Ürpermenize Neden Olacak 5 Korku Hikayesi

O akşam arkadaşım Ellen ve ben belgesel izlemeye karar verdik. Kuzenimin ölen büyük büyük babasından kalma koca bir eski belgesel kutusu vardı. Kutuyu didiklemeye başladık. Fakat ilgi çekici bir belgesel bulamamıştık. En son kutu boşaldığında elim karton kutunun sağ tarafındaki bir yüksekliğe değdi. Kutunun sağ tarafında iki karton arasına bir şey sıkışmış gibiydi. Kutuyu yırttım ve yüksekliğe baktım. Bir CD kutusuydu. Üzerinde 'Ölülerin Yaşamı (Sıradan Bir Belgesel) yazıyordu. Arkadaşım şaşırmıştı. Çünkü söylediğine göre bu büyük arşivi adı gibi biliyordu ve daha önce böyle bir belgeseli hiç görmemişti. İkimiz de ilk defa bu garip belgeseli izleyecektik. Kutuyu açtım. İçinden ön yüzü siyah bir CD çıktı. Televizyonun karşısına geçtik. Ellen, CD player'ı açmıştı ve benden CD'yi takmamı istiyordu. Bense bu konuda kararsızdım çünkü korkmaktan korkuyordum. Korkmaktan korkmak çok garip bir histi. Anlatması dahi çok zor. O sırada Ellen, CD'yi elimden kaptı ve cihaza yerleştirdi.

'Bu aptal şeyden korkmuyorsun, öyle değil mi?' 

Cesur biriydi. Fakat fazla cesaretin iyi olmadığını iyi bilirim.Belgesel başladı. Süresine baktığımızda şaşırmıştık. 3 dakikalık kısacık bir belgeseldi. Belki de geri kalan kısmı bozulmuştu. Bunu öğrenmek için beklememiz gerekecekti. Ellen kumandadan oynatma tuşuna bastı ve belgesel başladı. Tahmin ettiğim gibi ürkütücü bir belgeseldi. Ellen'sa öylece gözlerini dikmiş ekrana bakıyordu. Ekranda fotoğraflar halinde mezarlar, cesetler geçiyordu. Kalbim yerinden çıkacaktı. Ellen'ın cesurluğu bile yetmedi. 30. saniyede Ellen tam kapatmak için kumandayı eline aldı ki, bir ses konuşmaya başladı. 

'Ölüler sandığınız gibi ölü değildirler. Onlar, ölünce yaşamın başka boyutlarında varlıklarını sürdürürler. Bir ölü eğer isterse sizinle konuşabilir.' gerçekten çok saçmaydı. Ellen, bu saçmalığa dayananamış olacak ki kapattı. 

'İğrenç bir belgeseldi. Ben lavaboya gidiyorum.' Ellen lavaboya gittiğinde odada tek başıma kalmıştım. Gözüm saate kaydı. Saat 8.20 geçiyordu. Dakikalar geçmesine rağmen Ellen lavabodan dönmedi. Meraklanıp arkasından gittim. Lavaboya girdiğimdeyse Ellen yerde öylece yatıyordu. Ne bir yara, ne de bir kan vardı. Şok olmuştum. Korkarak Ellen'a dokundum. Bir buz deposu kadar soğuktu. Nabzına baktım. Atmıyordu. Çok korkmuştum. Ambulansı aradım ve yardım istedim. Ellen'ı ambulansa ve beni de yanına bindirdiler. Kısa bir zaman sonra hastanede üstünde beyaz bir örtü olan Ellen'ın başında ağlıyordum. Bu sırada cesedi inceleyen uzman yanıma geldi ve konuşmaya başladı.

'Bu cesedi ne zaman buldunuz? Bu kişi öleli en az 3 gün olmuş.' 

İşte o zaman beynimde o iğrenç ses yankılandı:

'Bir ölü... eğer isterse... sizinle konuşabilir...'

2. Uyku Zamanı

Uyku Zamanı yorulmuş bir çocuk için mutlu bir anı olmalıydı.Benim için kabus dan farksızdı.Bazı çocuklar televizyon izleyemeden yada oyun oynayamadan yatağa girmekten şikayet etse de,gece benim için tamamen bir kabusdu.Aklımın köşesinde hala öyle.

Fizik öğrenmiş biri olarak,bana olan şeyin ne olduğunu tam olarak açıklayamıyorum.Ama tam olarak korkuyu hissettiğimi söyleyebilirim.Hayatımda-gerçekten-hissettiğim en büyük korku buydu.Hiç bir şey buna eşit olamaz.Şimdi size anlatabileceğim kadar anlatacağım.

