Türkiye öğretmen yetiştirmede; İlköğretmen Okulları, Köy Enstitüleri, Eğitim Enstitüleri ve Yüksek Öğretmen Okulları gibi özgün öğretmen yetiştirme modellerine sahip bir ülke olmasına rağmen 1980'li yıllara kadar, hemen her öğretmenlik alanında 'öğretmen açığı' sorunu yaşanmış ve bunu gidermek üzere, farklı dönemlerde farklı çözümler üretilmiştir.
1981'de yürürlüğe giren 2547 Sayılı Yükseköğretim Yasası ile öğretmen yetiştiren tüm kurumlar 'eğitim fakülteleri' çatısı altında üniversite bünyesine alınmıştır. Eğitim fakültelerinin, ilk yıllarda daha çok ortaöğretim branş öğretmeni yetiştirecek şekilde yapılanması, temel eğitimde öğretmen açığına, ortaöğretim alanında istihdam fazlalığına yol açtı. Yaşanan istihdam sorununu çözmek için ortaöğretim öğretmenliğine atanacak öğretmenler 'yeterlilik sınavı' ile seçilmeye başlandı, böylece Türkiye'de ilk kez 1980'li yıllarda 'atanamayan öğretmenler' sorunu gündeme geldi.
Günümüzde ise atanamayan öğretmenlerin sorunları hala devam ediyor. Milli Eğitim Bakanlığı, savunmasını 'kapasitemiz genişledikçe, boşluk oldukça almak zorundayız' diyerek yapıyor. TBMM'de ise bu sorun birçok kez dile getirilmiş ancak çözüm bulunamamıştır.