Sanat onların acılarında “anlam” bulmalarına ve “kabul” etmelerine yardımcı olabilir. Zihinleri onlara oyun oynadığında, yetenekleri ve yaşam hakkında onları olumsuz düşüncelere sürüklediğinde bir çıkış olarak gördükleri sanattan ve sanatın terapötik gücünden yararlanmış olabilirler. Bu parlak-yaratıcı zihinlerin sanata çok katkıları olmuştur.
Ancak sanatın, sadece acıdan ibaret olduğunu ya da beslendiğini düşünmek diğer duyguları göz ardı etmek, önemsememek olacaktır. Bir sanatçı eğer yoğun ruhsal sıkıntı yaşıyorsa, sanatsal üretimi bu duyguların fiziksel tezahürü ve ifadesi olacaktır.
Elbette tek değerli duygu acı değildir. Sanat, bir dizi farklı duygusal durumdan üretilebilir: mutluluk, kafa karışıklığı, merak, öfke, aşk... Yani, bir sanatçı eğer olumlu duygular yaşıyorsa, o zaman da bunları sanat yoluyla ifade edecektir.
“Bu sanatçıların ruh sağlığı sorunları olmasa bu eserleri yapabilirler miydi?” sorusu sanatçıların büyüklüklerinin, yeteneklerinin ve acılarının görmezden gelinmesidir. Onların büyüklükleri ve eserlerinin değeri, yaşadıkları olumsuz deneyim ve duygularını, okuyucuları/izleyicileriyle bağ kurabilmelerini sağlayacak şekilde ifade edebilme becerilerinde yatmaktadır.
Sanırım kısaca söyleyebilirim ki sanatçılar, çektikleri acı yüzünden değil, çektikleri acılara rağmen sanat yapabilmektedirler.
Sonunda sanatçılara atfedilen delilik mitine kapılmadan yazılmış bir metin görebildim. Yüksek lisans tez konumu hazırlarken sanatsal yaratıcılıkla akıl hastalıkları arasında doğrudan bağlantı kuran ve genel kabul gören herhangi bir çalışma bulamadım bunu iddia eden tüm çalışmalar sonraki çalışmalarla reddedilmişti. Rollo May'in dediği gibi “Nörozlu bir sanatçıyı psikanalizle tedavi edersek artık yaratmayacak mı? Yüceltme ile ima edildiği gibi dürtünün aktarılıp yer değiştirmesi yolu ile yaratıyorsak, yani yaratıcılık bir şeyi yaratmanın yan ürünü ise, yaratıcılık sahte bir değer almaz mı?”