Ne zaman başladığını tam hatırlamıyorum,ama uykuya dalma endişem sanırım kendi odama sahip olduğumda başladı.O zamanlar 8 yaşındaydım ve o zamana kadar,büyük abimle odamı paylaşıyordum.Benden 5 yaş büyük olduğu için kendi odasını istedi ve bana evin arkasındaki oda kaldı.

Küçük,dar bir odaydı.Odada yatağa ve bir kaç küçük çekmeceye yetecek kadar yer vardı o kadar.Şikayet etmiyordum çünkü,o yaşta bile geniş bir evimizin olmadığını biliyordum.Ailem beni seviyordu ve güzel bir çocukluk geçiriyordum.

Abime yeni bir yatak verilmişti.Ben ise eskiden paylaştığımız ranzada yatıyordum.Kendi başıma uyumaktan biraz korktuğum halde,üst ranzada yatma fikri beni heyecanlandırıyordu.

Daha ilk geceden garip bir tedirginlik hafızamın arkasından sürünüyordu.Yatakta doğruldum ve aşağıdaki yeşil halının üzerine saçılmış,oyuncaklarıma baktım.Aşağıdaki oyuncaklarıma bakarken gözüm aşağıdaki ranzaya kayıyordu.Sanki bir şey gözümden kaçmaya çalışıyor gibiydi.

Aşağı ranzada hiçbir şey olmadığını anlayınca yorganımı üzerime çektim ve aşağıdan-babamın izlediği-televizyonun verdiği güvenle uyudum.

Derin bir uykudan hareket eden bir şey için uyandığınızda ne olduğunu anlamanız bir kaç saniyenizi alır.Uyku sisi kalkınca her şey aydınlanır.

Bir şey hareket ediyordu,buna şüphe yoktu.

İlk başta ne olduğunu anlamadım.Her şey karanlıktı neredeyse zifiri karanlık.Hemen aklımda iki düşünce oluştu.İlki ailem yataklarındaydı çünkü hiç bir ses veya ışık yoktu.İkinci düşüncem ise bir sese dönüştü.Beni uyandıran sese.

Aklımdaki son uyku ağları yok olduğunda ses tanınır hale gelmişti.Altımdaki yatak gıcırdıyordu.Sanki birisi rahat bir pozisyon arıyor gibiydi.

Acaba ses benim hayal ettiğim bir şey miydi?Yoksa kedim aşağı yatakta yatmaya mı çalışıyordu?O anda kapıma baktım ve kapı kapalıydı.

Belkide annem beni kontrol etmek için kapıyı açtığında kedim içeri gelmişti?

Evet,öyle olmalıydı.Yüzümü duvara döndüm ve uyumaya çalıştım.Ben döner dönmez aşağıdaki ses durdu.Sanırım kedimi rahatsız etmiştim.Ama hemen fark ettim ki aşağıdaki ziyaretçi kedimden daha sinsi bir şeydi.

Aşağıdaki şey bir anda yatakta deli gibi dönmeye başladı.Sanki birisi öfke nöbeti geçirir gibi.Korku beni yakaladı.Gözlerim korkuyla açıldı ve ıslanmaya başladı.

Ağladım.

Her küçük çocuğun yaptığı gibi,annemi çağırdım.Evin diğer ucunda bir hareketlenme oldu.Bağırdıktan sonra aşağıdaki şey manyağa döndü ve sanki deprem oluyormuş gibi yatağı sarstı.Aşağı inmek yerine yatağımda kalmayı tercih ettim.Onları beklemek sonsuz bir süre gibi geldi.

Kapı sonunda açıldı.Bu arada aşağıdaki yatak tamamen boştu.

Ben ağlarken annem beni sakinleştirmeye çalışıyordu.Korkudan dolayı neden korktuğumu anneme söyleyemedim.Sanki ondan bahsedersem geri gelecek gibi bir his vardı içimde.

Annem aşağıdaki yatağa yattı ve sabaha kadar orada kalacağını söyledi.Ama gece neredeyse hiç uyuyamadım.

Ertesi sabah o oda dışında her yere gitmek istiyordum.Bir cumartesi sabahıydı.Bahçede arkadaşlarımla oynuyordum.Bahçede bir çok çalı ve yüksek ağaç vardı.Bu yüzden kendimizi egzotik bir adada macera yaşar gibi hissederdik.

