Ünlü Ressamların Eserlerini Taklit Edip Zengin Olan Dolandırıcı Elmyr de Hory'nin İlginç Hikayesi

Ünlü ressamların eserlerini taklit edip satarak bir servet elde eden dolandırıcı ressam Elmyr de Hory'nin ilginç hikayesi hakkında bilinenleri sizin için derledik. İyi okumalar!

Elmyr De Hory, 1906 yılında Macaristan'da dünyaya geldi.

Ünlü dolandırıcının çocukluğuna dair elimizde çok fazla bilgi yok, çünkü manipülasyon yeteneğini kullanarak herkese geçmişi hakkında farklı bilgiler vermiş. Ancak resmî kayıtlara göre Yahudi bir aileden gelen De Hory'nin orta sınıf bir ailede büyüdüğü, babasının el yapımı eşyalar satan bir toptancı olduğu biliniyor.

De Hory, çocukluğundan itibaren çevresine aristokrat bir aileden geldiği yalanını söyledi.

Babasının Avusturya Macaristan büyükelçisi olduğunu iddia eden De Hory'nin ileride adını duyurmasını sağlayacak büyük yalanlarından ilki buydu. Sonraki yıllarda kendisini olduğundan 8 yaş küçük göstermek için 1914'te doğduğu yalanını söylemiş, ayrıca yine yıllar sonra kaleme alınan biyografisinde de anne babasını 16 yaşındayken kaybettiğini iddia etmişti.

De Hory'nin sanata olan ilgisi herkesçe biliniyordu.

16 yaşında Münih'te sanat alanında eğitim görmeye başlayan De Hory, 1926 yılında Paris'e taşınıp ünlü ressam Fernand Leger'in yanında çalışmaya başladı. Ancak genç ressamın o dönem imza attığı eserleri beklediği ilgiyi görmedi. Aniden ortaya çıkan Fovizm, Ekspresyonizm ve Kübizm gibi geleneksellikten uzak sanat hareketleri, De Hory'nin daha klasik tarzdaki eserlerini gölgede bıraktı.

Genç ressam, yaşadığı maddi sıkıntıları çözmek için farklı yollara başvurmaya karar verdi.

Büyük Buhran’ın getirdiği zorlu ekonomik koşullardan da olumsuz etkilenen De Hory, İkinci Dünya Savaşı patlak verince ülkesi Macaristan’a döndü. Burada casus olduğundan şüphelenilen bir İngiliz ile arkadaşlık kurduğu ortaya çıkınca kısa süreli bir hapis cezası aldı. Savaş devam ederken hapisten çıktı, ancak bu kez de Yahudi ve eşcinsel olduğu gerekçesiyle bir toplama kampına yerleştirildi. Burada gördüğü işkence sonucunda kaldırıldığı hastaneden kaçmayı başardı.

Savaşın ardından Paris'e yerleşti ve resim yaparak geçinmeye karar verdi.

Kısa sürede farklı ressamların çizimlerini taklit edebildiğini fark eden ressam, ilk dolandırıcılığını 1946 yılında sahte bir Picasso tablosunu yaşlı bir İngiliz kadınına satarak hayata geçirdi. De Hory’e göre yaptığı iş dolandırıcılık değildi; çünkü müşterileri birbirinden güzel eserleri uygun fiyatlara satın alırken, kendisi de geçimini sağlayabileceği parayı kazanmış oluyordu.

Sonraki birkaç seneyi Paris’in galerilerine sahte Picasso tabloları satarak geçirdi.

İşlerini büyütmek isteyen De Hory, Rio de Janerio'ya yerleşip kendi orijinal eserlerini satmak istedi. Ancak tabloları yine beklediği ilgiyi görmeyince dolandırıcılığa devam etmeye karar verdi. 1947 yılında üç aylığına ABD'ye giden De Hory, sonraki 12 yıl boyunca ABD'de kalarak ülkenin çeşitli yerlerinde sahte Matisse, Modigliani ve Renoir tablolarını sattı.

