Ne güzel bir felsefedir.
Demek ki ilahi nurun içimize süzülmesi için darbe almalıyız. Konforlu alanlarımızdan çıkmalıyız, canımız arada acımalı.
Korkmayın!
O kadar da mazoşist değilim ama arada ufak yaralar, sıyrıklar bana iyi geliyor işte. Benden içeri bir benin var olduğunu, yaşadığımı, yaşanmışlığı bana hatırlatıyor.
Kintsugi sanatını da çok anlamlı bulurum bu sebepten. Kırılan seramiği iz bırakmadan onarmak neredeyse imkânsızdır hani. Geçmişin izlerini yok etmeden birbirinden ayrılan parçaları altın veya gümüşle kaynaştırmak ve böylece maddi manevi daha değerli hale getirmek eşyayı daha sanatsal hale getirir.
Bedenimde çocukluktan kalan ufak mirasları da, entropi yani değişkenlik yasasını sevmem bu sebepten.
Bacağımın arkasındaki, dizimdeki, boğazımdaki o yara izleri…
Yaramaz bir kız çocuğundan miras bana. Keşfetmeye açık, tehlikelere gönüllü, yaşamayı seven, yerinde duramayan deli dolu, tatlı bir kız.
O zamanlar oturduğumuz sitenin etrafını saran dikenli tellerinden atlarken boydan boya çizilen bacağımdaki ize bakarken sınır tanımaz yanlarım aklıma geliveriyor.
Bir de boğazımda, şah damarımın hemen üzerindeki dikiş izim. Aman Allah’ım ne büyük tehlike atlatmışım meğer o gün. Damarımı delse yoğun kan kaybından beni hastaneye yetiştiremezlermiş bile. Nedeni bisikletten düşmem ve bisiklet freninin incecik demir sapının boğazıma girmesi. Üstelik arkadaşımın arkasında binmiş ve son sürat gidiyorken. İşte bu iz bana arkadaşlarımızdan zaman zaman alabileceğimiz hasarları hatırlatıyor.
Ruhen aldığımız yaralar>bedenen aldığımız yaralardan net…