Ütopyalar Güzel midir Gerçekten? Peki Siz Bu Ütopyalarda Yaşamak İster miydiniz?

Olmayan yer anlamına gelen ütopya, ya olsaydı...

1. Platon - Devlet (MÖ 4. yüzyıl)

Filozofların yönetici olduğu bu devlette 3 sınıf vardır ve bu sınıflar bayağı katıdır yani kast sistemi vardır: yönetici, koruyucu ve halk. Yani işçisin sen işçi kal durumu... Bu arada Sayın Platon'a göre de yığın hiçbir zaman filozof olamaz. Bu yüzden ona göre halk kendi kendisine bırakılmıştır, onların tek görevi çalışmak ve devlet hayatının maddi temelini sağlamaktır. 

Koruyucu ve yönetici adayları ise sıkı bir devlet denetiminde yetiştirilirler. Özel mülkiyet hakları olmadığı gibi evlilikleri dahil devlet tarafından belirlenir. Gelecek kuşakların sağlam olmaları için elverişli çiftleri devlet seçer.

2. Farabi - Erdemli Şehir (10. yüzyıl)

Bir dünya devleti hayal eden Farabi, ütopyasında yöneticiyi çok ayrıntılı bir şekilde tarif eder. Yöneticide aradığı 12 özellikten kendisi için en olmazsa olmazı bilgeliktir. Ona göre yönetimde bilgelik bulunmazsa o erdemli şehir başkansız sayılır ve her an tehlikeyle yüz yüzedir ve giderek yıkılmaya mahkumdur. 

Bilgeliğin yanı sıra yöneticinin, fiziki yapısından bilim sevgisine, adillikten cinsel hazlardan uzak durmasına kadar gayet katı bir şekilde birçok özelliğini belirler Farabi.

3. Thomas More - Ütopya (1516)

Özel mülkiyetin yasak olduğu Ütopya'da her aile 22 kişilik olup bunlardan ikisi köledir. Köleler hariç devlette herkes eşittir ve yöneticiler seçimle işbaşına gelirler. Devlette herkesin kıyafeti ve evi aynı şekildedir. Evlerde bir sokak bir de bahçe kapısı vardır ve kapılarda kilit yoktur, herkes istediği eve girebilir ve zaten evler 10 yılda bir değiştirilir.

Devlette çalışma süresi yalnızca 6 saattir; çünkü More'a göre Ütopya'da çalışan kesimin kendisi hariç bakması gereken zengin bir kesim yoktur. Bu devlette hayvan kesme işi yalnızca kölelere aittir, böylece halk vahşetten uzak durur. Ayrıca Ütopya devleti çok zorunlu olmazsa savaşa girmez.

4. Tommaso Campanella - Güneş Ülkesi (1602)

Bir diğer özel mülkiyetin yasaklandığı devlet Güneş Ülkesi'dir. Bu devletin en dikkat çekici noktası kan bağının güçlenmesi ve kıskançlığın ortadan kalkması için kadınların da ortak olmasıdır. Böylece soyun üremesi kontrol altına alınır. Hatta sırf bunun için bir Mor adında bir cinsellik bakanı vardır. Savunma bakanı Pon, Eğitim bakanı Sin'dir. Adı Poh olan yönetici ise mutlak hakimdir. 

İnsanlar, Güneş Ülkesi'nde birbirlerine kardeş diye hitap eder. Sırasıyla gün gün et, balık ve sebze yerler. Yetişkinler günde 2, çocuklar 4 öğün yemek zorundadır. Bu ülkede tecavüzcüler ve sapıklar idam ile cezalandırılırlar. Ayrıca herhangi bir savaşta düşmanın önünden ilk kaçanların sonu yine idam olur.

5. Francis Bacon - Yeni Atlantis (1627)

Evet, geldik yazılmış ilk bilimsel ütopyamıza. Devlet, Büyük Okyanus'un ortalarında bulunan hayali bir Ben Salem Adası üzerine kuruludur. Dünyadaki diğer insanlar bu adadan haberdar değillerdir. Bu adanın yönetimindeki hedef bilimsel aydınlanmanın, bilimsel ve teknik gelişmenin ulaştığı yüksek düzey ve buna bağlı olarak sağlıklı ve kültürlü bir toplum yetiştirmektir. Bu yüzden adayı 36 kişilik bir bilim kurulu yönetir. 

Ancak diğer ülkelerdeki bilimsel gelişmeler de önemli olduğu için her 12 senede bir 12 kişilik bir grup kılık değiştirerek diğer ülkelere giderler ve gelişmeleri yakından izlerler. Bu gruba da 'Işık Toplayıcıları' denir. Ben Salem vatandaşlarına göre bilimin yolu doğaya egemen olmaktan geçer, bu ise onu anlamakla mümkündür.

6. Etienne Cabet - İkaria'ya Yolculuk (1840)

Sosyalist bir yönetime sahip olan İkaria, yüz eyaletten, eyaletler de on komünden oluşur. Bütün komün ve eyaletlerin toprak büyüklükleri, nüfusları aynıdır. Tahmin edeceğiniz gibi özel mülkiyet yasaktır ve herkes çalışmakla mükelleftir. Üretim fazlası ise ihtiyacı olan yerlere yollanır. İkarialılar monarşinin hizmeti sattığını ama cumhuriyetin bedava sunduğunu söylerler.

