Ütopya mı, Distopya mı? 2050'den Gelen Bu Mektupla Geleceğe Ürkütücü Bir Yolculuk Yapın

Bugünlerde konuştuğumuz konular itibarıyla yakın gelecekte değişecek çok fazla şey olduğunu anlamak zor değil. Basit alışkanlıklarımız bile unutulup, en basit insani güdüler bile tarihe karışabilir. Ütopya ya da hayalini kurduğumuz geleceğin tasviri olarak adlandırmakta acele etmememiz gereken bu tasvir aslında ilerlediğimiz yönün artılarını ve eksilerini gözler önüne sermeyi amaçlıyor. Olası bir gelecekten, 2050'den bizleri şaşırtan, heyecanlandıran ve bazı noktalarıyla korkutan bir mektup bu.

2050 yılına hoşgeldiniz.

Şehrime hoşgeldiniz, daha doğrusu 'şehrimize' hoşgeldiniz. Sahip olduğum hiçbir şey yok hatta bir otomobilim ve evim bile yok.

Kendime ait hiçbir teknolojik olan ya da olmayan cihaz yok. 2050 yılında kıyafetlere ihtiyaç duymuyoruz.

Sizler bunları 2021'de duyduğunuzda şaşırmış olabilirsiniz fakat bu şehirde yaşayan bizler için bu şartlar oldukça tatmin edici. Sizler bunları okurken her neye ürün olarak yaklaşıyorsanız onların tümü artık birer servis. Konaklama, ulaşım ve beslenme birer birer ücretsiz olduğu için onlara bir ürün olarak yaklaşıp sahip olmanın da bir anlamı kalmadı.

Önce iletişim dijitalleşti ve tamamiyle ücretsiz oldu ardından çevreye duyarlı enerji politikalarıyla diğer her şey onu izlemeye başladı.

Toplu taşıma şaşılacak kadar ucuz hale geldiğinde otomobile sahip olmanın bir anlamı kalmadı. Toplu taşıma da raylı sistem ya da otobüslerden ibaret değil, sürücüsüz bir uçan araçla birkaç dakikada istediğimiz her here ulaşmaktan bahsediyorum.

Ulaşımda bu denli bir kolaylıkla tanıştıktan sonra trafik sıkışıklığını geçmişte neden yaşadığımızı anlamak da zorlaşıyor. Tüm bu keşmekeşte yarattığımız hava kirliliğinden bahsetmiyorum bile.

Özel aracım olmadığı için her zaman toplu taşıma kullanıyor da değilim esasen.

Bazen arkadaşlarımla görüşmek için giderken bisiklet tercih ediyorum, hem ulaşıma eğlence katmak hem de egzersiz olsun diye. Dünyayı devrimsel olarak değiştirsek de yürümek, bisiklet sürmek, yemek yapmak gibi alışkanlıkların hala ilginçliğini yitirmemiş olması da şaşırtıcı değil mi?

Bu şehirde yaşayanlar olarak bizler kira ödemiyoruz çünkü herkes bir başkasının kullanmadığı bir boş odayı/evi kullanıyor.

Evlerimiz sadece 'ev' olarak kullanılmıyor. Örneğin benim oturma odam ben evde olmadığım zamanlarda bir şirketin iş toplantıları için kullanılıyor.

Eskiden yemek yapmayı çok severdim ve sadece kendim için olsa dahi yemek hazırlamaktan çekinmezdim.

Ulaşım tamamen ücretsiz hale geldikten sonra mutfakta herhangi bir pişirme ekipmanı bulundurmak anlamsız hale geldi. İhtiyacımız olduğu anda hemen elde edebileceğimiz gıdalar için neden tezgahımızda, dolaplarımızda onlarca şeyi bulunduralım ki?

Sosyal hayatın evrimiyle çevreye verdiğimiz değer katlanarak arttı. Hava ve su daha temiz, şehrin her noktasında yeşil hakim. Eskiden medeniyet neden sırtını 'betona' dayamış, artık aklım almıyor.