Arkadaşlarımla oynarken gözüm odamın penceresine kaydı.Sanki sabahları beni izliyor.Gece tek kalınca sinirle doluyor ve bana kabus yaşatıyordu.

Size garip gelebilir fakat,beni odaya geri soktuklarında itiraz etmedim.Elimde bir kanıt yoktu nasıl olsa.Üst kattaki ranzama tırmandım ve yattım.

Gece korkudan hareketsiz yatarken bir anda kalp atışlarım hızlandı.Aşağıdan yine çıtırtılar geliyordu.Bu sefer aklımda bir düşünce dolaşmaya başladı.

'Hayalet'

Biraz sonra aşağıdaki çıtırtılar yerini nefes alıp vermeye bıraktı.Göğsünün inip kalktığını hayal edebiliyordum.

Ev yine sessizleşmişti.Nefes alıp verişler devam ediyordu.Gitmesini istiyordum.Beni yalnız bırakmasını.Orada sessizce yatıyordum.

Ne istiyordu?

Daha sonra beni gerçekten korkutan bir şey oldu.Hareket etti.Daha önce ki hareketlerinden farklıydı.Sanki bir hayvan gibi.Kuşkusuz bir şekilde.Yatakta doğrulduğunu hissettim.Aramızda sadece bir kaç tahta vardı o kadar.Nefes alıp verişi dahada hızlanmıştı.

Yatıyordum.Gözlerim yaşlarla doldu.Boğazım yanmaya başladı.Bu korkunun tarifi olamazdı.Böyle bir korkunun var olduğunu sanmıyordum.Ama yanılmıştım.Neye benzediğini merak ediyordum.Uyanık olduğumu anlamaması için büyük uğraş veriyordum.İki yatağı ayıran tahtaya dokunmaya başladı.

Sonra büyük bir güçle,tahtaya vurdu.Artık ağlamaya başladım.

Annem yine geldi ve bana sarıldı.Bana ne olduğunu sordu.Yine aynı şeyi söyledim.

'Kabus'

Bu garip olaylar haftalarca devam etti.Her gece yatağın çıtırtısına uyanır,yatak delice sallanır,annem gelince biterdi.Her akşam annem aşağıda yatardı.Ne olduğundan habersiz.

Çoğu gece hasta olduğumu söyleyip ailemle kalıyordum.Geceleri o 'şey'le yalnız kalmak istemiyordum.

Bu şey nedense annem yanımdayken hiç ortalığa çıkmıyordu.Aynı şey babam için de denebilirdi.Ama onu uykusundan uyandırmak çok zordu.

Bir kaç ay sonra,artık gece ziyaretçime alışmıştım.Bunu bir arkadaşlık olarak düşünmeyin.Sadece onu kabullenmiştim.

Günler daha da zorlaşıcaktı.

Büyük babam hasta olmuştu.Ölücekti.Annem onun yanında kalmaya başlıyordu.O gün hemen eve koştum ve alt kattaki yatağın üzerine tüm eşyalarımı koydum.Oraya gelmesini istemiyordum.

Karanlık olunca,yatağıma uzandım.Annemin evde olmadığını bilerek.Ne yapacağımı bilmiyordum.Tek planım,mücevher kutusundan hac ı almaktı.Ailem o kadar dinlerine bağlı olmasa da,tanrı ya inanırdım ve beni koruyacağını bilirdim.Yorganımın altından haç'ı tutarken,sabaha kadar uyanmamayı umut ediyordum.Ne yazık ki bu gece en korkunç olanıydı.

Yavaş yavaş uyandım.Oda karanlıktı.Hiç bir ses yoktu.Nefes alma,gıcırdama,hiçbiri.Odacansız duruyordu.Cansız,ama boş değil.

Gece ziyaretçisi,alt yatakta değildi.Benim yatağımdaydı!Çığlık atmak için ağzımı açtım,ama hiç bir şey diyemedim.Hareketsiz durdum.Eğer çığlık atamadıysam,uyanık olduğumu öğrenmemeliydi.

Onu görmüyordum,ama hissediyordum.Yorganımın ucunda duruyordu.Hissettiğim ağırlığı asla unutamıyacağım.

Eğer yaz mevsiminde olsaydık,birazda olsa ışık olurdu.Ama kışın hiç bir ışık olmuyordu.Bu yüzden zifiri karanlıkta yatıyordum.

Bazen korku sizi esir alır.Saf korku.Yataktan çıkmalıydım!Tam o anda elimdeki haç'ı hatırladım.Ama elimden gitmişti!Ya aşağı düşmüştü yada,düşünmek bile istemiyorum,elimden alınmıştı.