Bazı galeri çalışanları De Hory’den şüphelenince takma isimle satış yapmaya başladı.

ABD'de geçirdiği yıllarda sayısız sahte tablo satan De Hory, bu işten hatırı sayılır bir gelir elde etmeyi başardı. Ancak Harvard Üniversitesi’nde bulunan Fogg Müzesi’ne sattığı sahte bir Matisse tablosu ile yakayı ele verdi. Farklı ressamlara ait olduğu iddia edilen tablolar arasındaki benzerlik küratörlerden birinin dikkatini çekti. Müze ABD'deki resim çevrelerini durumdan haberdar etti, De Hory bu olay üzerine Meksika’ya kaçtı.

Meksika'dayken adı bir cinayet davasına karıştı.

İngiliz bir turistin öldürülmesi olayına adı karışan De Hory, bir avukat tuttu ve avukata kendi sahte eserlerinden biri ile ödeme yaptı. Bu olaydan da sıyrılıp ABD'ye dönünce eserlerinin çeşitli sanat galerilerinde yüksek fiyatlara alıcı bulduğunu fark etti. De Hory’nin buradaki en önemli iddiası, eserleri asla başka bir ressamın adına imzalamamış olmasıydı: bu da eserlerin ‘sahte’ statüsünde değerlendirilmesini engelliyordu. Bir ressamın çizim tarzını kopyalamak ise ABD yasalarına göre suç olmadığı için eserlerin satılmasında ve sergilenmesinde bir sorun yoktu.

Yıllarca sahtecilikle geçinen ressamın işleri zamanla kötüleşmeye başladı.

Satın aldıkları tabloların sahte olduğunu fark eden sanat uzmanları ve galeri sahipleri, durumdan Interpol'ü haberdar ettiler. De Hory’nin tam 56 sahte tablosunu satın alan Teksaslı bir milyarder, ressamın derhal hapse atılması için kamuoyu baskısı oluşturdu. Bunun üzerine İbiza’ya kaçan ressam, sahte tablolarını yaparken İspanya topraklarında bulunmadığı gerekçesiyle ceza almadı ancak o dönem suç sayılan ‘homoseksüelliği’ sebebiyle hakkında açılan bir dava sonucunda iki ay hapis yattı.

De Hory, ömrünün geri kalanını İbiza'da geçirdi.

Yetmişli yılların başında İbiza’da bulunan De Hory, kendisine ait, orijinal tablolarla geçimini sağlamaya çalıştı. Bu tablolarla sanat dünyasında adını duyursa da istediği zenginliğe ulaşamadı. 1976 yılının Aralık ayında Fransa’ya iade edileceğini öğrenen ressam, yakalanmadan kısa süre önce evinde bulunan bir kutu uyku hapını yutarak hayatına son verdi.

Bu içerikler de ilginizi çekebilir!

Dolandırıcıları ve Eylemlerini Konu Edinen Birbirinden Sağlam 21 Film
Tüm Hayatını Yalanlar Üstüne Kuran Katil Doktor Jean-Claude Romand'ın Akıllara Durgunluk Veren Hikayesi
Dolandırıldık Ey Halkım: Türkiye'nin En Ünlü 10 Dolandırıcısı ve İbret Verici Hikayeleri
Ünlü Yönetmen Stanley Kubrick'in Kılığına Girip Herkesi Kandıran Dolandırıcı Alan Conway'in Hikayesi

Popüler İçerikler

İki Torunlu Mücevher Kralı 30 Yıllık Eşinden Genç Sevgilisi İçin Tek Celsede Boşandı
Zoru Başardık: Karadağ'a Üç Puan Hediye Eden Milli Takım'a Gelen Tepkiler
Askerlerine Cinsel Saldırıda Bulunan Komutana 38 Yıl 70 Ay Hapis Cezası Verildi