Hayatın her yönü değişirken alışkanlıklarımız da değişti. Hatta bazı şeyler anlamını yitirdi, örneğin alışverişin ne anlama geldiğini dahi zar zor hatırlıyorum. Artık kullanacağımız şeyleri sadece seçiyoruz, hatta çoğu zaman benim yerime bu seçimi beni benden iyi tanıyan bir algoritma gerçekleştirse diye düşünüyorum.

Yapay zeka ve robotlar işlerimizin çoğunu gerçekleştirdiği için daha iyi beslenmeye, kendimizi dinlemeye vaktimiz var.

Artık her şey her an yapılabildiği için herhangi bir şeyi yetiştirmek için acele etmek dediğimde hiçbir şey ifade etmiyor. Çalışmak benim için düşüncelerimi şekillendirme, yaratıcılığımı somutlaştırma ve kendimi geliştirme anlamına geliyor. Tüm bunları gerçekleştirirken de eskiden adapte olmakta zorlanıp zaman öldürme amacıyla kullandığımız teknolojik aygıtlardan faydalanıyorum, artık teknolojiyi iyi amaçlar için kullanabilmeyi öğrendik sanırım.

Hayatımız ve çevremizle ilgili endişelerimiz yok olsa da hâlâ endişelerimiz var, o da şehrimizde yaşamayan insanlar adına.

Aslında onlar bizim ilerlediğimiz yolda teknolojiye bu denli hayatî önem vermemizi garip karşılamış, yapay zeka ve robotlar işlerimizi bizim yerimize gerçekleştirdiğinde kendilerini boşlukta hissetmiş, yeni düzene ayak uyduramamıştı.

Şimdi şehrin dış bölgelerinde yaşayan bu eski dostlarımız terkedilmiş evlerde, kendi komünlerini oluşturarak yaşamsal ihtiyaçlarını ortaklaşa karşılayarak hayatta kalmaya çalışıyorlar.

Bazen bu yeni dünyayla ilgili can sıkan ayrıntılar da olmuyor değil.

Çoğu zaman gizliliğim olmadığını, her hareketimin kaydedildiğini düşünüyorum ve biliyorum. Umuyorum ki tüm bunlar bir gün aleyhimde kullanılmaz diye kendimi avutuyorum. 

Tüm bunları düşündüğümde bu yeni hayattan memnunum. İnsanlık olarak savaştığımız çoğu şeyi geride bırakmış durumdayız, hastalıkların büyük kısmı, küresel ısınma ya da mülteci krizi artık geçmişin tortusundan ibaret. tüm bunları bu kadar geç hayata geçirmiş olmasaydık insanlık olarak çok daha fazla hayatı kurtarabilirdik.

Popüler İçerikler

A Millî Takım'ın UEFA Uluslar Ligi'ndeki Play-Off Turu Rakibi Belli Oldu: Macaristan
Türkiye Kaçıncı Sırada? Bir Ankete Göre En Güzel Kadınların Bulunduğu Ülkeler Açıklandı
Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?
YORUMLAR
01.09.2021

Gayrimenkul sahibi olmamak diye bir şey yok... İnsanlar yüzlerce yıl önceden gelen mirası kovalıyor da, siz ya da sizin çocuklarınız mı kovalamayacak? Şu anda evini yeni almış olan adam 29 yıl sonra sahiplikten mi vazgeçecek? Bu arada 14/11/2017'de yayınlanmış bugün güncellenmiş bir içerik.. Ütopyayı kimin yazdığı, ya da nereden alıntılandığı yazılmadığına göre editörün kendi hayalleri olsa gerek.

01.09.2021

bu ne? saçma sapan ütopya bile olmaz çok fazla boşluk var benim 30 yıl sonrası için ütopyam daha güzel. sağol!

Geleceğe Dönüş filminde de 2015 e gidiyorlardı. uçan arabalar, tam otomatik evler falan vardı. 🤣😂😂Nerede? 2050'de de değişmeyecek.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