Haç olmayınca tüm umutlarım tükendi.O yaşta bile ölümden haberim vardı ve korkuyordum.Yatakta kalırsam ölecektim.Kaçmalıydım.Ama ya benden daha hızlıysa?Onu rahatsız etmeden inebilirmiydim?

Doğrulmaya çalıştığımda,hareket etmediğini anlayınca garip düşünceler aklıma geldi.

Ya uyuyorsa?

Belki benimle oyun oynuyordu.Belki avını yakalayan bir hayvan gibi,benim uyanmamı bekliyordu?

En yavaş şekilde nefes almaya çalıştım.Tüm cesaretimle yorganı yavaşça üzerimden kaldırmaya başladım.Tam o anda elim ona çarptı.Korkudan her yerim titremeye başladı.

Hiç bir şey yapmadı.Ölü gibiydi.

Yüzüne dokunmak istiyordum.Bu güne kadar onu çok merak ediyordum.

Tanrım,hareket etti.

Hareket etti ve beni kavradı.Gözlerime yaşlar doldu.Ağlamak istedim.Ama yapamadım.Duvara baktığımda benim üzerimde değil,duvarda bir örümcek gibi durduğunu gördüm.

Bir anda beni daha çok sıktı.Sanki elinden kaçmaya çalıştığımı anlamış gibi.Beni duvara çekmeye başladı.Hayatım için dövüşmeye başladım.Kurtulmaya çalışıyordum,fakat benim için çok güçlüydü.Ağlamaya başladım.Çığlık atmaya.Ama kimse gelmedi.

Beni neden hemen almaya çalıştığını anladım.Gün ışığı doğuyordu.Beni hızlıca göğsüne çekti.Nefesini hissettim.Buz kadar soğuktu.

Güneş doğarken,odayı ışık kapladı.Pençelerini boynuma geçirdi.Ve benden yaşamımı aldı.

Babamın bana kahvaltı hazırladığını görerek uyandım.Hayatımdaki en korkunç geceden kurtulmuştum.

Haftalar herhangi bir olay olmadan geçti.Yatağı normale çevirdik ve karşı tarafa geçirdik.Eski ranzanın yerine eşyalar koyduk.

Bir gece garip seslerle uyandım.Ranzanın eskiden durduğu yerdeki eşyalar deli gibi sallanıyordu ve duvardan garip bir uğultu geliyordu.

Bu hikayeyi daha önce kimseye anlatmadım.Şu gün bile hala yatağım duvarda uyuyamıyorum.Belki siz buna hayal gücü diyebilirsiniz fakat,size sadece şunu diyebilirim:Diğer sene bana yeni bir oda verdiler ve anne ile babam burayı kendi yatak odaları yaptı.

10 gün dayanabildiler.11.gün evden taşındık.

3. Arkadaşımın evinde kalmak zorundayım:

Arkadaşımın evinde kalıyorum, sebebi burada:

Fotoğraf 1: Yaklaşık bir yıl önce bu eve taşındım. Eski ev sahipleri yaklaşık 2000'lerde inşa etmiş ve 2 yıl önce Hindistan'a taşınmışlar.

Yukarıdaki fotoğraf yatak odasının fotoğrafı. Ardından bunu bulduk;

-

Fotoğraf 2: Kardeşimle şakalaşırken onu rafa ittim. Düşmesiyle beraber rafta onunla beraber döndü. Rafı duvara sabit sanıyorduk.

-

Fotoğraf 3: Burada s*ktiğimin dönemeçli merdivenleriyle karşılaştık. Sonra aşağı indik, kötü fikir...

-

Fotoğraf 4: Aşağıdan bakıldığında böyle görünüyor. Bir amacı yokmuş gibi, değil mi?

-

Fotoğraf 5: Yarı yolda böyle bir boşluk var, eğer aşağı inerseniz;

-

Fotoğraf 6: Bunları bulacaksın. Birileri bizim duvarlarımızda yaşıyor.

DUVARLARIMIZDA!

Bunlar benim cadılar bayramı şekerlerim. Birisi benim odama girip bunları çantamdan aldı, ve buraya getirdi. Bu fotoğrafı çektikten yaklaşık 30 saniye sonra neler olduğunu anladık ve buradan defolduk.

-

Fotoğraf 6: Bunlar onların olan bir şeyler olmalı. Bu fil battaniyenin altında saklı duruyordu. 

