Uzay Heparı'nın dünyasında o kadar çok bilinmeyen var ki...
Uzay Heparı'nın dünyasında o kadar çok bilinmeyen var ki...
1969 doğumlu Uzay, ailesinin müzikle ilgilenmesini istediği bir çocuk. Bu yüzden uzun süre piyano başına oturtulmuş fakat her seferinde piyanonun başından kalkıp sokağa kaçmış, o kadar da istememiş bu piyano işini. Ta o zamandan serseri bir ruh olduğunu göstermiş bir şekilde...
Piyano bölümüne girmişti, tabiri caizse bütün klasik eserleri neredeyse ağlatıyordu enstrümanıyla. Tutku onun göbek adıydı ve çok yakın zamanda işte bu tutukuyla milyonlara adını duyuracaktı.
Sezen'in İzmir'de keşfettiği Yıldız Tilbe, sanatçının davetiyle İstanbul'a gelmişti. Yıldız Tilbe hem Sezen'in evinde kalıyor hem de vokalistliğini yapıyordu. 1992 yılında Sezen'le birlikte olan Uzay, bir gece Yıldız Tilbe ile birlikte oldu. Daha doğrusu Uzay ve Sezen yeni ayrılmışlardı ama Uzay bu işi bırakmıyordu.
'Sezen Aksu ile benim bir alıp veremediğim olmaz. Kendisi benim büyüğümdür. Yanında çalışmışımdır, ekmeğini yemişimidir. Hâlâ da bir yerlerde karşılaştığımız zaman hiçbir şey olmamış gibi konuşacağız. Uzay Heparı ile birlikteydi. Ayrıldığı dönem Uzay onu çok arıyordu, ben o evde kalıyordum, sıkıyordu onu. Ben de Uzay'ı onun üstünden alayım dedim.
Bir gece sarhoştum onunla birlikte oldum. Ertesi gün pişman oldum. Gidip söyledim Sezen Aksu'ya 'Senin ayrıldığın kişiyle beraber oldum' diye. Taşıyamıyorum çünkü. O da 'O zaman güle güle' dedi bana ben de ayrıldım. Daha sonra yine bir araya geldik. Söz ve müziği kendisine ait olan bir şarkı verdi bana. Bir de beste verdi, besteye ben söz yazdım Uzay da düzenliyordu.
O hafta rahmetli oldu. Uzay ölmeseydi benim albümümde Sezen Aksu ve Uzay imzası olacaktı. Bu sorulara hiç muhatap olmayacaktım ben.'
Zeynep Tunuslu o teklifi şöyle anlatıyor: “Ben senelerce seni bekledim. Seni ilk gördüğümde böyle bir kadın istiyorum demiştim. Ne olursun yanıma otur ve hiç vakit kaybetmeden evlenelim”.
Zeynep Tunuslu'ya yıllar sonra Yıldız Tilbe olayı sorulduğunda düşüncelerini şöyle anlatacaktı: 'O benim hikayem değil. Yıldız’la Uzay arasında geçen bir hikaye. Sonuçta bir cinayet yok, adam kaçırma yok. Masum bir sevişme var. İsterdim ki, hayatta olmayan bir müzisyenin ardından müziği konuşulsun. Yatak odası konuşulacağı yerde! Yıldız’ı da kınamıyorum. Bayılıyorum ona insan olarak. Çok da tatlı.'
Akşam çalıştığı mekandan çıkıp motoruna atlamıştı. Mesafe kısa diye hayatının en büyük hatasını yapıp kaskını katmamıştı. Ortaköy'den Ulus yönüne doğru ilerliyordu...
Akbağ, arızalı aracını sağ tarafta durdurur durdurmaz büyük bir gürültüyle sarsıldığını ve şoka girdiğini anlattı. İlk an yerde yatan kişinin kim olduğunu fark etmemiş, çevredekilerin yardımıyla yaralıyı bir taksiye atıp hastaneye götürmek üzere yola çıkmışlardı. Sonradan o kişinin aynı zamanda arkadaşı olan Uzay olduğunu fark edecekti. Hastaneye gidene kadar Uzay nefes alıyordu ancak boynu kırılmıştı. 11 gün boyunca bitkisel hayatta kaldı ve henüz 25 yaşındayken belki de ait olduğu yere, uzaya doğru yola çıktı...
Kanat doğduğunda babası çoktan gitmişti. Ancak o sahip olduğu yetenek genini hep korudu, geliştirdi. Kanat şimdi hem oyuncu, hem müzisyen hem de model...
“Hayatı kurcalama. Hayat puşt. Zamanı geldiğinde öğretir sana da!'
Oğlu babasına fazlasıyla benziyor
Uzaya doğru yola çıktı ne lan ????
Şu vapurdaki gözlüklü resmi ne harika.