Verilmeyen Bir Söz Hakkı Sonrası Mez Gazinosu'nda Başlayan Aşk Hikayesi: Göztepe Spor Kulübü

İzmir-Aydın arasına döşenmiş rayların üzerinde kara dumanlarını gökyüzüne üfürerek ilerliyor, henüz iki yaşındaki Cumhuriyet’in medarıiftiharlarından olan bir tren…

Öyleydi ya, dört baştan demir ağlarla örülecek koca yurdun ilk adımları atılmış, kurulan Cumhuriyet’in ilanı bir yandan, İzmir’in işgal sonrası kalıntılarının temizliği diğer yandan devam ediyordu.

İşte bu sırada, bahsi geçen trenin içindeki beylerin derdi ise bambaşkaydı. Aydın’da düzenlenen bir futbol şenliğine katılan Altay takımının yöneticilerinden olan Ferit Bey, kendisine ayrılmış kompartımanın en köşesine oturmuş, bir elini kontrolsüzce salladığı dizinin üzerine koymuş diğer eliyle de sigarasından derin nefesler çekiyordu. Pek hayra alamet olmayan bu vaziyetin farkında olan arkadaşlarından kimisi onun fevri bir çıkış yapmasını engellemek için tetikte bekliyor, kimisi ise hiç oralı bile olmuyordu.

Daha fazla dayanamadı Ferit Bey. Sigarasını hızlıca dudaklarına götürdü, bir nefes çekip ağzında fazla tutmadığı dumanını hızlıca üfleyerek yanındakilere döndü: “Siz beni Aydın’da çok mahcup bir duruma düşürdünüz. İki kelamımı çok gören böyle bir eşrafın içinde benim daha fazla kalabilmem ne mümkün!” Böyle bir çıkışı kimse beklemiyordu.

Ferit Bey, Aydın’daki spor müsabakaları sırasında kendisine söz hakkı verilmemesine içerlemiş ve bir nevi istifasını vermişti.

Onu haklı bulan dostları da bu kararını desteklemekten geri kalmayarak farkında olmadan bir tren kompartımanında temelleri atılan ilk futbol kulübünün kurucu üyeleri olmuşlardı. Tren İzmir’e geldikten sonra Ferit Bey ve arkadaşlarının durağı doğruca vapur iskelesi oldu.

Mez Gazinosu'nda eğlence başlamadan, yeni bir futbol takımı kurulacaktı. Adı da, Göztepe olacaktı!

Bugünlerde Süper Lig’de yer alan Göztepe’nin kuruluş hikâyesi işte böyle sevgili dostlar. Film olacak bir hikâye ile kurulan ve neredeyse Cumhuriyet’le yaşıt olan Göztepe takımı, takip eden yıllarda öyle şeyler yaşadı ki 3 farklı nesil, 3 farklı tecrübe ile büyüdü desek yeridir. Bugün 20’lerinde olan bir Göztepeli ile 80’lerinde olan bir Göztepelinin sarı kırmızıya bakınca hissettikleri arasındaki fark için Toroslar mı yoksa Beydağları mı uygun olur diye karar vermek güçtür. Güç olan bir başka şey ise, onca yaşanana rağmen bu insanların Göztepe’yi nasıl bu kadar sevdiğini anlamaktır herhalde...

Kuruluşunun ilk yıllarında ulusal lig olmadığı için mahalli liglerde oynayan Göztepe, çıktığı birçok maçı kazanır.

İlk maçında Altay’ı 1-0 yenmesi ise kaderin bir cilvesi midir? Olabilir. 30’lu yılların sonunda Valilik kararı ile adı ‘Doğanspor’ olan Göztepe bu isimle de maçlarını kazanmaya devam eder. Yıl 1940 olunca, Göztepe yeniden ‘Göztepe’ adını alır. 1940’tan 1949’a kadar kazanılan 5 Ege şampiyonluğu, 1949’da kurulan ulusal ligin kapısını açar. O sezon adına Türkiye Futbol Şampiyonası denen organizasyonu kazanan takım, İzmir’in Göztepe’sidir. Bir trende başlayan macera, 25 yıl içinde Türkiye’nin en büyük takımı olma noktasına kadar gelir…

Göztepe’nin sarısından koyuya çalan altın rengiyle bezeli yürüyüşü hız kesmek şöyle dursun koşar adıma döner.

1959’da resmen başlayan profesyonel lige, ilk profesyonel futbolcusu Güler Aksel’in öncülüğünde giren Göztepe’nin futbol tarihine geçmesini, Misak-ı Milli sınırları içerisinde yaptıkları değil, Avrupa’yı karşısında tir tir titrettiği yıllardaki başarıları sağlar. 1960’ların ikinci yarısıyla birlikte, her futbolseverin ezbere saydığı Moskova Panteri Alili, Zemzem Fevzili, Nevzatlı Bombacı Halilli ve tabii ki tüm bu şölenin mimarı, Türk futbol tarihinin gelmiş geçmiş en başarılı teknik direktörlerinden Adnan Süvarili kadrodur sahadaki.

