Yakın Zamanda Gerçekleşen Bu Bilimsel Gelişmelerle Ufkunuzu 2 Dakikada Uzaya Çıkartıyoruz!

Evvveet, bilim dünyasında olup bitenlerle ilgili yine yepyeni, taptazecik bir içerik ile karşınızdayız. Bizden söylemesi, bu bilimsel bilgilerle ufkunuz uzaya çıktığıyla kalmayıp takla atacak. Arkadaş ortamlarında ayrı bir havanız olacak o da ayrı bir güzellik tabii. Eee hadi, lafı çok uzatmayalım;

Kemerleri bağlayın, başlıyoruz!

1. Hücre büyüklükleri ile hücre yaşlanması arasında bağlantı bulundu.

İnsanlardaki hücre büyüklükleri birbirlerinden yüz kata kadar daha farklı olabiliyor. Küçücük kırmızı kan hücrelerimizin var olduğu gibi, kocaman sinir hücrelerimiz de var. Bunların yanı sıra her bir hücre çeşidine bakıldığında standart bir büyüklükten çok az sapma olabildiğini görüyoruz.

Geçtiğimiz günlerde bir maya üzerinde yapılan çalışmaya göre, çeşitli tipte hücreler normal boyutlarından on kat fazlasına büyütüldü. Daha sonra ise, normal hücre işlevlerinin sürdürülebilmesine yetecek kadar protein üretmeye, DNA’larının ayak uyduramadığı görüldü.

Hücre durumunda ortaya çıkan bu protein eksikliğinin, hücrenin yaşlanması ve bölünmemesi durumuna yol açtığı sonucuna varıldı.

Bu da, hücrelerin zamanla nasıl yaşlandığına ilişkin olası bir açıklamaya işaret ediyor. Hücre yaşlanmasının neden gerçekleştiğini açıklamaya çalışan çok sayıda hipotez var. Bu konudaki araştırmalar devam ediyor...

Araştırmanın detayları için buraya tıklayabilirsiniz.

2. Kan hücreleri, gerçek beyin hücrelerine dönüştürüldü.

Son yılların en iddialı çalışmalarından birisi olan bu deney, Stanford Üniversitesi araştırmacıları tarafından gerçekleştirdi. Tarihi değiştirecek bir teknik keşfettiklerini açıklayan ekip, insandan alınan kar örneği içindeki bağışıklık hücrelerini, bu teknikle 3 hafta içinde birer beyin hücresine, yani nörona dönüştürdü.

Yapılan çalışmaya göre, 1 mililitre kandan ortalama 50.000 nöron üretmenin mümkün olacağı kanıtlandı.

Ekip, bu tekniği uygularken sadece dört farklı proteinden yararlanmış. Kısaca özetlemek gerekirse, T hücreleri beyin nöronlarına dönüştürüldü. T hücreleri, basit bir yuvarlak şekle sahip çok özel hücrelerdir, bu nedenle nöronların salkım saçak yapılarına bürünmeleri durumu oldukça kafa karıştırıcı.

Otizm ya da şizofreni gibi biyolojisi henüz kesin bir şekilde tanımlanmamış hastalıklar için, yapay nöronlar sayesinde insanların yaşadıkları değişimler, onlara zarar verilmeden gözlemlenebilecek gibi görünüyor.

Araştırmanın detayları için buraya tıklayabilirsiniz.

3. Beyine duyusal bilgi yerleştirmeyi ve çıkarmayı sağlayan teknik geliştiriliyor.

Kaliforniya Üniversitesi Berkeley Kampüsü’nde çalışan sinirbilimciler bu tekniği yapabilmek için bir ekipman geliştirmeye çalışıyor. Beyine holografik projeksiyon kullanarak, bir seferde düzinelerce ve nihayetinde binlerce nöronu etkinleştirmek ya da baskılamak, bunu her saniye yüzlerce kez yapmak ve böylece gerçek beyin etkinliği örüntülerini kopyalamak üzerinde çalışıyorlar.

Bunu başardıkları takdirde, beyni kandırarak, bir şey duyumsadığını, gördüğünü ya da algıladığını sanmasını sağlayabileceklerini düşünüyorlar.

Beyinde farklı tür bilgiler, farklı nöronların ateşlenmesi ile kodlanır; fakat zamanlama, ateşlenme hızı ve diğer nöronlarla eş zamanlılık da belirleyicidir. Dolayısıyla nöral etkinliği anlamak ve kontrol etmek için bu parametrelerin her birini kontrol edebilmek gerekiyor.

Mardinly ve çalışma arkadaşlarının geliştirdiği yeni yöntem, özel opsinler ve holografi (bir nöronun hücre gövdesinin bütününü aydınlatabilen bir teknik) kullanarak, nöral etkinliğin tam doğruluklu zamansal ve uzaysal kontrolünü sağlıyor. Bu yöntemle nöral etkinlik “yazımı” gerçekleştirilebiliyor ve eş zamanlı olarak hacimsel kalsiyum görüntüleme ile nöral etkinlik “okuması” yapılabiliyor.