-

Fotoğraf 7: Ayrıca bu anahtarı bulduk, hangi kilidi açtığı hakkında bir fikrimiz yok. 

-

Fotoğraf 8: Bu s*kik oyuncak da öyle. Bu küçük p*çler tüyler ürpertici...

-

Fotoğraf 9: Bu fotoğrafı bir patates ile çektiğim için üzgünüm. Ancak bu şartlar altında çekebileceğim en iyi şekilde çektim. Polisi arayacağım ve bir şeyler ortaya çıkarsa sizlerle paylaşacağım.

4. Kusursuz Bir Tatil!

Muazzam bir şekilde yapılmış tatil planları, tatlı ve kusursuz kurulmuş çocukca hayaller. Belki hepsi biraz mutluluk için. Belki hepsi biraz normal hayatın sıradanlıklardan oluşan bütününden kaçıp bir köşeye saklanmak için. Fakat karşınıza bir mum yakıp koyarsanız, mumu görebilirsiniz. Mumu söndürürseniz onu göremezsiniz. Ama onun hala karşınızda olduğunu da bilirsiniz. Biraz önce anlattıklarım tam olarak bu mum misaliyle örtüşmekte. İnsanların şahsi fikirleri ve kendi kafalarında yarattıkları dünyaları ne düşünür bilemem ama benim minik zihnimden akıp gidenler bunlar dostlarım.

Ve ben de tatlı hayallerimi çoktan kurgulamış, hatta bir sonraki aşamaya geçip onları yaşamaya başlamıştım bile. Kız arkadaşımla birlikte şirin ve minik bir otelde 2 haftalık bir tatil ayarlamıştım. Aslına bakarsanız ,biraz da fiyatı işime geldiğinden, bunun geri tepilmeyecek bir teklif olduğunu anlamıştım. 22 Mayıs Pazartesi günüydü. Elimde en sevdiğim romanlardan 'Yüreğinin Götürdüğü Yere Git' vardı ve yatağıma uzanmış keyifli bir vaziyette muazzam akıcı kelimelerle dolu sayfaların arasında kayboluyordum. Sonra sağ cebimde bir titreşim hissettim. O kadar dalmıştım ki bir an için onun telefonum olduğu aklıma bile gelmedi! Aslında kitabı bırakıp mesajı okumaya hiç niyetim yoktu ama içimde ,tam olarak nerede olduğunu bilemediğim bir şey, bana adeta 'Mesajı oku seni serseri!' diye emretmişti. Bu emre itaat etmek belki benim isteğim, belki de gayri ihtiyari bir davranışımdı fakat sonuç olarak artık mesajla göz gözeydim.

***

Gönderen: Barbabietola Hotel

'2 haftalık müthiş bir tatil keyfi sadece 250 $! Ayrıntılı bilgi için: barbabietolapalace.it'

***

'Denemeye değebilir.' diye mırıldandıktan sonra verilen internet sitesine giriş yaptım. Fotoğraf galerisinden gördüğüm kadarıyla Carlotta'nın tam hoşuna gidecek tipten odaları, havuzları ve bahçeleri olan bir yerdi. Aslında benim de hoşuma gitmedi değildi. Güzel bir sürpriz olabilirdi. Vakit kaybetmek istemezken rezervasyonumuzu yaptırdım ve bu sırada biraz daha detaylı bilgiye eriştim. Her sabah lezzetli kahvaltı imkanı, öğleden sonra isteyenlere spor eğitimi ve bedava dondurmalar... ve bunun gibi daha çok şey. 

Günler koşmayı yeni öğrenmiş ve her fırsatta koşan çocuklar gibi kovalaştılar ve tatil günü ikimiz de çok heyecanlıydık. Bir gün önce Carlotta'ya sürprizimi açıklamıştım. Şimdiyse hazırlıklarımızı tamamlamış ve otele giden yoldaydık. Kısa bir yolumuz kala aramızda o zaman önemsemediğim, 2 hafta sonraysa 'Önemsemeliydim.' diyerek pişman olduğum şu diyaloglar geçmişti:

'Lucio, buranın güzel bir yer olduğundan emin misin?'

'Elbette. Neden böyle bir kuşkuya düştün?'

'Kötü hissediyorum. Arabayı durdur. Lütfen...'

