'Venüs'ün Doğuşu' Tablosu Neden Bu Kadar Popüler?

1485 yılında Sandro Botticelli tarafından yapılan Venüs'ün Doğuşu -orijinal adıyla 'Birth of Venus'-, dünyanın en ünlü ve sevilen tablolarından biri. Ancak neredeyse dört yüz yıl boyunca yok sayıldı diyebiliriz çünkü kimse bu tablonun iyi olduğunu düşünmüyordu. Peki ne değişti de bu tabloya bakış açıları da tamamen değişti? Gelin bu dünyaca ünlü tablonun hikayesini öğrenelim...

O dünyanın en sevilen tablolarından biri: Venüs'ün Doğuşu (Birth of Venus)! Uzunca bir süre kıymeti bilinmeyen bu tablonun hikayesini biliyor musunuz?

Hikayemiz başlasın o zaman...

Asıl adı Alessandro di Mariano di Vanni Filipepi, ama biz onu Sandro Botticelli olarak biliyoruz.

Küçük yaşlardan itibaren doğuştan gelen sanatsal yeteneği fark edilen Alessandro Filipepi, 1445'te Floransa'da, İtalyan Rönesansı canlanırken doğdu.

Soyadının geliş yeri de oldukça enteresan. Alessandro Filipepi, Botticelli adlı bir kuyumcuda çıraklık yaptı. Sandro'nun Botticelli soyadını aldığı yer de işte burasıdır.

Sandro kuyumcuda çıraklık yapmaya devam etmek yerine, resim yapmayı tercih edince, babası onu o zamanlar Floransa'nın önde gelen ressamlarından biri olan Fra Filippo Lippi'nin yanına gönderdi.

Genç Botticelli, Filippo Lippi'nin stilinden oldukça etkilenmişti.

Her ne kadar başta Filippo Lippi'nin stilinden etkilense de, çok geçmeden kendi tarzını bulmaya başladı.

1470 yılında 'Fortitude' isimli tablosu ile Floransa sanatının rekabetçi dünyasında kendini gösterdi.

Bundan sonra, kiliseler, şapeller hatta zengin iş adamlarından gelen resim siparişleri hızını hiç kesmedi.

1481'de Papa Sixtus IV, Botticelli'yi diğer önde gelen ressamlarla birlikte Roma'daki Sistine Şapeli'ni dekore etmesi için görevlendirdi. Bu prestijli olay da Botticelli'nin artan itibarı hakkında bize çok şey anlatıyor aslında.

Botticelli'nin şapeldeki çalışmaları, ustası Lippi gibi zengin renkler ve ayrıntılarla doluydu.

Ancak Botticelli kilise ve şapel çizimleriyle kendini sınırlamadı. Yunanistan ve Roma'nın klasik dünyasından da büyülendi.

Truva Savaşı'nın efsanevi bir başlangıcı olan 'Paris'in Yargısı' (Judgment of Paris) gibi.

Botticelli'nin ünlü olduğu bir diğer konu da Meryem ve bebek İsa resimleriydi. Bu tablolarda onun pastel tonlara, gösterişli kumaşlara ve çiçeklere olan sevgisini net bir şekilde görebiliyoruz.

Botticelli'nin çizdiği portrelerde de aynı şeyi görüyoruz. 

Çağdaş ressamların entelektüel hevesinden farklı olarak, Botticelli incilere, kıvırcık saçlara ve zarifliğe değer veriyordu ve resimlerinde bunları ön plana çıkarıyordu.

Ancak Botticelli'nin tarzı 1490'larda değişti. Floransa'nın bu çalkantılı döneminde, onun da sanatı daha sade bir hale büründü.

Bu süreçte çok daha az resim yapmaya başladı ve 1510'da öldü.

Botticelli kendi zamanında büyük bir atölye işletiyordu ve biyografi yazarı Giorgio Vasari tarafından onlarca yıl sonra yazılacak kadar ün ve saygıya sahipti.

Ama ondan sonra Botticelli, tarihten silinip gitti...

Peki neden?

