Tüm deneyimler, çoklukmuş gibi gözükür. Şekillere takılan, çokluğun içinde kaybolur. Oysa sakinleştiren tek bir şey vardır… Bu bir ormanın içinde bir böcekle randevulaşmaya benzer. Ancak böcek seni gelir bulursa buluşabilirsin. O yüzden çokluğun içerisinde arayarak değil, buluşacağınla, buluşacağın yerde, sakince orada olabilmektir, seni o buluşmaya götürecek olan. Çünkü sadece o gelip seni bulur, sen onu bulamazsın.
Yaradılış tek bir zerre ile tek gibi görünen o zerrenin sonsuz şekilleriyle şekillenirken, çokluğun içerisinde buluşmanın tek bir yolu vardır. İçinde titreşeni bul… İçini bir an olsun fark ettiğinde, buluşmaya davet ettiğin ve seninle buluşmaya davet gönderenle buluşman için ihtiyacın olan habere haberciyi serbest bırakırsın.
O yüzden canlılar ölüme yürümez. Ölüm gelir onları bulur. Bulunmak ve buluşmak isteyen için kişinin kendinde olması çok değerlidir. Kendinden uzağa giden için buluşmak ne mümkün? İçinde olmadığın arabayı yürütmeye çalışmak gibidir. Anahtarı elinde olsa da içinde değilsen hareket edemezsin. Bu hayatın bilgisiyse anahtar, bilgi sana kendini aktaramadığında eylemi başlatamazsın.
Hayatın ritmini duymak Allah'ın nefesini duymak gibidir. Allah'ın ritmi formdan önce gelir. Form açığa çıkıştır. Halbuki ritim, karmaşadan önceki haldir. O kendiliğinden açığa çıkacak olanın kendi ritmini duymaya başladığı andır. Form, dışı özgür bıraktı. Işık özgür kalınca çeşitlilik başladı. Çeşitlilik ile artık ritim duyulmaz oldu. Şimdi ise seyir başladı. Bu nasıl bir şeydir bilebilir miyiz, hayal edebilir miyiz?
Uzun bir süre bir yerde oturup orada olduğunu bildiğin düşünce ile buluşmak için beklemek gibidir.
Ne olduğunu bilmediğini zannettiğin şeyi aslında bilirsin. Ne olduğunu bilmediğin ama orada olduğunu bildiğin ve buluşacağından emin olduğun şey... İşte o Yaradan'ın açığa çıktığı an gibidir. O bizim Tanrı dediğimizin burada kendinde olanı fark etmesi demektir. Hayatın ortaya çıkmasına izin vermesidir. İşte bizim anlayacağımız şekliyle ondan sonra akış onun için başlamıştır.