Arabayı sağa çektim. Issız yolda bizden başka kimse yoktu. Kafamda garip düşünceler sıralandı. -Neden yol boştu? Acaba otele hiç tercih edilmeyen bir zamanda mı rastgeldik? Öyle olsa o tanıtım mesajı neden geldi? Otel artık kullanılmıyor mu? Yoksa yanlış yolda mıyız?- Gözlerim Carlotta'ya kaydı. Terlemişti. Ciddi anlamda terlemişti. Bir sorun olup olmadığını sordum. Israrla bir şey yok dedi. Belki de planları mahvetmek istemiyordu. Fakat en sonunda konuştu.

'Sanırım 400-500 metre geride. Çalılıkların arasında... bir şey... bir ceset gördüm Lucio.'

Şok olmuştum. Tepki veremedim.

'Emin misin?'

'Sanırım.'

Arabayı çalıştırdım ve hızla geri döndüm. Gördüğünün hayalden başka bir şey olmadığını ona ispat edip müthiş tatilimizi mahvetmesine izin vermeyecektim. Oraya vardığımızda bana durmamı söyledi. Durdum. İşaret ettiği yere korkak gözlerle baktım. Gerçekten sarı ve uzun otların içinde bembeyaz çarşaflar içinde bir kadın yatıyordu. Korkmuştum. Belki hala yaşıyordu. Arabadan indim ve yanına yaklaştım. Bembeyaz kesilmişti. Teni neredeyse sarılı olduğu çarşaflar kadar beyazlamıştı. Belli ki günler önce ölmüştü. İyice yaklaştım ve bir anda gözlerinin açıldığını gördüm. Kocaman, iri ve mavi gözleri vardı. Bana odaklanmıştı. Dengemi kaybettim ve geriye düştüm. Carlotta ne olduğunu sorduğunda ona görmemiş olamayacağını söyledim.

'Gözünü açtı! Fark etmedin mi! Kocaman, mavi...'

'Hayır, açmadı Lucio. Burdan gidelim. Hemen gidelim.'

Kolumdan çekiştiriyordu. Bense korkuyla kadına bakıyordum. Gözleri kapalıydı. Belki de hayal görmüştüm. Her şey bir anda berbat ve paranormal bir olaya dönüşmüştü. Korkudan titriyordum. Arabaya bindik ve yolumuza devam ettik. Otele girdiğimizde ikimizde ruhları bedenlerinden ayrılmış cansızlar gibiydik. Odamıza geçtik ve sessizce yatağın üstünde oturmaya başladık.

'Sence nasıl öldü.'

'Bilmiyorum.'

O gözler aklıma geldikçe titriyordum. Hava kararmıştı ve biz bir nebze de olsa ilk şoku atlatmıştık. Akşam yemeğini yedikten sonra tekrardan odamıza çıktık. Valizleri yerleştirmek tamamen aklımdan çıkmıştı. En büyük valizi aldım ve dolabı açtım. İçi bomboştu. Yukarıdan aşağıya doğru gözlerimi gezirdiğimdeyse tüm oteli titretecek şiddette bir çığlık attığıma emin olabilirsiniz. O sabah gördüğümüz ölü beden orada öylece yatıyordu. Carlottaya baktım. Ama o... Carlotta değildi. Lanet olası büyük ve mavi gözleriyle, beyazlar içindeki ölü bedendi. 'Hayır!' diye bağırdım. 'Sen ölüsün. Yoksun! Bunlar saçma. Beni kandıramazsın. Hepsi birer kurgu. Yoksun ve olmadın. Asla da olmayacaksın.'

Az önce okuduklarınız İtalya'nın Piacenza kentinde bir akıl hastanesinde tedavi görmekte olan Lucio Sperare'nin hastanaden taburcu olduktan bir gün sonra yatağının altında bulunan mektubuydu. Doktorlar ve görevliler Lucio'nun kağıt ve kalemi nerden bulduğu hakkında mantılı bir açıklama yapamadı. İşin garibiyse, tımarhanenin hademelerinden beyaz üniforması, beyaz teni ve mavi gözleriyle dikkat çeken Carlotta Sperenzo'nun bu mektup bulunduktan hemen sonra garip bir şekilde ortadan kaybolmasıydı.

5. Elisa Lam'ın Ürkütücü Ölümü!

Popüler İçerikler

Bahis Reklamı ve Teşvik İçin Soruşturma Başlatılmıştı: RTÜK Başkanı TV8 İçin İnceleme Başlatıldığını Açıkladı!
Mauro Icardi'den Olay Wanda Nara Paylaşımı: ''Evimde 2 Saat Boyunca Beni Taciz Etti''
A Millî Takım'ın UEFA Uluslar Ligi'ndeki Play-Off Turu Rakibi Belli Oldu: Macaristan