Umut Nur Sungur Yazio: Sanatçı Olmak için Istırap Çekmek Gerekli midir?

Büyük sanat eserleri üretebilmek için ıstırap çekmenin gerekli olduğu yanıltıcı bir efsanedir. Ancak bu, sanatın, acı veren deneyimleri ifade etmeye yardımcı olamayacağı anlamına gelmez.

Tarih boyunca ve günümüzde birçok ünlü sanatçı; Van Gogh, Claude Monet, Warhol, Robin Williams, Emily Dickenson gibi, ruh sağlığı sorunlarıyla boğuşmuş ve bazıları bu mücadele sonunda hayatlarını kaybetmiştir.

Eserlerine hayran olduğumuz bu sanatçıların birçoğu yaşamları boyunca depresyon, kaygı ve duygu durum bozuklukları (manik ve depresif ataklar gibi) yaşamışlardır. Ancak, sanıyorum, dönem dönem yaşadıkları bu ruhsal sıkıntı ve çılgınlıklardan kaçış-çıkış yolları sanat olmuş ve günümüzde hala başyapıt olarak görülen, hayranlıkla baktığımız sanat eserleri oluşturmuşlardır. 

Peki acaba bu kişiler ruhsal sağlıkları pek dengeli olmadıkları için mi büyük sanatçılardı ya da daha yaratıcıydılar? Yani Aristo’nun dediği gibi dehanın içinde hep biraz delilik var mı? Yoksa onlar bu sıkıntılarının onları sanatlarını yapmaktan alıkoymasına izin vermedikleri için mi bu kadar başarılıydılar?

Bu noktada şunu da belirtmek isterim ki yapılan bazı çalışmalar, genel kanının aksine, ruh sağlığı sorunlarının yaratıcılığın azalmasına da neden olabildiğini göstermektedir.

Sanatı temel bir iletişim biçimi olarak düşünürsek, sanatçıların ürettiklerini ruhsal sıkıntılara bir tepki olarak değil de, bir rahatlama biçimi olarak düşünebilir miyiz, ne dersiniz? Yani başka bir deyişle sanat üretimi bir tahliye vanası görevi görüyor olabilir mi?

Sanatçılar yaptıkları resimler, müzikler aracılığıyla fiziksel acılarını ve duygusal ıstıraplarını ifade edebilir, hatta sanatın iyileştirici gücünün farkındalığı ile kendilerini yaratıcı yollarla ifade ederek teselli bulup, ıstıraplarıyla baş etmeye çalışıyor olabilirler.

Sanat onların acılarında “anlam” bulmalarına ve “kabul” etmelerine yardımcı olabilir. Zihinleri onlara oyun oynadığında, yetenekleri ve yaşam hakkında onları olumsuz düşüncelere sürüklediğinde bir çıkış olarak gördükleri sanattan ve sanatın terapötik gücünden yararlanmış olabilirler. Bu parlak-yaratıcı zihinlerin sanata çok katkıları olmuştur.

Ancak sanatın, sadece acıdan ibaret olduğunu ya da beslendiğini düşünmek diğer duyguları göz ardı etmek, önemsememek olacaktır. Bir sanatçı eğer yoğun ruhsal sıkıntı yaşıyorsa, sanatsal üretimi bu duyguların fiziksel tezahürü ve ifadesi olacaktır.

Elbette tek değerli duygu acı değildir. Sanat, bir dizi farklı duygusal durumdan üretilebilir: mutluluk, kafa karışıklığı, merak, öfke, aşk... Yani, bir sanatçı eğer olumlu duygular yaşıyorsa, o zaman da bunları sanat yoluyla ifade edecektir.

“Bu sanatçıların ruh sağlığı sorunları olmasa bu eserleri yapabilirler miydi?” sorusu sanatçıların büyüklüklerinin, yeteneklerinin ve acılarının görmezden gelinmesidir. Onların büyüklükleri ve eserlerinin değeri, yaşadıkları olumsuz deneyim ve duygularını, okuyucuları/izleyicileriyle bağ kurabilmelerini sağlayacak şekilde ifade edebilme becerilerinde yatmaktadır.

Sanırım kısaca söyleyebilirim ki sanatçılar, çektikleri acı yüzünden değil, çektikleri acılara rağmen sanat yapabilmektedirler.

Ruh sağlığı sorunu olduğu belirtilen sanatçılardan biri Vincent van Gogh'dur.

Café Terrace, Van Gogh 1888

Post-empresyonist ressam Van Gogh, kısa yaşamı boyunca 2000’den fazla sanat eseri üretmiştir. Yoksulluk, anksiyete ve depresyondan muzdaripti.

