Yaptıkları Evler Yıkılan Müteahhitler Ne Kadar Ceza Alacak?

Deprem toplum hayatını derinden etkileyen doğal afetlerden biridir. Ülkemiz dünyanın en aktif deprem kuşaklarından birinin üzerinde yer almaktadır. Deprem Bölgeleri Haritası'na göre yurdumuzun %92'si deprem bölgeleri içerisindedir. Ülke nüfusumuzun %95'i deprem bölgelerinde yaşamakta, ayrıca büyük sanayi merkezlerinin %98'i ve barajların %93'ü yine deprem bölgelerinde bulunmaktadır. Son 58 yıl içerisinde meydana gelen depremlerde 58.202 kişi yaşamını yitirmiş, 122.096 kişi yaralanmış ve yaklaşık olarak 411.465 bina yıkılmış veya ağır hasar görmüştür. 

Her ne kadar deprem önlenemez bir doğa olayı olsa da deprem gerçekleştikten sonra oluşacak zararların en aza indirilebilmesi gerek bireysel gerek toplumsal olarak alınacak önemlerle mümkündür.  Bu yazımızda sizleri idarenin ve diğer ilgililerin hukuki ve cezai sorumlulukları konusunda bilgilendirmek istiyoruz.

İdarenin (devletin) sorumluluğu:

İdari faaliyetler nedeniyle kişilerin uğradıkları zararların idare tarafından karşılanmasına idarenin sorumluluğu denilmektedir. İdare hukukunda idari sorumluluğun iki alt başlığı bulunmaktadır. Bunların ilki; idarenin kusurlu sorumluluğu, diğeri ise kusursuz sorumluluğudur.

Kusurlu sorumluluk, ‘hizmet kusuru’ kavramına dayanmaktadır. Hizmet kusuru “idarenin kuruluşunda, düzenlenmesinde ve işleyişinde ortaya çıkan bir ‘bozukluk’, ‘aksaklık’ veya ‘boşluk’ olarak tarif edilmektedir. Hizmetin “hiç işlememesi”, “geç işlemesi” veya “kötü işlemesi” hizmet kusuru olarak değerlendirilmekte olup, bu hallerde idarenin ortaya çıkan zararı tazmin etmesi gerekmektedir. 

İdarenin kusursuz sorumluluğu ise; idarenin kusuru bulunmasa dahi, oluşan zarar ile idarenin faaliyeti arasında nedensellik bağının bulunması hâlinde gündeme gelen sorumluluk hâlidir. Kusursuz sorumluluk, idarenin herhangi bir kusuru olmasa bile idari faaliyetlerle zarar arasında nedensellik bağı kurulabildiği hallerde idarenin oluşan zararı tazmin etme yükümlülüğü olarak tanımlanabilir.

İdari sorumluluğu azaltan veya kaldıran haller

İdare, yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle zarar oluşmasına sebep olduğu takdirde, oluşan bu zararlardan sorumlu olacaktır. Zarar ile idari davranış arasında illiyet bağının kesildiği veya zayıfladığı durumlarda idarenin sorumluluğu ortadan kalkar ya da azalır. İdarenin sorumluluğunu ortadan kaldıran ya da azaltan hâller şunlardır: 

- mücbir sebep, 

- beklenmeyen hâller,

- zarara uğrayan kişinin davranışı veya üçüncü kişinin davranışı.

Mücbir sebep, Yüksek Mahkeme tarafından “kökeni, doğal, sosyal ve hukuki olması itibariyle failin dışında kalan, fail tarafından önleme olanağı bulunmayan, önceden takdir ve tahmin edilemeyen olaylar” şeklinde tanımlanır. Yüksek Mahkeme kararlarında sabit olduğu üzere, mücbir sebep sayılabilmesi için zorunlu unsurlar şöyledir: dışsallık, öngörülemezlik, önlenemezlik. 

