19 Ocak 1985'te Providence, Rhode Island'da doğan Damien Chazelle, küçük yaşlardan itibaren hikaye anlatıcılığına ve sinemaya tutku duydu. Klasik filmlerden derinden etkilendi ve kendi başyapıtlarını yaratmaya çalıştı. Büyürken kendini sinema dünyasına kaptırdı ve gelecekteki kariyerinin temellerini attı.
Hikaye anlatma sanatını görsel araçlarla keşfetmeye başlaması da bu yıllarda oldu. Chazelle'in kariyerinin ilk dönemlerindeki en önemli anlardan biri, henüz öğrenciyken 'Whiplash 'in orijinal kısa film versiyonunu yazıp yönetmesiydi. 2013'te yayınlanan kısa film, ardından gelecek uzun metrajlı film için bir kavram kanıtı işlevi gördü.
'Whiplash' fikri kısmen Chazelle'in lise yıllarında caz davulcusu olarak yaşadığı deneyimlerden esinlendi. Müzikteki kişisel geçmişinden yola çıkarak, büyüklük arayışını, başarı için gereken fedakarlıkları ve akıl hocası ile öğrenci arasındaki genellikle çalkantılı ilişkiyi araştıran ilgi çekici bir anlatı hazırladı.
Film 2014 yılında eleştirmenlerin beğenisini kazanarak gösterime girdi. Film, Miles Teller'ın canlandırdığı hırslı genç caz davulcusu Andrew Neiman ile J.K. Simmons'ın canlandırdığı göz korkutucu ve zorlu müzik eğitmeni Terence Fletcher'ın etrafında dönüyor.
Ryan Gosling ve Emma Stone'un başrollerini paylaştığı film, rekor kırarak 14 dalda Oscar'a aday gösterildi ve Damien Chazelle'e En İyi Yönetmen dahil altı dalda ödül kazandırdı. 'La La Land' kültürel bir fenomen haline geldi ve çağdaş sinemada müzikal türünü yeniden canlandırdı.
2018'de gösterime giren 'First Man', astronot Neil Armstrong'un hayatını ve Ay'a ilk insanlı inişi sağlayan tarihi Apollo 11 görevini anlatan biyografik bir film. Damien Chazelle'in bu iddialı projeyi üstlenme kararında, uzay araştırmalarına duyduğu hayranlık ve insanlığın en büyük başarılarından birinin kişisel hikayesini anlatma arzusu etkili oldu.
Sonuç olarak, 'First Man' Damien Chazelle'in kariyerindeki zirve başarıyı temsil ediyor ve tarihsel doğruluk ve gerçekçiliğe bağlılığını korurken derin ve duygu yüklü konuları ele alma yeteneğini sergiliyor. Filmin izleyiciler üzerindeki etkisi ve sinemanın insan başarılarını keşfetmesine yaptığı katkı, onu Chazelle'in filmografisinde kalıcı bir eser haline getiriyor.
Uzun takip çekimlerine olan düşkünlüğü, detaylara gösterdiği titizlik ve izleyicilerde güçlü duygular uyandırma becerisiyle tanınıyor. Filmleri genellikle sürükleyici ses manzaraları ve kalıcı bir etki bırakan çarpıcı görseller içeriyor.
Zanaatına olan bağlılığı, yeni nesil sinemacılara tutkularının peşinden korkusuzca gitmeleri için ilham verdi. 'La La Land 'in başarısı müzikallere olan ilgiyi de yeniden canlandırdı ve modern sinemada bu türün yeniden canlanmasına yol açtı.
Chazelle'in çığır açan filmi 'Whiplash' beş dalda Akademi Ödülü'ne aday gösterildi ve üç dalda ödül kazandı.
Chazelle'in müzikal başyapıtı 'La La Land' 2017 Oscar'larında bir sansasyon yaratarak rekor kıran 14 adaylık elde etti ve altı ödül kazandı. Ayrıca 74. Altın Küre Ödülleri'nde 'La La Land' rekor kırarak yedi dalda aday gösterildi ve yedi dalda da ödül kazandı.
Bu ödüller arasında BAFTA Ödülleri, Critics' Choice Film Ödülleri, Directors Guild of America Ödülleri ve Producers Guild of America Ödülleri'ndeki adaylıklar ve galibiyetler de yer alıyor.
Hikâye anlatıcılığına, yeniliğe olan bağlılığı ve film yapımcılığı zanaatına dair derin anlayışı, Chazelle'in kendi kuşağının en yetenekli ve vizyoner yönetmenlerinden biri olarak yerini sağlamlaştırdı.