Botticelli'nin bir anda tarihten silinmesinin nedeni bu üç adamdı: Leonardo, Michelangelo ve Raphael.

Bu muazzam üçlü tüm Batı sanatı üzerinde büyük etkiye sahipti. O kadar iyilerdi ki, onların bu ihtişamı daha önceki tüm ressamları gölgede bıraktı.

Gölgede bırakmasın da ne yapsın? Botticelli'nin Sistine Şapeli'ndeki resimlerini, Michelangelo'nun otuz yıl sonra aynı yerde yaptığı resimlerle karşılaştırmamız buna hak vermemiz için yeterli.

Erken Rönesans sanatı, kıyaslandığında hem gereksiz ayrıntılarla dolu hem de sert ve cansız duruyor.

Ancak 19. yüzyılda işler değişmeye başladı. Sandro Botticelli, Floransa'ya gelen sanat severlerin dikkatini çekmeye başladı...

1800'lerin sonunda Botticelli, bugün bildiğimiz o ünlü ve çok sevilen ressam haline geldi.

Venüs'ün Doğuşu tablosu da işte burada devreye giriyor. Çünkü bu tablo, Botticelli'nin stilini net bir şekilde yansıtıyor. Klasik, Orta Çağ ve Rönesans'ı eşsiz bir güzellik ve gizem dünyasında harmanlıyor.

Pre-Raphaelciler (Ön Raffaeloculuk) olarak bilinen bir grup İngiliz ressam, Botticelli'de Raphael, Leonardo ve Michelangelo'da eksik olan bir şey gördü.

Bu üç dev isim sanata beklenmedik bir gerçekçilik, zarafet ve güç getirmiş olsa da, bu tarzlarının bir bedeli olmuştu.

Onlarda olmayan bir şey Botticelli'de mevcuttu.

Botticelli hâlâ Ortaçağ ruhunun etkilerini taşıyordu. Perspektif ve gölgeleme onun için önemli değildi.

Botticelli'nin 'La Primavera'sına bakınca Orta Çağ esintilerini, saydam ipekten zarif elbiseleri, meyveleri, çiçekleri görüyoruz.

Bu tabloda, Raphael, Leonardo veya Michelangelo'da bulamadığımız bir şey var : Zevk ve gizem!

Raphael'in klasik mitolojiden bir sahne tablosu olan 'The Triumph of Galatea'ya baktığımızda Ön Raffaellocular'ın ne demek istediğini anlayabiliyoruz.

Tablonun anatomik gerçekçiliği, Venüs'ün Doğuşu ile karşılaştırıldığında onu nahoş ve aşırı ciddi gösteriyor.

Leonardo ve Michelangelo çok başarılıydı ama ikisi de romantik değildi. Botticelli ise Orta Çağ'daki saray aşkı kavramından miras kalan bir romantizm biçimini tasvir ediyordu tablolarında.

Botticelli: Yüksek Rönesans'ın dev isimlerinin gölgesinde kalmış, yüzyıllarca unutulmuş bir ressam. Ama o dev isimlerde olmayan bir şey vardı ki o da Botticelli'nin aşka ve gizeme dair olan eşsiz vizyonuydu...

Ve nihayet Botticelli'ye hak ettiği şöhreti getiren şey, eksikliği hissedilen bu duygular oldu...

Bunlar da ilginizi çekebilir;

Bir Pisuvar, Sanatı Nasıl Kökten Değiştirdi?
Pablo Picasso İlk Kübist Resim Olan Avignonlu Kızlar'ı Yaratırken Kimlerden Esinlendi?
Dünyaca Ünlü Yazar Victor Hugo'nun Sır Gibi Saklanan Tabloları

Popüler İçerikler

Kadınlarla Kafayı Bozan Sözde Hoca Bu Kez de "Karını Bize de Evde Oynat" Sözleriyle Tepki Çekti
Okullardaki Yılbaşı Kutlamalarına Gelen Yasağa Mustafa Sandal'dan "Onlara İnat 'Duble' Kutlayacağız!" Tepkisi
Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman