7 Haziran 2015 seçimlerinde tek başına hükümeti kuramayan %40'a düşen Akp, 1 Kasım 2015'te yapılan yeni seçimde aldığı %49,5 oy ile 317 milletvekilini parlamentoya göndererek yeniden tek başına iktidar olacak çoğunluğa ulaştı.
İktidarını sürdürmek için ya da ideolojisini yaşatmak için her yeri kana bulayan her örgütten, her oluşumdan, her ideoloji ve her partiden tiksinmeye devam ediyoruz:
'Seçime dek neler göreceğiz?' herkesin travmatize edildiği seçim sürecinde kafalarında hortlayan, yüreklerine oturan tek soru.
2013: Çözüm süreci, yerel seçim öncesi
Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde 11 Mayıs 2013'te 53 ölü, 146'dan fazla yaralı.
2017: Referandum Yılı
İstanbul Ortaköy Reina İŞİD Saldırısı: Çoğu yabancı uyruklu 39 ölü, 71'den fazla yaralı.
15 Ocak 2017 İzmir Bayraklı Adliye TAK Saldırısı: 2 ölü, 7'den fazla yaralı.
Bir bombanın yarattığı korkudan fazlasına sahip olmamızın nedeni, tüm ülkenin tetiklenmiş hafızasıyla, histeri içerisinde 'daha yeni başlıyor', bu ülkede canımızı her an kaybedebiliriz’ ‘hayatımız pamuk ipliğine bile bağlı değil artık' diye düşünmesi, tüm bu travmanın artık aşırı normalleşmiş oluşu. Hafızalara kazınan tüm bu olaylar, artık toplumun bir karakteri olmaya başlayıp, her seferinde ise Türkiye adına büyük dönüm noktalarında meydana geliyor.
Ne yazık ki Türklerin tarih boyunca birbirleriyle savaştığı bu döngüde, yine elbette Türkiye'de özellikle seçimler öncesi patlamalar çıkmaya ve yöneticilerin gözlerinde o harcanabilir toplum kitlesi öldürülmeye başlandı.
'Biz Türkler tarih boyunca hürriyet ve istiklal timsali olmuş bir milletiz.' Mustafa Kemal Atatürk
YA BAĞIMSIZLIK YA ÖLÜM!
YA ÖZGÜRLÜK YA ÖLÜM!
HA SANSÜR, HA YOKOLUŞ.
HA MUHALİF, HA DÜŞMAN.
HA DÜŞÜN, HA HAPİS.
Neden gerçek bilgiye ulaşmak engelleniyor?
Yayın yasağının gelmesi korku imparatorluğunun bir katliamı.
Devlet yöneticilerinin (evet hepsi çünkü siyaset danışıklı dövüştür) tek adam rejimi, medyayı kendine bağlamak ve tek sesli bir ortam yaratmak için kamu bankalarının kredi olanaklarını ve kamu ihalelerini kullanarak büyük bir operasyon yaptı. Kamuoyu gerçek bilgiye ulaşabileceği geleneksel merkez medyaya ulaşabilme olanağını kaybetti. Zamanında verilen doğru haber ve gerçek gazetecilik, yani gerçek bilgi; her zaman toplumların hızla gelişmesine katkıda bulunur.
Dezenformasyona yol açan devlet yöneticileri eğer ülkeyi cahil bırakmak ve kendi bildiğince asıp kesmek isterse, toplum ve halk üstünde korku ve baskı oluşturur. Yayın yasağı ile birlikte sanki hiçbir şey olmamış gibi üç maymunu yine normalleştirmeye çalışan, memleket yönetemeyen yöneticiler, doğru haberi yapıp, kurumlardan bilgi akışına devam etmek yerine, anında internetini kesip, yavaşlattıkları ülkenin Twitter akışında açıklama yapıyor. Ülkenin göbeğinde bombalar patlarken, tek icraatları yayın ve internet yasağı yapmanın sorumlularının, Twitter'dan taziye yayınlaması nasıl bir akıl tutulması?
Salt korkuyla baskılanan toplum kendine has bir dil geliştirdi, söyleyemediklerimizle anlaşıyoruz ve küfretmemek için hepimiz filozof, metaforik oluyoruz.
İçinde bulunduğu ülkenin, başına gelmiş bir facianın, üstesinden gelmek isteyen bir toplum, bir anda ne olup bittiğini ne öğrenebiliyor ne haber alabiliyor. Bu süreç içerisinde daha başka vahşetler olsa, ardından çıkacak kaosun, toplum histerisinin yönetimine dair yine hiçbir mantıklı hareket yok.
Anayasa'nın ihlali anlamına gelen, hukuka aykırı bant daraltma uygulaması hakkında yurttaşların, yaşanan bu hak ihlalleri sebebiyle, görevi kötüye kullanma, ifade özgürlüğünün dayanıksız bir biçimde engellenmesi suçları bakımından BTK hakkında suç duyurusunda bulunmaları tek mantıklı çözüm şimdilik. Bu tür kalıcı hale gelebilecek, hukuka aykırı uygulamaların önüne geçmediğimizde, tıpatıp örneklerini, yobaz yöneticiler tarafından kuşatılmış komşu ülkeler olarak gayet gözümüzün önünde ve dibimizde yaşandığını hepimiz biliyoruz. İran; kadınların en büyük özgürleşme hareketinde, interneti kapatmasının ardından, 15bin protestocuyu idama mahkûm ettiğini açıkladı.
Keyfe keder interneti kesmek, hiçbir şeye ulaşamamak, haber alınamayan saldırıdan daha korkutucu değil mi?
Güvenliğinden sorumlu olduğu insanlar zalimce havaya uçurulurken, kurdele kesip ev dağıtma yayınları yapmak, başka ülkelere uçmak, devlet yöneticileri beyin yapısında ne anlama geliyor sizce?
Bitmeyen bir huzursuzluk, güvensizlik, haksızlık, gün be gün artan umutsuzluk ile şiddet dünyasına tüm korkularınla teslim ol, sin ve normalleştir mi?
Peki ya asıl Türk istihbaratının zayıflığına neden kimse değinmek istemiyor?
Daha geçenlerde 12 Kasım'da içişleri bakanının (evet küçük harf), 'terörist sayısı bugün 120'nin altına düştü, daha aşağıya düştü de onu sonra söyleyeceğim' demesinin hemen ertesi günü 13 Kasım'da, sınırlarına hakim olmadığınız, yönetemediğiniz memlekete akıttığınız bu teröristler, yine geçenlerde Mersin'de polis evine saldırı girişimde bulunan iki PKK'lı terörist gibi, Suriye'den elini kolunu sallaya sallaya Türkiye'ye girip, yönetemediğiniz memleketin insanlarını öldürdü, öldüremediklerini de yaşarken öldürdü.
Ülke sınırlarından teröristlerin girişine engel olmak görevi iken, yine hemen dış güçleri suçlamaya kalkan bu içişleri bakanı, Suriye'nin Kuzeyinde, yaratılmasında kendilerinin de büyük katkıları olan bu bölgede, Abd'nin de müttefiklik ilişkisine sığmayan ilişkiler geliştirip YPG’yi (yani PKK) silahlandırırken, bu işbirliğinden vazgeçmeyi neden akıl edip politik - diplomatik gelişimleri yapmadı? Peki bu içişleri bakanını hala görevde tutan yönetici bunları görmüyor mu?
Polis cinayetlerini 13 bin kişilik polis açığıyla tamamlamaya kalkmanız ile; içerideki terörist azlığını dışarıdan tedarikle sağlamak aynı matematik denklemi değil mi?