09.2023

Sabahattin Ali'nin alıntısı tam ben ya da çoğumuz.. Sonrasında yaşamımızda bulunduğumuz zaman diliminde bakmanın imkansız olduğunu düşünüyorum, hani deriz ya "terzi kendi söküğünü dikemez" onun gibi bişey. Bulunmuş olduğumuz zaman dilimi derken de kastettiğim aradan zaman geçince (ki bu bazen yıllar alıyor" ancak o zaman öyküleyici olarak bakabiliyoruz.. "şunu yapsam daha iyi olurdu," şöyle yapmasam farklı bı sonuç alırdım" ya da "ben bu hatayı nasıl yaptım" vs vs gibi..

13.09.2023

Çünkü; kendimizin yapmış olduğu davranış/söylem ve herhangi bi eylem o an yanlış bile olsa o anlık bizi etkileyen şeyden dolayı ya görmez/farketmeyiz ya da görmezden geliriz, kendi kendimizle empati kurmak neredeyse imkansız hale gelir. Ancak geçmişime dönüp baktığımda "bunu neden yaptım, neden katlandim/kabullendim" gibi sorular sormadan edemiyorum ve kendimle empati yaptığımda bugün olsa muhtemelen yine aynı şeyi yapmış olacaktım çünkü kaybetmeden kazanım olmuyor maalesef, ders almak irdelememek gerekir...

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