-Sadece öğretmenler için değil. Eğitim fakültesi öğrencileri de saymam gerekiyor. Hatta eğitim yöneticileri, akademisyenler ve eğitime yüreğini koymuş herkes için. Çünkü bu kitap hazır cevaplar sunmuyor; doğru soruları sormayı teşvik ediyor.
+Günümüzde her şeyi yüzeysel yaşayan insanlar da sizce bu kitapta kendinden bir şey bulabilir mi?
-Evet, bulabilir. TED videoları ilk çıktığında 20 dakikalıktı ve insanlar bu sürede dikkatle odaklanıp izliyordu. Şimdi aynı içerikler 10-12 dakikada tamamlanmak zorunda. Sesli kitap uygulamaları yaygınlaştı; insanlar yürürken, yolculukta, mutfakta kitap dinliyor. Ben de araç kullanırken çokça yararlanıyorum. Elbette çok kıymetli bunlar. Şimdi bir de romanların özetini çıkaran uygulamalar var. Koca bir romanı 10 dakikada özet geçmek moda hâline geldi. Düşünsenize; Raskolnikov evinden çıkıp köprüye gidene kadar içinde fırtınalar kopuyor, zihinsel bir süreç yaşıyor. Ama özet uygulamaları, “Evden çıktı, köprüye gitti.” deyip geçiyor. Dostoyevski bunu görse ne hissederdi acaba? Ve bu sadece onun değil, tüm büyük eserler için geçerli.
Aynı şey öğretmenlik için de geçerli. Sadece yöntemi öğrenmek, birkaç dakika içinde hızlıca “öğretmenlik nasıl yapılır” videoları izlemek yetmez. Öğretmenlik de derinleşerek yaşanan, anlamı ancak yavaş yavaş içselleştirilen bir yolculuk. O yüzden bu kitapta herkes kendine ait bir şey bulabilir.
+Bu içsel yolculuğu da son derece samimi ve içten bir şekilde anlatmışsınız. Dilinize özel bir dikkat gösterdiğiniz anlaşılıyor. Bir de öğretmenlere seslenme biçiminiz ince düşünülmüş.
-Kitap boyunca “Sevgili öğretmenim” diye sesleniyorum çünkü bu, bir hitap biçiminden çok bir dayanışma niyeti. Yazarken hep, mutfakta kahve eşliğinde sohbet eden iki meslektaşı hayal ettim: yargılamadan, yukarıdan konuşmadan, içten bir dille. Bu ses, “Yalnız değilsin.” demek için orada. Kitap boyunca da bu samimi, düşünen ve birlikte arayan sesi korumaya çalıştım.