Veremiyorsan bunu, kendini seyrettiklerinden ayırdığın ve farklı gördüğün için yapamıyorsundur. Hepimizin aynı geminin içinde olduğumuzu, dünyadan beslendiğimizi ve paylaştıkça çoğalacağımızı hatırla...
Kendini sevmeden başkalarını sevmeye çalışanlar, sevginin ne olduğunu anlayamadıkları için tanımlarını da karıştırabilirler.
Böylelikle elbiseyi, eşyayı, kuzu yemeyi ya da filmi 'severim' diyerek tarif ederler. Sevdikleri insanlara da 'hoşlanırım, beğenirim' derler.
İçeriden fışkıran sevginin ateşi ne kadar yansıyorsa o kadar sevgiyi hissedersin. Kucaklamak istersin. Doya doya bakmak istersin. Hayranlığını şükürlerle dillendirirsin...
Sevgiyi içinde hissettikçe, zıtlıkların birbirini tamamladığını ve olanın bir hediye olduğunu fark edersin.
Biz sevgimizi büyütürken varlığımızı ve Allah’a olan inancımızı da büyütürüz. Bu yüzden yeryüzünde 'bir' dediğimiz yaratıcıyı, her birimiz farklı şekillerde anlar, algılar ve hissederiz.
Kâinatımızda her türlü enerjinin alışverişinde bir bedel uygulaması olduğu halde, sadece sevgi için koşul ve karşılık yoktur.
Sevginin frekansı gereği korku ve öfkeyi yutarak yok edebilme gücü vardır. Korku ve öfke ise emerek, sevgiyi tüketebilme özelliğine sahip...
İnsan, hayat deneyimleriyle ve potansiyeliyle, sevgi ışığının geçeceği aktarım borularını kirli tutuyorsa, ışık zannedilen karanlığın bir unsurudur.
Bu konuyu, çok temiz bir kaynak suyunun kirli ve paslı borulardan geçerek akması gibi tezahür edebilirsin aklında... Akışı kirleten öğrenilmişlikler, cahillikler, kaba ve geri realite frekanslarıdır.
Tabii ki isteyen bir çiçeği, bir kelebeği yeniden sevmeye başlayarak, sevgiyle iletişime geçerek perdelerini tekrar açabilir. Her an kirli boruları ve kanalları temizlemek bizzat kendi elimizdedir. Bazen bir kedi, bir köpek, bir kuş ya da saksının içinde açan bir gül kapanan kalbinin tekrar sevgiye açılmasına aracılık edebilir.