Sevgi, insanın yüreğiyle ve derinlikleriyle ilgilidir. Bu dünyada bize en çok lezzet verecek haldir. Biz, yiyip içtiklerimizden, görüp gözettiklerimizden daha fazla sevgiyle beslenmeye ihtiyaç duyarız. Sevginin doğadaki karşılığı sempati yasasıdır. Gezegenlerin ve galaksilerin birbirlerine çekiminde, çiçeklerin, arıları ve kelebekleri davet etmesinde bile sevgi yasası vardır. Hayatın devamlılığı, üreme, itişme, kıskançlık hatta nefret, sevginin ya da sevgisizliğin sonucudur. Yüreğinin derinindeki sonsuzdan bembeyaz bir ışığın kaynayarak göğsünün duvarlarına gelip tırmanmaya çalıştığını düşün. Yaşananları hazmedip sindirebildikçe, özümsedikçe ve kendini geliştirdikçe saydamlaşan kafesinden sevgi tüm berraklığıyla ve ışıltısıyla etrafına yayılır. Yansıdığı her yürekte görebilen için bir kıvılcım çakar. Kaynaktan her birimize sevgi ışığının projeksiyonu bol miktarda yapılsa da gerek yaşanan olayların duyguları sertleştirmesi ve katılaştırması, gerek gelişime ve değişime direnç gösterilmesi ışığın hissedilmesi, görülmesi, yansıması ya da yaşanmasında perdeler oluşturur. Bu sebeple her birimiz kendi gelişmişlik ve şuurlanmışlığımız oranında sevebiliriz. Yani şuurlandıkça daha çok sevebilir, sevdikçe daha çok şuurlanabiliriz. Yaşam deneyimleri bizi geliştirmek, yani sevgiyi içimizde serbest bırakmak içindir.
Şimdi gündelik hayatımızın içinde de sevgi alışverişlerine bir bakalım. Sevgi, genel anlamıyla vermektir. Karşılıksız, beklentisiz ve koşulsuz olanı makbuldür. Bir kır çiçeğinin hiçbir beklentisi olmadan, hiçbir şeyi diğerinden ayırt etmeden, göreviymiş gibi hissederek koşulsuzca kokusunu yayması sevgidendir. Tabii önce o kokuyu kendine alıp kendini beslemek kaydıyla... Sen de insana, doğaya koşulsuzca sevgi veriyor musun bir bak. Veriyorsan, çoğaltarak yola devam. Veremiyorsan, bunu, kendini seyrettiklerinden ayırdığın ve farklı gördüğün için yapamıyorsundur. Hepimizin aynı geminin içinde olduğumuzu, dünya anadan beslendiğimizi ve paylaştıkça çoğalacağımızı hatırla... Kendini sevmeden başkalarını sevmeye çalışanlar, sevginin ne olduğunu anlayamadıkları için tanımlarını da karıştırabilirler. Böylelikle elbiseyi, eşyayı, kuzu yemeyi ya da filmi “severim” diyerek tarif ederler. Sevdikleri insanlara da “hoşlanırım, beğenirim” derler.
İçeriden fışkıran sevginin ateşi ne kadar yansıyorsa o kadar sevgiyi hissedersin. Kucaklamak istersin. Doya doya bakmak istersin. Hayranlığını şükürlerle dillendirmek istersin... Sevgiyi içinde hissettikçe, zıtlıkların birbirini tamamlamak, olumsuz davranışların bir görev ve olanın bir hediye olduğunu fark edersin. Biz sevgimizi büyütürken varlığımızı ve Allah’a olan inancımızı da büyütürüz. Bu yüzden yeryüzünde “bir” dediğimiz yaratıcıyı, her birimiz farklı şekillerde anlar, algılar ve hissederiz. Kâinatımızda her türlü enerjinin alışverişinde bir bedel uygulaması olduğu halde, sadece sevgi için koşul ve karşılık yoktur.
Sevginin frekansı gereği korku ve öfkeyi yutarak yok edebilme gücü vardır. Korku ve öfke ise emerek, sevgiyi tüketebilme özelliğine sahip... İnsan, hayat deneyimleriyle ve potansiyeliyle, sevgi ışığının geçeceği aktarım borularını kirli tutuyorsa, ışık zannederek akıtılan, karanlığın bir unsurudur. Bu konuyu, çok temiz bir kaynak suyunun kirli ve paslı borulardan geçerek akması gibi tezahür edebilirsin aklında... Akışı kirleten öğrenilmişlikler, cahillikler, kaba ve geri realite frekanslarıdır. Tabii ki isteyen bir çiçeği, bir kelebeği dahi yeniden sevmeye başlayarak, sevgiyle iletişime geçerek perdelerini tekrar açabilir. Her an kirli boruları ve kanalları temizlemek bizzat kendi elimizdedir. Bazen bir kedi, bir köpek, bir kuş ya da saksının içinde açan bir gül kapanan kalbinin tekrar sevgiye açılmasına aracılık edebilir. Tüm gülücükler ve kahkahalar kalbini açarak, tekrar sevebilmen içindir. Öyleyse gülümse hayata, kendine ve tüm organlarına. Göreceksin ki sen kalbine gülümsedikçe kalbin de sana ve etrafındakilere gülümseyecektir, gülümsetecektir. Hayat içindeki birçok davranışını, sevilmeye olan ihtiyaçların belirledi.
Özellikle dışarıdan onaylanmak isteyen, daha başarılı, daha gözde, aranan ve gıptayla bakılan biri olmak isteyen tarafının arkasında da aynı mekanizma var. Başarılı sporcuların, sanatçıların ve sahne sanatlarındaki bol alkışın perde arkasında sevilerek onaylanma ihtiyacı vardır. Fakat her birimiz için kıymetli olan önce kendimizi sevebilmek, sevgimizden ve sevildiğimizden emin olabilmektir. Sevgi titreşimlerinin yükselip merhametin gelişerek senden yansıyanları kucaklaması şefkatle olur. Gecenin tüm yeryüzünü örtmesi gibi şefkat de odağındakileri sevgiyle kucaklar. Hiçbir canlıyı, cansızı, karmaşayı ya da akışı dışlamadan tamamen kucaklayarak içine alır. Şefkatte realite, varlık ve insan ayrımı gözetilmez. Tarafsızca ve duygusallığa izin verilmeden, hakkıyla, sevgi yağmurları tüm toprağa serpilir. Hem de doğayla ve ilahi yasalarla uyumlu şekilde... Her insanın kendi seçtiği ve ihtiyacı olan kadere saygı duyarak, yardıma hazır fakat ne acıyarak ne de kendinden aşağı görerek yardım elini uzatan el şefkatin elidir. Yumuşacıktır... Sana senden yakındır... Veren ve alanın birliğini içerir. Şefkatli bir elden bir şey alırken kendini, veren sanırsın. Lütuf alırken lütfeden gibi hissedersin. Sevgi ve şefkatle besleyip beslenmek nasibimiz olsun.