Yalnızca 5 Dakikada Ölümün O Kadar da Korkutucu Bir Şey Olmadığına İkna Olmak İster misiniz?

İnsanoğlu olarak binlerce yıllık, kaçınılmaz döngünün son aşamasından neden korkar, adını dahi duyduğumuzda neden irkiliriz? Bilmediğinden korkar insan, bu yüzden de 'Ölümden korkmam' diyenlerin bile içten içe beslediği bir tedirginlik olduğunu biliriz.

Alını kahvenizi çayınızı, Montaigne'in ölümün bir anlamda zihinsel matematiğini yaptığı, yepyeni ufuklar açan denemesinden kesitleri yorumlayarak yeniden okuyalım.

“Mademki ölümün önüne geçilemez, ne zaman gelirse gelsin. Sokrates’e: Otuz Zalimler seni ölüme mahkum ettiler, dedikleri zaman: Doğa da onları! demiş.”

“Bütün dertlerin bittiği yere gideceğiz diye dertlenmek ne budalalık! Nasıl doğuşumuz bizim için her şeyin doğuşu olduysa, ölümümüz de her şeyin ölümü olacak. Öyle ise, yüz yıl daha yaşamayacağız diye ağlamak, yüz yıl önce yaşamadığımıza ağlamak kadar deliliktir. Ölüm başka bir hayatın kaynağıdır. Bu hayata gelirken de ağladık, eziyet çektik; bu hayata da eski şeklimizden soyunarak girdik.”

“Başımıza bir kez gelen şey büyük bir dert sayılamaz. Bir anda olup biten bir şey için bu kadar zaman korku çekmek akıl kârı mıdır?”

Montaigne yaşamın niceliğine değil niteliğine odaklanmayanları eleştirerek devam eder:

Ölüm uzun ömürle kısa ömür arasındaki ayrımı kaldırır çünkü yaşamayanlar için zamanın uzunu kısası yoktur. ”

Ve tarihi çağırıyor yardıma, örnekliyor:

“Aristo, Hypanis Irmağı'nın suları üstünde bir tek gün yaşayan küçük hayvanlar bulunduğunu söyler. Bu hayvanlardan, sabahın saat sekizinde ölen genç, akşamın beşinde ölen yaşlı ölmüş sayılır. Bu kadarcık bir ömrün bahtlısını, bahtsızını hesaplamak hangimize gülünç gelmez?'

“Doğa bize diyor ki: Bu dünyaya nasıl geldiyseniz, öylece çıkıp gidin.”

Biz ölümden korksak da karşı gelemeyeceğimizden korkarız, evrenin düzeni işlemeye devam ediyor. Devam edelim:

“Ölümden hayata geçerken duymadığınız kaygıyı, hayattan ölüme geçerken de duymayın. Ölümünüz varlık düzeninin, dünya hayatının koşullarından biridir.”

“Sizin hatırınız için evrenin bu güzel düzenini değiştirecek değilim ya? Ölmek, yaratılışınızın koşuludur. Ölüm sizin mayanızdadır: Ondan kaçmak, kendi kendinizden kaçmaktır. ”

Kendimizden kaçabilir miyiz? Ancak kaçabildiğimizi düşünürüz, düşüncelerimiz bile zihnimize yapışır, kalır. Bu sebeple Montaigne der ki:

“Sizin bu tadını çıkardığınız varlıkta hayat kadar ölümün de yeri vardır.”

Ve bu yer öyle büyük bir alana sahiptir ki:

“Dünyaya geldiğiniz gün bir yandan yaşamaya, bir yandan ölmeye başlarsınız.'

“Ömrünüzün her günkü işi, ölüm evini kurmaktır.”

“Hayatın içinde iken ölümün de içindesiniz; çünkü hayattan çıkınca ölümden de çıkmış oluyorsunuz. Ya da şöyle diyelim isterseniz: Hayattan sonra ölümdesiniz; ama hayatta iken ölmektesiniz. Ölümün, ölmekte olana ettiği ise, ölmüş olana ettiğinden daha acı, daha derin, daha can yakıcıdır.”

“Hayat kendiliğinden ne iyi, ne kötüdür: Ona iyiliği, kötülüğü katan sizsiniz.”

“Bir gün yaşadıysanız, her şeyi görmüş sayılırsınız. Bir gün bütün günlerin eşidir. Başka bir gündüz, başka bir gece yok ki. Atalarınızın gördüğü, torunlarınızın göreceği hep bu güneş, bu ay, bu yıldızlar, bu düzendir.”

Zamanı bizim etrafımızda dönen bir denklem parçası gibi düşünmemek gerektiğini anlatan şu alıntıyı yapar Montaigne:

Non alium videre patres,

Aliumve nepotes Aspicient.'

Türkçe söylersek:

'Babalarınız başka türlüsünü görmedi.

Torunlarınız başka türlüsünü görmeyecek.” (Lucretius)  

“Benim komedyam, bütün perdeleri ve sahneleriyle, nihayet bir yılda oynanır, biter.”

