Ünsüzler, yanlarındaki ünsüzlerle uyum sağlar ve bu sayede kelime kulağa doğru gelir. Modern yaşamda çoğu insan da benzer bir uyum çabasına girer. Çoğunluk, görünürlük kazanmak için kendini çevresine uydururken; kelime düzgün çıksa da, kendi sesleri biraz silikleşir. Uyum sağlamanın güvenli göründüğü fakat kimliklerin inceldiği gerçeği kaçınılmaz olur.
Türkçede ki “ünlü” ve “ünsüz” kelimeleri, çağımızın ironisini de güzel yansıtır.Ünsüzler, ünlüler olmadan ses çıkaramaz; tıpkı bugün toplumda görünür olmak isteyen bireylerin, kendi yankısından çok başkalarının gölgesinde var olmaya çalışması gibi.Ve fark edilmemek, sanki bir eksiklikmiş gibi hissedilir.
Bu, neredeyse dilbilgisinin kendisiyle dalga geçen, çağımızın sosyal hayatını gösteren güçlü bir metafor.
Zenginlik ve Güzellik: Yeni Aidiyetin Maskeleri
Zenginlik ve güzellik arzusu, günümüz insanının modern benzeşme biçimi oldu. Evrimsel açıdan zenginlik güvenliği, güzellik ise sağlığı temsil ederdi; şimdi ikisi de birer statü sembolü, birer maske oldu.
Sosyolog Pierre Bourdieu’ya göre toplumlar, “sembolik sermaye” kavramı etrafında şekillenir. Para, güzellik, eğitim, unvan…. Hepsi kişiye sosyal değer kazandırır. Ama günümüzde en yüksek ses, maddi zenginlik ve fiziksel çekicilikten geliyor.Algoritmalar da bu düzenin sesi olmuş durumda:
“Ne kadar görünürsen, o kadar varsın.”
Psikolog Leon Festinger’in “sosyal karşılaştırma kuramı”na göre, insanlar kim olduklarını başkalarıyla kıyaslayarak tanımlar. Bugün bu kıyaslama, sosyal medya sayesinde 24 saatlik bir vitrine dönüştü. Her kaydırma hareketi, bilinçaltımıza şu mesajı bırakıyor:
“Sen yeterince iyi, güzel ya da başarılı değilsin.”
Bu duygu, insanı dışsal çözümlere — yeni bir görünüşe, daha yüksek gelire, daha lüks bir yaşama — yönlendiriyor. Klinik psikolojiye göre, bu arzular çoğu zaman kontrol duygusunu yeniden kazanma çabasıdır. Zenginlik, dünyayı yönetebilme yanılsaması sunar; güzellik, sevilme garantisi verir gibi görünür. Fakat bu iki arzu da doyumsuzdur; çünkü içsel değer duygusu dışsal ölçütlere bağlı kaldıkça, tatmin hiçbir zaman kalıcı olamaz.
Kapitalizm bu zayıf noktayı çok iyi bilir. İnsanın “daha iyi olma” içgüdüsünü “daha çok tüketme” zorunluluğuna dönüştürür. Kozmetik endüstrisinden dijital içerik üreticilerine kadar herkes aynı mesajı fısıldar:
“Yetersizsin, ama satın alarak tamamlanabilirsin.”
Zenginlik ve güzellik, artık bireysel hedef değil, kimlik stratejisidir. Tüketim, aidiyetin yeni dili haline gelmiştir.