İstanbul takımlarının ilk turlarda çift haneli goller yiyerek elendiği Avrupa takımlarını darmaduman ederek yarı finale bile yükselmiştir Göztepe.

1968-69 sezonundaki bu başarı, Türk futbol tarihinde bir ilktir. Bir başka sarı kırmızı, Galatasaray’ın 2000 yılında UEFA Kupasını kazanmasına kadar da kulüpler düzeyinde tek en büyük başarı olarak kalacaktır.

El yumruğunu yemeyenin kendi yumruğunu balyoz zannettiği yıllar da uzak değildir Göztepe için...

Arkasını o gün doğan çocuklara isim önerileri ve hisseli kıssaların bezediği takvim yaprakları, asılı durdukları duvarlardan birer birer koparken Göztepe de başarıları mazi, hüznü kabul, acıyı bal eylemeye başlar. Kuruluşun temellerinin atıldığı tren hala yoldadır ama bu sefer karanlık bir tünele doğru ilerler. Göztepe’nin 1970’li yıllarda başladığı düşüş umulandan biraz fazla sürer. Milenyum çocuklarının doğumuna kadar Göztepe bir aşağı bir yukarı gider gelir. Bazen umutlandırır İzmir’in Güzelyalı’sının güzel çocuklarını bazen kedere düşürür sulandırır gözlerini. Ama vazo kırılmıştır bir kere, ne kadar toparlamaya çalışsalar da eskisi gibi olmaz...

Göztepe’nin tren vagonunda başlayan hikâyesine ortaklık eden bir minibüsü ancak doldurabilecek sayıdaki taraftarı, 1999 yılında Antalya’da oynanan Rizespor maçında koca bir stattan dolup taşacak sayıya ulaşmıştır.

O minibüsün içindekiler, torunlarının ellerinden tutup gelmiştir, play-off finaline. Göztepe kazanırsa, o torunların yıllardır hayalini kurduğu 1. Lig’e yükselecektir. Kazanır da. Anasının ak sütü gibi helal şampiyonluğunu, beyaz formaları üzerinde futbolcularına sarılarak kutlar Göztepeli taraftarlar. En çok da Hasan’a sarılırlar; şampiyonluk golünü atan odur. Koca koca kucaklamaları, dolu dolu öpmeleri hak etmiştir.

Herkes ‘Efsane Göztepe’ geri döndü zannederken, sadece 2 yıl misafir kalırlar ligde.

Bu seferki düşüş, ipinden kurtulmuş bir uçurtma gibi olur. Yalı’nın çaresiz gençleri, Mez Gazinosu’nun ruhu, İzmir-Aydın treni, uçurtması elinden kaçan bir çocuk gibi arkasından bakakalır sadece. Göztepe her sene düşmeye devam eder. Bu düşüşün sonu kimsenin tahmin bile edemeyeceği bir kapının önüne getirir koca çınarı.

O günün ertesinde çıkan gazetelerin manşetlerinde şu yazar:

Kabullenmesi zor olsa da Göztepe için artık adı bilinmeyen ilçelerin toprak sahalarında oynanacak maçlar dönemi başlamıştır. Televizyon yayını olmayan maçlarda, tribünsüz statları inletir Göztepelilerin sesleri. Ama bu sefer, daha önceki yıllardan daha çok bağırırlar. ‘Biz buradayız’ dercesine, en uzak, en ücra, en tali yollardan gidilen deplasmanlarda bile duyarız Göztepelilerin sesini ve biliriz, orada bir Göztepe vardır uzakta... Göztepeli olmanın, balta girmemiş bir ormanda haritasız yol bulmaya benzediğini de o yıllarda anlarız işte.

Göztepe bir isyandır. Göztepe bir kimliktir. Göztepe, her ne olursa olun inadına Göztepe’dir.

Şimdilerde o günlere uzaklar artık. Futbol değişti, İzmir değişti, Göztepe bile değişti. Ama değişmeyen tek şey, Mez Gazinosu’nda Göztepe’yi kuran ruh. 7’den 70’e hala bağırıyor o ruh; İNADINA GÖZTEPE!

Serkan Akkoyun

Popüler İçerikler

Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt
Önce Meydan Okuyup Sonra R Yapmıştı: Murat Övüç "Bülentinkiler Sahte" Dediği Diva'nın Eteklerine Kapandı!
Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
YORUMLAR
07.11.2019

Yaşlar ve nesiller değişse de "Göz Göz" ruhu hep aynı dinamizmini koruyacaktır.

07.11.2019

kaf kaf kaf :)

08.11.2019

Altay'ın şanlı tarihinde ki kirli bir kaç cümledir göztepe. Trenden attığımız adamlar sanki çok şanlı bir kuruluş öyküleri varmış gibi gelmişler birde hikaye anlatıyorlar.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