Hayatın perdeleri sahnelendiğinde ve son perde kapandığında seyirciyi selamlama sırası bizden geçmiş olur. Montaigne'in kaleminden akanlara kulak verirsek:

“Dört mevsiminin nasıl geçtiğine bir bakarsanız, dünyanın çocukluğunu, gençliğini, olgunluğunu ve yaşlılığını onlarda görürsünüz. Dünyanın oyunu bu kadardır. Mevsimler bitti mi, yeniden başlamaktan başka bir marifet gösteremez. Bu hep böyle gelmiş, böyle gidecek.”

“Dünyayı size bırakıp gidenler gibi, siz de başkalarına bırakıp gidin.”

“Herkesin bağlı olduğu koşullara bağlı olmaktan kim yerinebilir? Hem sonra, ne kadar yaşarsanız yaşayın, ölümde geçireceğiniz zamanı değiştiremezsiniz: Ölümden ötesi hep birdir. Beşikte iken ölseydiniz, o korktuğunuz mezarın içinde yine o kadar zaman kalacaktınız.”

Sonsuza dek yaşamanın tutkusunda kaybolanlar olursa diye Montaigne alıntılar:

“Licet, quod vis vivendo vincere secla,

Mors aeterna tamen nihlominus illa manebit.' 

Türkçe söylersek:

'Kaç yüzyıl yaşarsanız yaşayın, 

Ölüm yine sonsuz olacaktır.” (Lucretius)

“Hayatınız nerede biterse, orada tamam olmuştur.”

“Hayatın değeri uzun yaşanmasında değil, iyi yaşanmasındadır: Öyle uzun yaşamışlar var ki, pek az yaşamışlardır. Şunu anlamakta geç kalmayın: Doya doya yaşamak yılların çokluğuna değil, sizin gücünüze bağlıdır.”

“Herkes aynı akışın içinde sürüklenmiyor mu? Sizinle birlikte yaşlanmayan bir şey var mı?”

Bugün arşınladığımız sokakların, gördüğümüz yüzlerin de bizimle birlikte aynı sapaktan ayrılacağını bilmeden, kendimize has bir gerçeklik yaratmanın anlamsızlığını vurgulayarak devam eder Montaigne:

“Sizin öldüğünüz anda binlerce insan, binlerce hayvan, binlerce başka varlık daha ölmüyor mu? Madem geri dönemezsiniz, niçin kaçınıyorsunuz? Birçok insanların ölmekle, dertlerinden kurtulduğunu görmüşsünüzdür ama kimsenin ölmekle daha kötü olduğunu gördünüz mü? ”

Şahitsiz, hikayesiz bir macera olan ölümün korkusunu tahayyül ettiğimiz zeminin ötesinde ele alıyor Montaigne. Kulak verelim.

“Kendi görmediğiniz, başkasından da duymadığınız bir şeye kötü demek ne büyük saflık! Niçin benden ve kaderken yakınıyorsunuz? Size kötülük mü ediyorum ben? Siz mi beni yöneteceksiniz, ben mi sizi? Öldüğünüz zaman yaşınızı doldurmamış da olsanız, hayatınızı doldurmuş oluyorsunuz.

“Khiron, babası Saturnus’tan, zaman ve süre tanrısından, ölümsüzlüğün koşullarını öğrenince ölümsüz olmak istememiş. Sonsuz bir hayatın ne çekilmez olacağını bir düşünün.”

Ölümden kaçan zihinleri gezdirdiği dehlizlerden müftehirdir Montaigne, bizi tanıştırdığı, belki kendisinin de bunları yazarken tanımadığı yeni dostudur sanki ölüm:

“Ölüm olmasaydı sizi ondan yoksun ettim diye bana lanet edecektiniz. Hayatınıza, mahsus biraz acılık kattım; ne hayattan ne de ölümden kaçmaksızın benim istediğim bir ölçüyle yaşayabilmeniz için hayata ve ölüme tatlı ile acı arasında bir kıvam verdim.

“İlk bilgeniz olan Thales’e, yaşamakla ölmenin bir olduğunu öğrettim. Birisi ona: Madem yaşamak boş niçin ölmüyorsun? diye sormuş, o da: İkisi bir de onun için, diye cevap vermiş.”

Yaşamın kaynağı aynı anda ölümün de kaynağıysa...

“Su, hava, toprak, ateş ve benim bu yapımın diğer bütün öğeleri hem yaşamanıza hem ölmenize yol açarlar.'

Kaçınılmaz ve şahitsiz o sondan korkmak anlamsızsa...

Son gününüzden niçin bu kadar korkuyorsunuz?

Tüm günler aynıyken, aldığımız her nefesin bir borcu gibi her gün evrenin bir noktasında birileri son nefesini veriyor ve biz de vereceksek, son sözü yine Michel de Montaigne'e bırakalım.

O gün, sizi öldürmede öteki günlerinizden daha fazla bir iş görmüyor ki! Yorgunluğu yapan son adım değildir son adımda yorgunluk yalnızca ortaya çıkar. Bütün günler ölüme gider son gün varır.'

Popüler İçerikler

Fenerbahçe Asbaşkanı Acun Ilıcalı'dan Zehir Zemberek Sözler: ''Teraziden Kaçan Bir Takım Görüyoruz''
DEM Partili Batman, Mardin ve Halfeti Belediyelerine Kayyum Atandı
Zeynep Sönmez'den İlk WTA Şampiyonluğu Geldi
YORUMLAR
10.05.2018

Mükemmel

20.01.2021

shorturl.at/euzG4

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