Ya Bir Marka Yarat Ya Marka Ol!

Marka çağında yaşıyoruz. Markaları konuşuyor, markalardan alışveriş yapıyoruz. Kendimizi marka ya da markalara emanet ediyor; onların gölgesinde güven, prestij ve konfor yaşama ayrıcalığını kazanıyoruz. 

Üstelik marka demek sadece ticari ürünlerin markalaşması demek değil. Artık marka şehirler, marka ülkeler ve hatta marka insanlar tanımlarının gerçekliğini kabul ediyoruz.

Marka olmak demek, güven vermek demektir.

O ürün ya da hizmeti alırken daha az düşünürüz. Çünkü bizde önemli bir güven duygusu oluşturmuşlardır. Daha kaliteli ve daha sorunsuz bir ürüne sahip olduğumuzu, sorun yaşasak bile bir muhatap bulup sorunu çözebileceğimizi biliriz. 

Marka olmak demek, farklılaştırmak demektir. Kullanıcıya özgün bir kimlik kazandırır hatta o ürün üzerine kültür inşa edilir. Diğerlerinden ayrıştırır. 

Marka olmak demek, rakiplerinden sıyrılmak demektir. Onların önüne geçmeyi başarır.

Marka olmak demek, daha fazla kazanmak demektir. Bakın marka olanlara, marka değeri yüksek olanlara ve diğerlerine; aradaki fiyat farkını markalar arası farklar sağlar. Tüketiciler marka olan ürünlere daha fazla para ödemekten çekinmezler. Çünkü tüketiciler marka olan ürünleri diğerlerine göre daha değerli görürler ve daha fazla ödenmesini hak ettiklerini düşünürler. Bu şekilde marka olan firmaların kar marjları yükselir. Belirli bir sürenin sonunda daha fazla kazandıklarını görürsünüz.

Marka olmak demek, kalıcılık sağlamak demektir. Krizleri kolay çözer hatta fırsata çevirirler, değişimlere ayak uydururlar ve eskimezler. 

Marka olmak demek, prestij elde etmek demektir. Markanız kadar saygı görürsünüz. Hayranlık duymak, taklit etmek, örnek almak gibi duygu ve eylemlere neden olursunuz. Yalnız sektörü değil, tüketici davranışlarını da kontrol eder, yön verirsiniz.

Bir marka kullanmak kadar bir markanın içinde yer almak, örneğin o markayla çalışıyor olmak da kişiyi ayrıcalıklı tutar. Çalışanlar kendilerini daha iyi ve farklı hissederler. Müşterilerin yaklaşımı da değişir. 

İster hoşumuza gitsin ister gitmesin markalar, kendimizi ifade etmemizden sosyal bağ kurmamız kadar birçok işlev üstlenir. Yaşadığımız tüketim kültüründe, markalar vazgeçilmezdir. Aldığımız ekmeğin türünden tutun da kullandığımız arabanın modeline kadar seçtiğimiz ya da reddettiğimiz bütün markalar, bizim modern dünyadaki yerimizi belirlememize yardımcı olur. Markalar bizim “kim olduğumuzu” yani “kimliğimizi” ifade eder. 

Eskiden markadan beklenen sadece vaat ettiği işlevi yerine getirmesi iken bugün tüketiciler, markaların toplumsal duruşunu, çevre konularına nasıl yaklaştığını, hangi tarz sahibi olduğunu bilmek ve daha birçok konuda bilgi edinmek istiyorlar. Eğer marka, olmak istedikleri “kimlikle” örtüşüyorsa onu kendi dünyalarına alıyorlar, aksi takdirde markayı reddediyorlar.

Bir ülke kadar kazanan markalar var!

Büyük markalar bir ülkede doğsa da artık bir ülkeye değil tüm dünyaya mal oluyorlar. Ciroları, kazançları, iş hacimleri ve marka değerleriyle pek çok ülkeden daha büyük rakamlarla anılıyorlar.

Teknolojinin hayatımıza bu kadar etki ettiği zamanlarda kuşkusuz en değerli sektör olarak teknoloji sektörü öne çıkıyor. Teknoloji markaları dünyanın en büyük markaları haline geldi. Yine teknolojiyle kendilerine başka bir boyut kazandıran perakende sektörü ikinci sırada yer alıyor. Pandemiyle birlikte ilaç sektörü de yüksek marka değerlerine ulaştı.

Marka değeri taleplerinin 3’te 2’sini ise ABD ve Çin alıyor.

Listenin birinci sırasında bir teknoloji devi Apple var. Onu e-ticaret sektörünün başını çeken Amazon takip ediyor. Onları Google, Microsoft, Walmart, Samsung, Facebook, ICBC, Huawei, Verizon, China Construction Bank, Toyota, WeChat, Agricultural Bank Of China, Mercedes – Benz, State Grid, Deustche Telekom, Tiktok, Disney ve Home Depot takip ediyor. Ki Apple’ın piyasa değeri 1 trilyon dolara ulaştı ve bu rakam en büyük 500 Türk şirketinin toplamından fazla.

Dünyanın en değerli ilk yüz markası içinde 49 marka ABD’ye ait. Uzak Doğu’nun patronları Çin, Japonya ve Güney Kore toplam 34, Almanya ise 8 marka ile sıralanıyorlar.

Türkiye listelere bir marka dahi sokamamış. Zaten Türkiye’nin en büyük 10 markasından 5’inin bankalar olduğu düşünülürse, ne yazık ki güzel ülkemiz henüz markalarıyla dünyada söz sahibi konumda değil. 

Oysaki marka olmadan olmaz!

Peki nasıl marka olacağız, nasıl marka yaratacağız?

İletişim ve pazarlama uzmanları bunun için marka kimliğinizi oluşturmanızı, ekibinizi bilgilendirmenizi ve eğitmenizi, müşteri ilişkilerini güçlendirmenizi, trendleri takip etmenizi, pazarlama ve reklam çalışmalarınızın bir bütünlüğünün olmasını ve kullanıcı deneyimini geliştirmenizi öneriyor.

Etkili bir konumlandırma, markaya sembolik anlamlar yükleme, ürünü ve faydayı önde tutma bu işin olmazsa olmazları.

Sonrası kolay.

Sonrası “markan kadar konuş” döneminin başlamasıdır. Güven, konfor, fayda ve prestij dolu bir deneyim.

Web

Instagram

Popüler İçerikler

ATM’lerde 200 TL Krizi: Fatih Altaylı’dan 5 Bin Liralık Banknot Önerisi
Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?
Demet Akalın 'Laiklik' Açıklamasıyla Gündem Olan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'e Ateş Püskürdü!
YORUMLAR
02.12.2022

Editör kardeş “markan kadar konuş”…

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