Bu insanları bu eylemlere neyin ittiğini ve onları harekete geçiren şeyin ne olduğunu bulmak istiyoruz, çünkü asla gerçekten cinayet işlemeyeceğimizin farkındayız. Bir katilin psikolojisi hakkında biraz fikir edinmek istiyoruz.
Gerçek şeylerle uğraşan gerçek insanlar hakkında bir hikaye anlatıldığında, bu hikaye her zaman aynı bileşenlere ve aynı sona sahip bir Hollywood senaristinin uydurduğu bir şeyden daha fazla çeker.
Şiddet suçlarını neyin motive ettiğine olan ilgimizin korkuya indirgenmesi ve insanlığın karanlık tarafına dalıp, bir yandan da kanepenin güvenliğinde rahat hissetmek seyirciye tuhaf bir zevk veriyor. Tabii bu korku hissi kontrollü olmalı.
İnsanlar bulmacaları sever ve gerçek suç şovları bu konuda beynimizi çalıştırır. TV'de ve kitaplarda yer alan gerçek suçlar, insanlara çözülecek bir bulmaca olarak sunuluyor.
Çok korkutucu hikayelere tanık olunduğunda insan vücudunda ciddi bir adrenalin meydana geliyor. Bu olay suç belgesellerine olan ilgiyi arttırabilir.
Gerçek bir suç belgeseli izlemek kişiye yüksek oranda empati yaptırdığı için izleyici hem kurbanla hem de faille empati kurup kendi hayatından memnuniyet duyabiliyor.
Gerçek suç belgeselleri, insanların kendi güvenliklerine yönelik tehditlere odaklanma eğiliminde olduğunu gösteriyor. Özellikle kadınların gerçek suçu sevdiğini belirten psikologlar, bu kadınların kendilerini tehlikeli bir durumda bulurlarsa hayatta kalma şanslarını nasıl artıracaklarına dair ipuçları aldıklarına inanıyorlar.
Psikologlar, gerçek suça takıntılı olmamızın ana nedenlerinden birinin, kurban olmadığımız için bize rahatlama fırsatı vermesi olduğunu söylüyor.