Belirtmek gerekir ki, deprem kuşağında olan ve daha önce deprem meydana gelmiş bölgelerde bir deprem olması hukuken mücbir sebep olarak kabul edilemez. Çünkü bu bölgede bir deprem meydana gelmesi kuvvetle muhtemeldir ve deprem öngörülemez nitelikte değildir. Depremin gerçekleşme ihtimalinin yüksek olduğu bölgelerde, idarenin yükümlülüklerini yerine getirmeyerek buna ilişkin tedbir almaması depremin mücbir sebep ve beklenemeyen durum olma vasfını ortadan kaldırır. Danıştay 11. Dairesi’nin 2005/1353 esas 2007/6248 karar sayılı 20.06.2007 tarihli kararında, deprem kuşağında yer alan bir bölgede yürütülen faaliyetlerde idarenin depreme karşı hazırlıklı olması gerektiğini ve idarenin bu konuda gerekli çalışmaları, araştırmaları, kontrolleri, denetlemeleri yapmadığı takdirde mücbir sebebe dayanarak sorumluluktan kaçınamayacağını açıkça belirtmiştir. Yine Danıştay 6. Dairesi’nin 2004/1477 esas 2004/2115 karar sayılı ve 12.04.2004 tarihli kararı, Danıştay 11. Dairesi’nin 2005/1353 esas 2007/6248 karar sayılı ve 29.06.2007 tarihli kararı bu yöndedir.

Türkiye’de bir asırda büyüklüğü 6 ve üzerinde olan 56 deprem yaşanmış ve seksen binden fazla vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Bu depremlerden bazıları 1939’da Erzincan’da 8, 1944’te Gerede’de 7.4, 1983’te Erzurum’da 6.9, 1999’da Gölcük’te 7.5, 1999’da Düzce’de 7.2, 2011’de Van’da 7.2, 2020’de İzmir’de 6.6 şiddetinde olan depremlerdir. Bu husus göz önünde bulundurulduğunda depremin artık ülkemiz açısından “mücbir sebep” olarak kabul edilemeyeceği açıktır. İdarenin depremin meydana gelmesini önlemesine imkân yoktur; fakat gerekli önlemlerin alınmasıyla olası zararların minimuma indirilmesi mümkündür. Bu anlamda idareye çok önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir. Bu yükümlülükler deprem öncesi ve deprem sonrası olmak üzere karşımıza çıkmaktadır. Başlıca yükümlülükleri aşağıda sıralıyoruz. 

- Yerleşme yerlerindeki yapıların yapı ruhsatının alınarak, 3194 Sayılı İmar Kanununa uygun yapılmasının sağlanması,

- İdarece Kanun ve Yönetmeliklere aykırı bir yapılaşmanın tespit edilmesi halinde bu inşaatın gecikmeksizin durdurulması,

- Deprem bölgelerinde yapılacak binaların 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun dikkate alınması,

- Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik uyarınca, bu bölgelerde yapılacak binaların depreme dayanıklı olarak tasarlanmasının sağlanması,

- Belediye, mülki idare amirleri ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın mevzuat düzenlemelerine aykırı bina yapılıp yapılmadığına ilişkin denetleme yapması,

- Depremin meydana gelmesinin ardından gecikmeksizin kurtarma çalışmalarına başlanılması, yaralanmış olanların tedavi edilmesi, yangın meydana geldiyse buna ilişin söndürme çalışmalarına başlanılması,

- Depremin vuku bulmasından sonra Afetlere İlişkin Acil Yardım Teşkilatı ve Planlama Esaslarına Dair Yönetmelik hükümlerine uygun davranılması,

Fakat idarenin depreme ilişkin olan yükümlülükleri bu sayılanlar ile sınırlı değildir. Kanun ve Yönetmeliklerde yer alan başka birçok yükümlülük düzenlemesi mevcuttur.

Dava öncesi idareye başvuru zorunluluğu, dava açma süresi, yetkili ve görevli mahkeme

Deprem nedeniyle oluşan zararların giderilmesi için açılan davalar, idari yargının görev alanına girer. Bu sebeple deprem sonrası zarar oluşması halinde oluşan zararların tazmini için görevli idare mahkemelerinde tam yargı davası açılmalıdır.

