Umut Nur Sungur Yazio: Güzellik Görende mi, Görünende mi, Yoksa Her İkisinde midir?

Hayatın tüm alanlarında insanın güzeli arama çabası yok mudur sizce de? Örneğin mimaride... Her ne kadar temel amaç ve işlev, barınma olsa da süslemeye yönelik çeşit çeşit mimari tarz ve stiller görürüz etrafımızda. Peki, ama neden? Güzellik bizi saniyeler içinde zamanın durduğu ve dünya ile bir olduğumuz bir yere götürür. Yaşadığımızı hissettirir. Bize ilham verir ve bizi daha iyi olmaya, daha iyisini yapmaya iter. 

Bir gül, gün batımı, gökyüzündeki yıldızlar, dalgaların kıyıya vuran sesi, yeni kesilmiş çimen kokusu ne kadar güzeldir. Sağlıklı, gür, yeşil bir ağaç güzeldir. Peki, bükülmüş, eğri büğrü gövdesi olan bir ağaç güzel midir? Bu gövdede de belirli

bir güzellik ve bu güzellikle birlikte bir yaşanmışlık yok mudur sizce? Ya da resim sanatından yola çıkarsak Rönesans dönemindeki güzellik anlayışına baktığımızda soluk tenli, küçük göğüslü kadınlar “güzel”dir.

Hepimizin bildiği bir söz vardır; “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.” Bilgi, davranış, zevk dediğmiz şeyler aynı kalmazlar.

“Venüs’ün Doğuşu” 1486 - Sandro Botticelli

“Güzel” kavramı da zamana, yere, siyasi çalkantılara, teknolojik gelişmelere, dine, ekonomiye, yaşam biçimindeki değişime, bakış açılarındaki esnemeye, tercihlere, geleneklere, değerlere ve kültüre göre değişiklik göstermiştir. Belki de bu nedenle, günümüzde Empresyonizmin en iyi örneklerini ürettikleri düşünülen Monet ve Cezanne’nın asırlık sanat eserleri, yapıldıkları 19. yüzyılda, o dönemdeki eleştirmenlerce “yarı bitmiş eskizler” olarak yorumlanmıştır. Peki 1960'larda rock'n roll müziğine bir neslin verdiği olumsuz tepki o dönemdeki değerlerle bu müzik tarzının yansıttığı değerlerin farklı olmasından kaynaklanıyor olabilir mi?

Peki güzel/güzellik nedir? Edebiyat Sözlüğü’nde güzellik hoşumuza giden ve bizde hayranlık duygusu uyandıran şekil, renk veya ölçülerin oluşturduğu uyumlu bütün olarak tanımlamış. Ancak çoğumuz soyut bir kavram olan güzelliğin bundan daha fazlası olduğunu düşünebiliriz. Peki, evrensel bir güzellik tanımı var mıdır? Sanırım bazı şeylere bakmanın daha hoş olduğu konusunda hemfikiriz. Diğer yandan simetriyi de severiz. Ancak bazen, bazı şeyleri nesnel ölçütlerden bağımsız olarak, bizde uyandırdığı duygu ya da algılayışımız nedeniyle de güzel bulabiliriz. Açıkçası güzellik tanımlanması hiç de kolay olmayan bir kavram.

Hadi gelin birlikte geçmişe yolculuğa çıkalım.

“Disk Atan Atlet” - Myron

Güzellik kavramı antik Yunan'dan, özellikle de 'kalos' kelimesinden gelir. Kalos kelimesi yalnızca makul derecede güzel şeylerin tanımları için değil, aynı zamanda ahlaki açıdan takdire şayan karakter ve davranış, asil doğum, yüksek sosyal statü ve teknik olarak yararlı şeyler için de kullanılıyormuş. Kavram eski Yunanistan'dan gelse de yıllar içinde çok değişmiş ve farklı çağlarda filozoflar güzelliğe farklı tanımlar getirmiş. İlk Çağ ve Orta Çağ düşüncesinde güzellik metafiziksel bağlamda ele alınmış, doğada ve dış dünyada var olan, insandan bağımsız nesnel bir nitelik olarak kabul edilmiş. 18. yüzyılda Eugene Delacroix güzeli, belli bir akıl yürütme ile değil, dolaysız bir sezişle hissedilen, insana beğeni ve haz duygusu veren olarak tanımlamış. 

