Herkes Vincent van Gogh'un en sevdiği rengin sarı olduğunu bilir. Peki neden? Hem sarı renginin binlerce yıllık tarihini hem de Gogh'un sarı rengine olan düşkünlüğünün sebebini sizler için derledik... 👇
Herkes Vincent van Gogh'un en sevdiği rengin sarı olduğunu bilir. Peki neden? Hem sarı renginin binlerce yıllık tarihini hem de Gogh'un sarı rengine olan düşkünlüğünün sebebini sizler için derledik... 👇
Geçmişte sarı toprakboyasından elde edilen bu renk, halihazırda kilsi yapısı ile doğada mevcuttu.
Özellikle Antik Mısırlılar bu rengi çok seviyordu çünkü altına benziyordu! Romalılar da bu rengi en az Mısırlılar kadar seviyordu.
Giotto'nun bu eserinde olduğu gibi. (1267-1337) ☝
Böylece sarı rengi olumsuz çağrışımlardan kurtuldu. Raphael'in Atina Okulu tablosunda bu rengin baskın olduğunu görüyoruz.
Özellikle de sarı rengini.
The Calling of Saint Matthew (1600)
Sanatçılar dünyayı olduğu gibi resmediyordu.
Vermeer'in Milkmaid (1658) tablosunda sarı giyinen sütçü kızın ta kendisi gibi.
Tıpkı JMW Turner'ın bu eserinde gördüğümüz gibi.
Yüksek Rönesans döneminin sadık takipçileri olarak Leonardo ve Raphael'i takip ettiler: İnsan formunu, kompozisyonu ve perspektifi öncelik haline getirdiler.
Bunun sonucunda atölyelerde modellik yapan modeller ortaya çıktı.
Akademi'ye tepki olarak ise İzlenimcilik (Empresyonizm) ortaya çıktı.
Bu akımda her şeyi daha farklı görüyoruz: Gökyüzünü, değişen ışıkları ve birçok şeyi...
İncil'e ait ve Klasik parçalar resmeden Empresyonistler sıradan hayattan kesitleri de kullanıyordu.
İlk baştaki eserleri, bildiğimiz Gogh'tan farklı. Canlı renkler nerede? Sarı rengi nerede? Burada Gaugin'e değinmemiz gerekiyor...
Soyut düşüncelere dalan Gaugin, rengi gördüğümüz dünyadan özgür kıldı; farklı aktardı.
Gogh, hem Paris İzlenimciliğinden hem de Gaugin'den çok şey öğrendi: Renkleri özgürce kullanmaya başladı. Gitgide canlı renkleri benimsemeye başladı.
Güneş, sadece sarı diyebileceğim, onun için daha iyi bir sözcük bulamadığım ışık, parlak sülfür sarısı, solgun limon sarısı. Sarı ne kadar da güzel!
Ya bir odanın tümünü kaplıyordu ya da Arles hastanesindeki manzarasıydı.
Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorumlara buyurun...
Yüksük otu? Dijital intoksu? Sarı-yeşil diskromopatisi?