Yakın Tarihimizin En Karanlık Sayfalarından Biri: "Hayata Dönüş Operasyonu"

Yakın tarihimizin en travmatik olaylarından biri olan, tam 32 kişinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan Hayata Dönüş Operasyonu hakkında bilinmesi gerekenleri sizin için derledik.

'Hayata Dönüş Operasyonu', yakın tarihimizin en karanlık sayfalarından biriydi.

Sayısız trajedinin meydana geldiği, buhranlı siyasi atmosferi ve ekonomik krizleriyle hatırlanan doksanlı yıllar, ülkenin ordu ve siyaset eliyle gerginleştirildiği, büyük skandalların art arda patladığı bir dönemdi. Bu dönemde halk nezdinde sarsılan devlet otoritesini tesis etmek amacıyla yapılan operasyonlar çok konuşulmuştu.

Operasyon, hapishane mahkumlarının birbirleriyle olan temaslarını kesme amacıyla başlatılmıştı.

Devlet yöneticileri, Türkiye'de faaliyet gösteren terör örgütlerinin cezaevlerinden yönetildiğini düşünüyordu. Operasyon öncesinde kamuoyu, basın vasıtasıyla 'cezaevlerinde otoritenin sağlanamadığı' konusunda ikna edilmeye çalışıldı. Devlet görevlilerinin cezaevlerine giriş yapamadığı, terör faaliyetlerinin mahkum olan örgüt liderlerince yürütülmekte olduğu yönünde haberler yapıldı.

Cezaevlerinde devlet otoritesinin kalmadığı iddiası, basında sıklıkla tekrar edildi.

Bu durumun, tanıdık geleceği üzere hükümetin medya üzerinde kurduğu baskının sonucunda meydana geldiği düşünülüyor. Medyanın önemli bir kısmına göre F tipi cezaevlerinde başlatılan ölüm oruçları kontrol edilemiyor, güvenlik güçleri cezaevlerine giremiyordu.

F Tipi cezaevi fikri gündeme geldiğinde, mahkumlar ayaklandı.

www.indyturk.com

'Sosyal tecrit' sistemini esas alan yüksek güvenlikli cezaevlerine İnfaz Kanunu'nda verilen isim olan F Tipi cezaevleri, doksanların ikinci yarısında, cezaevi personelinin koğuşlardaki hakimiyetinin artırılması öngörülerek hayata geçirildi. Dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan, konuyla alakalı yazdığı bir raporda ''Toplu yaşam zorunluluğu beraberinde isyan, yaralama, öldürme, koğuş ağalığı, uyuşturucu ticareti, kumar, fiziksel, manevi baskı ve birbirlerini eğitmeleri gibi olguları da doğurmuştur', diyordu. 'Bu cezaevlerinin karmaşık ve hantal görünümlü fiziki yapıları, insan duygularına dayalı kontrol sistemleri, yapısal zaafiyetleri, terör suçlularının barındırılmasında da büyük sorunlar yaratmıştır.' Bu fikir, hayata geçirildikten kısa süre sonra mahkumlar tarafından büyük bir dirençle karşılandı. Açlık grevlerinin, protestoların önü alınamıyordu.

Bu açlık grevlerinin en büyüğü, 30 Ekim 2000 tarihinde başlatıldı.

F Tipi cezaevi sistemine karşı çıkan hükümlülerin 30 Ekim tarihinde başlattığı açlık grevi ve ölüm orucu eylemleri büyüdükçe büyüdü. Tam 600 mahkum eşzamanlı olarak ölüm orucuna başladı; geri kalanlar da inanılmaz bir direniş sergileyerek hücrelerine girmeyi reddettiler.

Devletle protestocuların arasına giren "aydınlar heyeti", hem resmi makamları hem de mahkumları ziyaret ederek arabuluculuk yapmaya çalıştılar.

www.milliyet.com.tr

Yaşar Kemal, Orhan Pamuk, Zülfü Livaneli, Mehmet Bekâroğlu, Can Dündar ve Oral Çalışlar’dan oluşan 'aydınlar heyeti', tam 43 cezaevinde eşzamanlı olarak sürdürülen bu protestolarda arabuluculuk görevi üstlendi. Dündar, sonradan vereceği bir röportajda 'mahkumların taleplerinin karşılanabilir nitelikte olduğunu' belirtirken, Livaneli konuyla ilgili '1996’da basın bizi önemli bir görev yapıyorlar diye, 2000’de ise teröristlere yardım ediyorlar diye tanıttı' ifadelerini kullanacaktı. Şu ya da bu sebeple, bu arabuluculuk girişimi de başarısız oldu ve olaylar çığ gibi büyüdü.

19 Aralık 2000 tarihinde operasyon için düğmeye basıldı.

Aynı anda tam 20 cezaevine birden yapılan baskınlarda 10.000'e yakın güvenlik görevlisi aktif görev almıştı. Kimyasal silahlarla ve gaz bombalarıyla gerçekleştirilen operasyonun bilançosu ağır oldu: İkisi asker, otuzu tutuklu tam 32 kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi yaralandı. Ölen tutukluların çoğu diri diri yanarak veya vurularak hayatını kaybetmişti. Operasyonun tanıklarından Hacer Arıkan'ın olaylardan hemen sonra kameralar önünde 'bizi diri diri yaktılar' diye bağırdığı meşhur video da hafızalara kazındı.

