Bizler yaşlanmaktan korkan bir toplumun üyeleriyiz. Gençliğe ise mümkün olan her anda değer veriliyor. Hedefler onları belli bir yaşa kadar başarmamışsanız o kadar da önemli sayılmıyor, yaşlılığın göstergelerini saklayabilen her türlü kreme, diyete ya da ameliyata paralar akıtılıyor. 'Küçük gösteriyorsun' ise bir iltifat artık.
Fakat tam aksini yapıp kırışıklılarımızla övünseydik nasıl olurdu? Yaşlanmamızın belirtilerini pozitif bir şey olarak kabul etseydik?
Anastasia Pottinger'ın yeni kitabı '100: What Time Creates' (100: Zamanın Yarattıkları) işte tam olarak bu tarz bir güzelliği keşfediyor.
kanma bu geçici güzelliklere , derin ve huzurlu bir ruh biriktir , çünkü çözüm yok ecele ....
Nerede o kalabalıklara pervasızca sunduğun, billboard'larda yağmalatmaya heveslendiğin güzel yüzün? Nerede o bir bakışıyla yürekler hoplatan, kremlerle çevrili, farlara, rimellere, sürmelere lâyık gözlerin? Nerede kameralara son saniyede gönderdiğin o işveli bakışlar? Nerede o ele avuca sığmamalar, rüzgârda saçlarını savurmalar, ıslak dudaklı şuh fısıltılar? Nerede o benlikler, o kendini herkesten üstün görmeler? Beden çürüyüp dağılmış; o güzel gözlerin oyuklarına toprak dolmuş. Aklını başına al; fırsatın varken oku:"Senden önce gelenler geride neler bıraktılar, neler!" Kaynak: Sus! - Senai DEMİRCİ