Birçok süslü cümle kurmak yerine aslında tek bir grafikle anlatılabilecek bir konut piyasası olan Türkiye'de biz önce cümleleri kuralım. Konut piyasası diye özetlerken, aslında ekonominin de çok derin yaralarıyla birlikte gelen arka planda, temel hakların en temeli, Maslow'un en tabanı olan barınma, eskisi gibi mağaralarda olmasa da mağaradan hallice evlerin fiyatları geçen aylarda herkesi çıldırtmıştı. Aslında barınma sorunu bir nevi torba yasa, bir çeşit 'ortaya karışık' ile tüm sorunları önümüze serdi. İçinde ne yok ki, ekonomideki sorunlar, konjonktürel krizler, jeopolitik yansımalar, sosyolojik analizler, insan nefsi, politikalardaki açıklar, şehirleşme sorunları, gelir adaletsizliği gibi gibi daha da sayılabilecek kadarı bile canımızı sıkmaya yetti.
O halde eylülde yaşanacak memur, öğrenci sirkülasyonunda ikinci perdesinin açılmasını beklediğimiz konut krizinde, eli güçlü olan yabancı kiracıların patlattığı balondan kira göçüne, bir bakalım piyasaya.
8 milyon sığınmacıyı(!) ülkesine geri gönderirsek talep azalacağı için konut kiraları da düşecektir.
Böyle giderse İstanbul'da kimse geçinemeyeceği için çalışmak istemeyecek. Dolayısıyla üretim hizmet sektörü etkilenecek. Doktorlar bile İstanbul'a tayin istemiyorlar artık kim niye İstanbul'a gitsin. 4 milyon tersine göç yaşanacağı öngörülüyor. Hayalet şehre dönünce hayaletlere kiralarlar evleri
TOKİ vs çözüm olmaz. Evler bir süre sonra gene parası olanlara kalıyor. Çözüm bina yapmak değil. Zaten Avrupa’nın çoğundan, ürettiğimiz gıdadan çok beton üretiyoruz ama sonuç değişmiyor. Artık tarım ve hayvancılığı destekleyip tersine göç başlamalı ki hem şehirlerde yoğunluk azalsın ki konut, güvenlik çevre gibi sorunlar daha kolay çözülsün. Gıda üretimi artsın ki ithalat oranları ve gıda fiyatları azalsın