Hayatını kaybeden iki askerin de mahkumlar tarafından açılan ateşle öldürüldüğü söylenmişti.

tr.wikipedia.org

Medya ve resmî makamların iddialarına göre, hayatını kaybeden Uzman Çavuş Nurettin Kurt ile Mustafa Mutlu, 'teslim ol' çağrılarına cevap vermeyen mahkumlar tarafından vurulmuşlardı. Ancak yapılan otopsilerde Kurt'un uzun namlulu, 'yüksek kinetik enerjili' tabir edilen silahlarla vurulduğu ortaya çıktı. Bu silahlar mahkumların elinde bulunmayan türdendi; Kurt'un yaşamını yitirdiği Ümraniye Cezaevi'nde beş tabanca bulunmuştu. Hazırlanan raporda, askerlerin ölümüne yol açan silahların yalnızca AK-47 veya G-3 piyade tüfeği olabileceği, bunların da sadece diğer askerlerde bulunduğu belirtildi.

Resmi makamların açıklamalarıyla Adli Tıp raporları çelişiyordu.

www.indyturk.com

Bunun gibi dikkat çekici çelişkiler ortaya çıkmaya devam etti. Örneğin dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün operasyon hakkındaki 'kalaşnikofla ateş ettiler' iddiası Adli Tıp raporlarıyla çürütülmüş, koğuşlardan ateş açılmadığı, öldürücü dozun üstünde gaz bombası kullanıldığı için mahkumların yanarak hayatlarını kaybettiği belirtilmişti. Ayrıca operasyondan görüntüler de basına sızdırıldı ve uygulamada aşırıya kaçılıp kaçılmadığı, kamuoyunda bir şekilde sorgulanmaya başlandı.

Kısa süre sonra, operasyonla ilgili yapılan haberlere yayın yasağı getirildi.

www.youtube.com

Olayla alakalı Adli Tıp raporlarını yayınlayan Radikal Gazetesi'ne dava açıldı. Görüntülerin tümüne yayın yasağı getirildi, yaşanan şiddet olayları kamuoyundan saklandı. Üzerinden birkaç yıl geçince olayların tartışılabildiği, nispeten demokratik bir zemin oluşturulabildi. Dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, sonradan 32. Gün programı için verdiği röportajda 'Acaba daha ölçülü davranılabilir miydi, belki bu açıdan bir eleştiri yapılabilir. Ancak o anda, o çatışmanın psikolojisini düşünmek gerekir' dedi.

Hayata Dönüş Operasyonu, hala yakın tarihimizin en karanlık ve tartışmalı sayfalarından biri niteliğinde.

Geçen yirmi yılda olayların önemli bir kısmı aydınlatılmadığı gibi, nihai bir çözüme ulaşılabildiğini de söylemek güç. Hala oldukça tartışmalı bir operasyon olan Hayata Dönüş'ün gerekli olduğunu savunanlar da, şiddette aşırıya kaçıldığını düşünenler de mevcut. Olaya adı karışan isimlere sayısız dava açıldı; bir kısmı ceza aldı, bazı isimler (Adalet Bakanı Türk gibi) öz eleştiri yaparak 'ölçünün kaçtığını' düşündüklerini söylediler. Geriye kalan ise yakın tarihimizin en büyük kolektif travmalarından biri; ağır yaralananlar, hayatlarını kaybedenler ve tüyler ürpertici görüntüler.

Bu içerikler de ilginizi çekebilir:

Yakın Tarihimizin Karanlık Sayfalarından Faili Hâlâ Bulunamamış 12 Siyasi Cinayet
Casus Filmlerini Aratmıyor: Geçmişten Günümüze Türkiye Cumhuriyeti'nin İstihbarat Teşkilatları
Türkiye'nin Siyasi Partilerle Mücadelesi: Bugüne Kadar Hangi Partiler Neden Kapatıldı?

Popüler İçerikler

Asgari Ücretin Açıklanmasından Sonra Cumhurbaşkanı’na Mesaj Atan Kadir İpek Gözaltına Alındı
Ali Koç, Fenerbahçe Tesislerinde Sıkıyönetim İlan Etti
Cübbeli Ahmet Çakarlı Araçla Geldiği Etkinlikte Şeriatı Savundu: Skandal Sözlere Tepki Yağdı!
YORUMLAR
27.06.2021

Editör haberi tam yap bari. Daha sonra içeride görüntülenen silahları, maket silahları, eğitim materyallerini, parkurları da göster. Adamlar içeride krallık kurmuşlar, sayı bile vermez hale gelmiş içerisi, devlet işini yapmaya kalktığında isyan, grev. Devlet her kurumuna halim olmak zorundadır. Kim bilir kimler ağalık sisteminden kaynaklı içeride işkence gördü diğer mahkumlardan yana. Haberi sebep ve sonuçlarınla ver. O günleri ben iyi hatırlarım. Bayrampaşanın kapısından içeri asker giremedi duvarı deldiler. Neden ve nasıl kapıdan giremediler hadi bunun da haberini yap. Cımbızla laf aylıklar gibi haber içeriği ayıklama.

27.06.2021

Bir de Cumhuriyet dönemi hakkında 'en refah yıllarımdı' diye bahsedersiniz. Sizin gibi zihniyet tabii ki bu dönemi beğenmez. Kafanıza tüküreyim!

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