Sizce duyusal algılarımız üzerinde oynama yapabilmek nasıl olurdu? Başka bir yerden kopyaladığımız resimleri beynimizdeki görme merkezine yapıştırabilmek ya da istenmeyen ağrı hissini çıkarmak şahane bir fikir doğrusu.

Araştırmanın detayları için buraya ve buraya tıklayabilirsiniz.

4. Kaliforniya Üniversitesi’nden teyit geldi: Satürn her zaman halkalı değildi.

NASA'nın Cassini aracının gözlemleri üzerinde çalışan bilim adamlarının, çekim kuvveti ölçümleri yoluyla kütlelerini hesap ederek, halkaların yaşları konusunda tahminde bulunduğu belirtildi. Cassini bulgularını analiz eden araştırmacılar, Satürn’ün halkalarının bir kuyruklu yıldız ya da Kuiper kuşağı cisminden kaynaklandığını doğrulayan bulgulara ulaştılar.

Satürn'ün halkaları büyük ölçüde buzdan, çok az miktarda toz ve muhtemel organik kirleticilerden oluşuyor.

Ekibin lideri Sapienza Üniversitesi'nden Luciano Less, bulgularını, 'Bu harika görevden edindiğimiz bir diğer armağan.' sözleriyle nitelendirdi. 

Araştırmanın detayları için buraya tıklayabilirsiniz.

5. Bal arılarının temel matematik işlemlerini öğrenebilecek kadar zeki oldukları keşfedildi.

Matematik yapabilen tek canlının insan olmadığı uzun süredir biliniyor. Primatlar, kuşlar ve diğer bazı hayvanlar da temel matematik problemlerini çözebiliyor. 

Avustralyalı ve Fransız araştırmacılardan oluşan bir ekip, bal arılarının da matematikte maharetli canlılar olduklarını ortaya çıkardı.

Ekip ilk olarak 14 arıyı, Y şeklindeki bir labirente Y’nin bir kolundan girecek şekilde eğittiler.

Girişte arılar bir gri şekille karşılaşıyor. Bu gri şekilde 1 ila 5 arasında değişen sayıda daha küçük şekil bulunuyor. Arılar, sarı şekiller için şekil sayısından bir çıkarırken, mavi şekiller için toplam sayıya 1 ekliyor. Yani arı labirente girdiğinde 3 sarı üçgen görüyorsa sorunun cevabı 2 üçgen oluyor. Labirentin her çıkışı bir cevabı temsil ediyor. Doğru cevabı bulan arı şekerli suya kavuşurken, yanlış cevap veren arılar ise sirkeli suya çıkıyor. Araştırmacılar, ilk başta rastgele uçuşan arıların zamanla mavi ve sarı rengin anlamlarını öğrendiklerini söylüyor.

Araştırmacılardan Adrian Dyer, bal arılarına temel aritmetik öğretebilmenin, hayvanlar alemine dair bir keşiften fazlası olduğuna inanıyor. Ona göre bu olay, kompleks problem çözme yeteneklerinin küçük paketler aracılığıyla yapılabileceğini gösteriyor. 

Bu keşif, ileride yapılacak olan yapay zeka çalışmalarında da fayda sağlayabilecek gibi görünüyor.

Araştırmanın detayları için buraya tıklayabilirsiniz.

Bu arada, serinin son içeriğini hala okumadıysanız, çok şey kaçırdınız, çoook!

Yakın Zamanda Gerçekleşen Bu Bilimsel Gelişmelerle Ufkunuzu 2 Dakikada Uzaya Çıkartıyoruz!

Bu haftalık burada bitirelim...

Bilim dünyasındaki bu gelişmeler hakkında siz ne düşünüyorsunuz? Size 'Vay bee!' dedirten bir gelişme oldu mu bakalım?

Popüler İçerikler

HTŞ Lideri Colani Kadına Başını Örtme Talimatı Verdiği Videoyla İlgili İlk Kez Konuştu
Tebliğciler Yine Ortaya Çıktı: Bu Kez Milli Piyango Bileti Satıcısını Taciz Ettiler
Cübbeli Ahmet Çakarlı Araçla Geldiği Etkinlikte Şeriatı Savundu: Skandal Sözlere Tepki Yağdı!
YORUMLAR
12.02.2019

#4 milyarlarca yillik dunyaya 10milyon yil once yada 10milyon yil sonra gelmis olsak saturnu neptun yada uranusden farkli bir gezegen olarak gormeyecektir. belki o zamanin gok olaylariyla dunyanin boyle guzel bir halkasi vardi, gokde piril piril parliyordu. 4milyar yil once olsa okyanuslarla kapli mars gunes sisteminin mavi gezegeniydi, dunya hala kizil bir ates topuydu. cevremizde sabit bildigimiz ne varsa aslinda son derece gecici. kalicilik kelebek kadar kisa yasam suremizin yarattigi bir yanilgidan baska bir sey degil.

12.02.2019

Ya da ayrı

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