2557 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu madde 13’te belirtildiği üzere, tam yargı davasının açılma sebebi idari eylemler olduğundan dava açmadan önce eylemi gerçekleştiren idareye başvurmak zorunludur. Bu nedenle deprem nedeniyle zarara uğranılması halinde öncelikle, yükümlülüklerini yerine getirmemiş olan idari merciye başvurarak, zararın giderilmesi talep edilmelidir.  Zararın giderilmesi için yapılan başvuruya idare, en geç 60 günlük süre içinde olumlu veya olumsuz bir cevap verir. İdarenin verdiği kararın olumsuz olması veya cevap vermemesi halinde, zarara uğrayan kişi, ret kararının kendisine ulaştığı ve 60 günlük sürenin dolduğu tarihten sonraki 60 günlük sürede zararının tazmin edilmesi için tam yargı davası açabilecektir. 

Deprem nedeniyle zarara uğrayan kişi, bu zararı öğrendiği tarihten itibaren en geç 1 yıl içinde yükümlülüklerini yerine getirmemiş olan idari merciye başvurarak deprem nedeniyle oluşan zararların giderilmesi talebinde bulunmalıdır.  İdari merciye yapılacak başvuru, her halde 5 yıl içinde yapılmalıdır.

Yetkili mahkemeye ilişkin düzenleme, İYUK madde 36’da yer alır. Maddede belirtildiği üzere, yükümlülüklerini yerine getirmeyerek zararın oluşmasına sebebiyet veren idari merciin bulunduğu yer mahkemesi yetkili olur.

Diğer ilgililerin sorumluluğu:

Kural olarak müteahhitler ve diğer ilgiler “gerekli özenin gösterilmemesinden” ve “ruhsata aykırı şekilde bina inşa etmesinden” doğan maddi ve manevi zararlardan sorumludurlar. Malumunuzdur ki, Türkiye gibi deprem riskinin yüksek olduğu bir ülkede bu olgunun gerektirdiği kurallara uygun olarak yapılaşma zorunludur. Öte yandan somut olayın özelliklerine göre, ilgili kişilerin cezai sorumluluğu da söz konusu olabilecektir. 

Müteahhidin (ve diğer ilgililerin) bir binayı kural ve kaidesine uygun yapmadığı hallerde, cezai ve hukuki sorumluluğu doğacaktır.  Kullanılan malzemenin uygun olmaması, statiğin hesaplanmaması, plan ve projenin uygun olarak çizilmemesi gibi eksik veya hatalı olarak yapılması sorumluluk hallerine örnek olarak gösterilebilir.  Burada dikkat edilmesi gereken husus şudur ki; ilgililerin sorumluluğunun olması için, kusurunun bulunması gerekmektedir. 

Bu kapsamda müteahhitler ve diğer yetkililer/ilgililer; kolon ve kirişlerin bağlantısında sorun olması, etriye demirinin eksik kullanılması, beton kalitesinin düşük olması, yıkanmamış deniz kumu kullanılması, kolonların gereğinden fazla kısa olması yahut ucuz işçilik gibi sebeplerle meydana gelecek tüm hasarlardan sorumludur.  Burada hukuki sorumluluğu ve cezai sorumluluğu ayrı ayrı ele almak gerekir.  

Hukuki sorumluluk: 

Yüksek mahkeme deprem sebebiyle meydana gelen hasarlarda haksız fiil sorumluluğunu kabul etmekte ve sorumluluk açısından ise müteselsil sorumluluğu kabul etmektedir. Bunun anlamı, müteahhidin, yapı malikinin, deprem sigorta şirketinin, DASK’ın, idarenin, konutun ipotekli olduğu banka ve kiraya verenin ve diğer ilgililerin, hasarın meydana gelmesindeki kusur oranlarına bakılmaksızın oluşan zararın tamamından birlikte sorumluluğu söz konusu olabilecektir. Haksız fiil, kusurlu ve hukuka aykırı bir davranışla bir başkasının mal veya şahıs varlığına zarar vermektir. Haksız fiilin mevcut olabilmesi için; fiil, zarar, kusur, hukuka aykırılık ve uygun illiyet bağının bir arada bulunması gerekir. Bu halde ilgili kişiler zararları tazmin ile sorumlu olacaktır. 