Empresyonist sanatçı Edgar Degas, stüdyosunda saklanıp yalnızca geceleri Paris sokaklarında yürümek için ortaya çıkan, huysuz, sinirli, acımasız mizah anlayışı nedeniyle insanları kendinden uzaklaştıran biri olarak biliniyordu.

Dancers at Rehearsal, Edvard Dega 1877

Bu kadar huysuz bir adamın dansçılar, şarkıcılar ve yarışlarda eğlenen insanların bu kadar güzel resimlerini yapmış olması herkese şaşırtıcı geliyordu.

Norveçli sanatçı Edvard Munch, endişe ve halüsinasyonlardan muzdaripti.

Anxiety, Edvard Munch, 1894

Alkolle birleşen kaygısı şiddetli hale geldi ve halüsinasyonlar ve zulüm duyguları yaşadı.

Amerikalı soyut dışavurumcu ressam Mark Rothko, depresyon nöbetleri geçirdi.

No:12, Mark Rothko, 1951

Çok sinirli, zayıf, ve huzursuz bir insan olarak bilinirdi. Sanat severler bir müzede büyük ölçekli bir Rothko tablosunu görmenin kaçırılmaması gereken neredeyse mistik ve meditatif bir deneyim olduğunu belirtiyorlar.

Goya'nın işitme kaybına ve görmeye ek olarak beyin ve denge sorunlarına da neden olan bir hastalık olan Susac Sendromundan muzdarip olduğu öne sürülmektedir.

Witches in the Air, Francisco de Goya 1797

Ressamın hastalığının en kritik döneminde halüsinasyon ve deliryum atakları da sık görülüyordu. Eserlerinde insan melankolisinin ciddiyetini, insanların çektiği acıların gittikçe yaygınlaştığını gösteren resimlerle tasvir etti.

Birçok kişi, Michelangelo'nun depresyon ve anksiyete sorunu yaşadığını hatta bazıları ek olarak Otizmden muzdarip olduğunu düşünüyor.

Hand of god and Adem, Michelangelo, 1511

Bazı sanat tarihçileri obsesif-kompulsif bozukluğu olduğunu iddia etmişlerdir. Çalışmak için günlerce kendini dünyadan uzak tuttuğu, yemek yemeyi, yıkanmayı ya da kıyafet değiştirmeyi unuttuğu belirtilir.

Frida Kahlo da depresyon teşhisi konulan sanatçılardandır.

Little Deer, Frida Kahlo , 1946

Yaşamı boyunca yaşadığı 2 majör depresyon atağı, intihar girişimi ve sonlandırmak zorunda kaldığı hamileliklerinin acısı ve kalp acıları eserlerine yansımıştır.

Georgia O’Keeffe çalkantılı ilişkisinde depresyonuna eşlik eden kaygı bozukluğu ile mücadele ederken yaklaşık bir yıl resim yapmayı bıraktı.

Shell No.2 , Georgia O’Keeffe, 1928

Evet, sanatçılar da hepimiz gibi bazen neşe bulmakta zorlanırlar ancak sanat, dünyayı daha aydınlık, daha anlamlı ve keyifli bir yer yapabilir.

Web

Instagram

Popüler İçerikler

Yalı Çapkını Hayranları Ferit'i Görmek İçin Tekneyle Sete Gitti!
Yeşilçam'ın Güzellik Abidesi Oyuncuları Genç Halleriyle Günümüzde Yaşasaydı Nasıl Görünürlerdi?
Kızılcık Şerbeti Umut'un En Başından Beri "Umutsuz Vaka" Olduğunu Anlatan Enfes Flood
YORUMLAR
16.05.2021

Sonunda sanatçılara atfedilen delilik mitine kapılmadan yazılmış bir metin görebildim. Yüksek lisans tez konumu hazırlarken sanatsal yaratıcılıkla akıl hastalıkları arasında doğrudan bağlantı kuran ve genel kabul gören herhangi bir çalışma bulamadım bunu iddia eden tüm çalışmalar sonraki çalışmalarla reddedilmişti. Rollo May'in dediği gibi “Nörozlu bir sanatçıyı psikanalizle tedavi edersek artık yaratmayacak mı? Yüceltme ile ima edildiği gibi dürtünün aktarılıp yer değiştirmesi yolu ile yaratıyorsak, yani yaratıcılık bir şeyi yaratmanın yan ürünü ise, yaratıcılık sahte bir değer almaz mı?”

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