Halk kararları kendisi alır ve her karar açık alınır. 'Halkın selameti için gizli alınan karar' düşüncesini ise tiranların yalanı olarak nitelerler. Bunun yanında temsili demokrasi de onlara göre kaba gürültüdür ve aristokratların çıkarlarını gözetmekten başka bir işe yaramaz.

Cumhuriyet, halkın ihtiyacı ne ise saptar ve kendisi üretir. Erkek ve kadınlar istedikleri meslek, sanat ya da iş kolunda çalışabilirler. Bütün sağlıksız ve pis işleri makineler yaptığı için insanlar çalışırken yorulmaz ve çalışmak günlük hayatın önemli bir zaman dilimini kapsamaz. Çalışma saatleri kışın altı saat, yazın yedi saat olarak belirlenir.

7. Edward Bellamy - Geriye Bakıldığında (1888)

Roman kahramanı 1887'de uyur ve uyandığında 2000 yılının sosyalist Amerika ütopyasında kendisini bulur. Bu ülkede üretim ulusallaştırılmış ve herkes her şeyden eşit olarak faydalanmaktadır. Çalışma saatleri büyük ölçüde azaltılır ve herkes 45 yaşında emekli olur. Bu arada kurulan 'kamu mutfakları'nda herkes dilediğince yemek yiyebilir.

Sosyalizmle birlikte suçlar neredeyse ortadan kalkar ancak geçmişten ve genlerden gelen ve eşitliğin tedavi edemediği suçlar ortaya çıkarsa bu suçlular hapsedilmek yerine tedavi olurlar. Yazara göre böyle bir dünya 'kurtuluş'tur ve bu yüzden artık On Emir'e gerek kalmaz.

8. William Moris - Hiçbir Yerden Haberler (1890)

Özel mülkiyetin, büyük şehirlerin, otoritenin, paranın, boşanmanın, mahkemenin, hapishanenin, sınıfların olmadığı bir ülke, Hiçbir Yer. Bir tarım toplumu olan Hiçbir Yer'in sakinleri gerek eğitim gerek aile gibi konularda oldukça özgürdürler. Çocuklar istediği eğitimi alabilir, kadın ve erkek birbirlerine hakim olmaya çalışmaz, tek eşli yaşasalar da başka romantik ilişkileri olabilir. 

Arkadaşlık bağıyla birbirine bağlı ve bu yüzden ahlaki olan toplum, makineleşmeye mesafelidir. İnsanlar birer sanatçı olarak nitelenir ve böylece üretim süreci aslında hazza bağlı olarak gelişir. Yani her üretim bir sanat eseridir ve bu bakımdan makineler olsa olsa bizim hizmetkarımız olabilir, efendimiz değil.

9. Charlotte Perkins Gilman - Kadınlar Ülkesi (1915)

Bu ütopya ise oldukça enteresan çünkü devlette erkek yok. Kadınlar eşeysiz üreme yoluyla ürüyorlar ve dünyanın tamamından kopuk bir yaşam sürüyorlar. Tahmin edeceğiniz üzere bu ülkede anaerkil bir düzen hakim. Böyle bir düzen ise ülkedeki çoğu erkeğin ölümüyle kadınların kıyı şeridinden uzaklaşarak iç bölgelere yerleşmesi ile kurulmaya başlıyor. 

Öğretmenliğin en saygıdeğer anneliğin ise en kutsal görev olduğu bu ülkede savunma dahil her iş kadınlar tarafından yapılır ve bu işler gelişi güzel değil liyakat ile dağıtılır. Annelik her ne kadar kutsal olsa bile bebek bakıcılığı dahi bu ülkede uzmanlık gerektirir. Kitaptan bununla ilgili bir diyalog: 

‘İçimizde bu konuda en işinin ehli olanlar bu görevi yerine getirir; [...]‘Peki ya bebeği elinden alınmış o zavallı anne-’ [...] ‘Hiç de elinden alınmış değil. Bebek yine onun bebeğidir-[...]. Sadece ona bakacak tek kişi o değildir.’

Bu içerikler de ilginizi çekebilir.

Kapitalistlerin Fakir Diyerek Sürekli Hor Gördükleri Küba, Sağlıkta Nasıl Devrim Yaptı?
İlk Bilim İnsanları ve Filozofların Hemşehrilerimiz Olduklarını Biliyor muydunuz?
Bakarken Ürkmek ile Dalıp Gitmek Arasında Kalacağınız Terk Edilmiş Mekanlar

Popüler İçerikler

Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!
Almanya’daki Saldırıyı Kim Yaptı? Noel Pazarı Saldırganının Kimliği ve Röportajı Ortaya Çıktı
Berfu ve Eser Yenenler'in 3. Kez O Ses Yılbaşı'na Katılmaları Tepki Topladı
YORUMLAR
03.11.2020

9-10 yaşlarındaki bir çocuğun duygusal zekasına sahibim. Ütopya romanları özel ilgimdir. Bu berbat gerçeklikten kaçmama olanak sağlıyorlar. Thea Alexander'ın M.S 2150 kitabındaki "Makro Toplum"u da ekleyelim buraya.

Bana en mantıklısı ve güzeli Francis Bacon un "Yeni Atlantis", Tommaso Campanella nın "Güneş Ülkesi" ve Farabi nin Ütopyasi nı beğendim.

03.11.2020

asıl ütopya içinde bulunduğumuz yaşam, var gibi görünsede aslında hiç gerçekleşmeyecek bir geleceğe yarıştığımız hiçlik bence.. yukarıda bahsedilen hangi ütopyayı seçerseniz seçin, sonuçları yaşanandan iyi olurdu

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