Konu ile ilgili 4. Hukuk Dairesi’nin 2015/9648 esas 2015/15170 karar sayılı kararını inceleyebilirsiniz. 

Cezai sorumluluk: 

Yapı uygun şekilde yapılsaydı hiç doğmayacak bir yaralama veya ölüm meydana geldiği takdirde; müteahhit taksirle öldürme ve yaralama suçlarından sorumlu olacaktır. Burada ilgili kişinin, gerekli dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı kusurlu bir davranışı ile öngörülemeyecek şekilde başka bir kimsenin hayatına son vermesi durumu söz konusu olacağı için “Taksirle Ölüme Neden Olma” suçu oluşacaktır.  Yasal koşulların oluşması halinde; proje ve inşaat sorumlusunun, yapı maliklerinin, müteahhidin ve denetimle sorumlu devlet memurlarının, yetkili mühendislerinin cezai sorumluluğu söz konusudur. 

Taksirle öldürme suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 85. maddesinde düzenlenmiştir:

“Madde 85- (1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Taksirle yaralama suçu ise aynı kanunun 89. maddesinde düzenlenmiştir:

“Madde 89- (1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.”

Belirtmek gerekir ki, deprem sonrasında binanın yıkılması hâlinde zamanaşımı süresi, bu yapının tamamlanıp yapı kullanma izninin alındığı tarihten değil; yıkılma tarihinden itibaren başlayacaktır. Zira, neticesi hareketten ayrılabilen suçlarda zamanaşımı fiilin değil, neticenin gerçekleşmesi ile işlemeye başlar. Bu sayede soruşturmalar zamanaşımı engeline takılmayacaktır.

Konu ile ilgili emsal kararlara ulaşabilirsiniz: 12. Ceza Dairesi’nin 2020/332 esas 2020/2497 karar sayılı kararı, 2018/8545 esas 2019/3577 karar sayılı kararı, 2014/8620 esas 2014/16069 karar sayılı kararı.

Instagram

Linkedln

Facebook

Popüler İçerikler

Deha Dizisinden Dilan Polat ve Sıla Doğu'nun Olaylı Dansına Gönderme
MasterChef Jürileri Somer Şef ve Mehmet Şef'ten Köfteci Yusuf Çıkışı: "Bunu Deli Bile Yapmaz!"
Erdoğan’dan Ortak Türk Alfabesi Açıklaması: “Ortak Türk Alfabesi Projesi Tarihi Adımdır, 34 Harften Oluşuyor”
YORUMLAR
14.02.2023

Yemin ediyorum hukuğu bu yüzden tercih etmedim avukat hanım kaç yıl ceza alacak şimdi bir yerde beni kaybettiniz hastaneye düşünce biz böle mi yapıyoruz ? Derdin ne tedavisi bu bitti. Kaç yıl ceza alacaklar şimdi ?

Pasif Kullanıcı
14.02.2023

Benim anladığım 2 yıldan 15 yıla kadar ceza verilebiliyor,yatarı ne kadar onu da bilmiyorum.Tek tek değil yazıyor ama bina da 30 kişi öldüyse de alabileceği maksimum ceza 15 yıl

Pasif Kullanıcı
14.02.2023

(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” - Böyle bir kanun mu olur hakim;yaptığı bina yıkılıp altında 50 kişinin ölümüne sebep olmuş müteahhite alt sınırdan 2 yıl ceza verebilir mi mesela bu kanuna göre ?! İmamoğlu'na ağzından çıkan ''ahmak'' kelimesi için verilen ceza 2 yıl 7 ay 15 gündü 😡

15.02.2023

Türkiye'de mi? Ceza mı? "Asrın felaketi" diye isim koydu hükümet...boşuna mı!!

15.02.2023

Yani kısacası hiç birine bi bok olmaz , üç beş yıl yatar çıkar , sonra insanlara mezar yapmaya kaldıkları yerden devam ederler... Sizin ben adaletinizi...

02.03.2023

o da olmuyor ki. para cezasına çevriliyor.

TÜM YORUMLARI OKU (16)