İstenmese de, rahatsızlık da verse, yalnızlık denen şeyin uğramadığı bir insan bulmak zor. Yine de, bu tuhaf durumun da kendine özgü bir büyüsü olduğunu herkes kabul edebilir... Nasıl denir, onda saklı olan, bize dair şeyler mevcuttur. Ve John Steinbeck’in de söylediği gibi: “Bütün güzel ve kıymetli şeyler yalnızdır.”
Sinema gibi. Kuşkusuz onlar da filmlerini yaparlarken yalnızlıktan bol miktarda ilham aldılar. Onu içine düşülen bir bataklık değil de, geçilmesi gereken bir rota olarak gördüler.
Yalnızlığa dair bir film diye cümleye başlayacak olursak, birileri mutlaka “Taxi Driver!” diye öne atılır, atılmalı. Bütün yönleri bir kenara Taxi Driver, yalnızlığın, yalnız bir adamın filmidir. Sadece bu özelliği düşünülerek dahi izlenmeyi hak eder.
Yalnızlık filmleri listesine bir uzay hikayesiyle başlamaktan daha doğalı var mı? Uzayın gerçekten çok ıssız bir yer olmasında bahsetmiyoruz. Solaris’in muazzam psikolojik ve dramatik örgüsü, bu hissi izleyicisinin kemiklerine kadar hissettirmeyi başarıyor.
Damiel bir melektir, ama istediği üstünde olduğu milyonlarca insandan biri olmaktır. Hikayesine gömüldükçe, üstün bir varlığın yalnızlığına çekilir, empati yapmaya başlarsınız.
Kieslowski’nin üç renk üçlemesinin karamsar çocuğu Mavi, kızını ve kocasını bir trafik kazasında kaybettikten sonra hayata tutunmak adına her şeyi geride bırakmaya çalışan, bunu yaparken geçmişine daha da saplanan Julie’nin hikayesini anlatıyor. Mavi rengin her noktasına sirayet ettiği, yapayalnız bir kadının hikayesi.
İki hikayeden oluşan film, karanlık ve bir o kadar ışıltılı yollarıyla izleyiciye ulaşan bir Hong Kong draması. Wong Kar-Wai’nin iki karakteri de farklı hayatlar yaşamasına rağmen yeni geçirdikleri ayrılık acısını atmaya çalışmaktadır. Olaylar gelişir.
Robert Zemeckis’in nadide çalışmalarından biri olan Cast Away, bir kargo firmasında çalışan Chuck’ın geçirdiği uçak kazasının ardından ıssız bir adaya düşmesini anlatıyor. Görünüşte klasik bir hikayeye benzese de, bu tarz bir olayın ciddiyetini ve bir hayata olan etkisini tümüyle hissediyoruz. Ve tabii ki de Wilson’la olan sohbetlerle birlikte…
Japonya’ya yolu düşen iki alakasız Amerikalının kendi yalnızlıkları içinde birbirlerine sarılmalarının hikayesi bu. İsmi de ‘Çeviride kaybolmak’ Karakterler gerçekten ait olmadıkları bu kültürde çeviride kaybolurlar, fakat bu kayboluş yalnızca çeviriye özgü değildir. Her insan iletişiminde geçerlidir. (Filmin Türkçesinde de geçerlidir. Bir Konuşabilse nedir yahu?)
Aydaki bir üste tek başına görev yapan astronot Sam Bell ve yardımcı robotu GERTY’nin hikayesi. Filmi izledikçe, 3 yıl boyunca aralıksız çalıştığı yerde Sam Bell’in psikolojisine tanık olur, o yalnızlığı hissederiz.
Amerikan rüyasına atılmış en sert tokatlardan biri. Bu filmdeki karakterlerden hiçbiri fiilen yalnız olmasa da, kendi içlerindeki uçurumlar aslında onları müthiş birer yalnız yapmaktadır.
127 saatlik yalnızlık mı? Tam olarak öyle. Ama biraz farklı. Kendini doğanın kollarına bırakmayı seven Aron'ın, doğanın acımasız bir noktasında mahsur kalması, ama aslında kendinden başka hiçbir şeye maruz kalmamasının hikayesi.
Yalnız ve içine dönük bir senaristin yolu Hollywood’un ve sermayenin göbeğine düşerse neler olur? Barton Fink, alışkın olmadığı bu hayatın içine çekilirken biz de onun bu serüvenini klostrofobiyi tetikleyen otel odasından takip ederiz.
Recep İvedik 1-2-3-4-5
Amelie