David Hume, güzelliğin öznel olduğunu, bir duygu meselesi olduğunu savunmuş. “Güzellik, nesneye bakan kişinin zihnindedir ve bir gözlemci için güzel olan bir başkası için öyle olmayabilir” demiş. 19. yüzyılda Alman filozof Hegel güzelliği, tabiatın kendisinin bütünündeki Mutlak Ruhun görüntüsü olarak tanımlamış. Immanuel Kant güzelliğin subjektifliğine vurgu yapmış, ancak onun sadece duyumsama ile ilgili değil kişinin güzel ve çirkin ile ilgili yargılarının sonucu olduğunu ortaya koymuş. Yazar Margaret Wolf Hungerford güzelin bakılana değil bakana göre belirlendiğini (“beauty is

in the eye of beholder”) yani, öznel olduğunu ifade etmiş.

20. yüzyılda ise çok sayıda sanatçı, filozof güzelliği reddetmiş ve sanat gerçekliği ve güzelliği ifade etme rolünden uzaklaşmış.

“Çığlık” 1893- Edvard Munch

Örneğin Picasso ve Munch’ü ele alırsak, onlar sanatlarında geleneksel güzellik standartlarına karşı duruş sergilemişlerdir.

Marchel Duchamp, fikrin, sanat eserinin görünümünden daha önemli olabileceği teorisini ortaya atmış ve kavramsal sanat hareketi, fikri, yapıtın en önemli yönü olarak kabul etmiştir.

“Çeşme” 1917 – Marcel Duchamp

Sanat, felsefi bir yaklaşıma dönüşüp, izleyiciyi kendisine empoze edilen geleneksel değerlere karşı uyandırmayı hedeflemiştir. Peki 21. yüzyıla geldiğimizde sanat ve güzellik kavramı bağlamında hangi kavşaktayız sizce?

Tüm bu görüşlerin doğrultusunda “güzel”in bazı filozoflar için içerikte, bazıları için formda, bazıları biçimde ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Bununla birlikte, bazı kültürel güzellik standartların olduğunu da söyleyebiliriz. Peki ya medyanın bize pompaladığı güzellik algısı… Kültürümüz,  ailemiz, sosyal çevremiz aracılığıyla edindiğimiz inançlar, dünya görüşümüz, bilgimiz ve ahlaki değerlerimiz kimi/neyi güzel bulup bulmadığımızı etkileyebilir. Bazı nesnelerin bizim için daha çekici olması sadece o nesnenin fiziksel özelliklerinden kaynaklanmayabilir. Öznenin tavrı ve anlayışı da güzelliğin belirlenmesinde etkili olabilir. Ya da içimizde tetiklenen duygular, belki, bu nesne ile ilişkilendirdiğimiz önemli geçmiş deneyimlerin sonucu olabilir. Bu durumda bu nesneleri gördüğümüzde, eski duyguları yeniden yaşayabiliriz.

Mesela çocukken hayatımızı olumlu ya da olumsuz etkileyen deneyimlere benzer özelliklere sahip nesne veya insanlarla karşılaştığımızda farkında olmadan onlardan hoşlanma/hoşlanmama eğiliminde olabiliriz.

“Anna Pavlova” 1911 – John Lavery

Bu bağlamda sanırım güzelliğin hem öznel hem de nesnel bir kısmı var ve güzellik anlayışımız, genetik, kültürel ve nesnel faktörlerin bir karışımı diyebiliriz

Güzellik sıklıkla sanatla ilişkilendirilir. Sanat, bir fikri veya duyguyu ifade etmenin veya başka bir dünya hakkında farklı bir bakış açısı yaratmanın bir yoludur. Elbette, sanatta 'geleneksel olarak' güzel olarak görülen güzellik standartları vardır. Resim, heykel, kitap, tiyatro, sinema, veya performans gibi bir sanat eserini görmeye giderken, 'güzel' bir nesneyle karşılaşma beklentisi vardır. Ancak sanat güzel şeyler hakkında veya güzel şeyler için yapılabileceği gibi sevimli ya da şirin olmayan eserler de güzel olarak tanımlanabilir. Aynen kurumuş bir ağaçta veya acı ve ıstırapta güzellik bulduğumuz gibi. Örneğin savaş, güzel bir olay değildir. Yaşlı, yüzü buruşmuş bir kadının da güzel olduğu söylenemez.

Fakat, Picasso'nun " Guernica "sı, Dürer'in " Yaşlı Kadın Portresi " ne çirkin diyebilir miyiz? Sanatçı, eserine konu olarak çirkini de almış olsa, çirkini güzel bir biçimde ifade edebilir.

”Altın Keseli Yaşlı Kadın” 1507 - Albrecht Durer

Bir şeyin güzel olması, herkes tarafından beğenilmesi gerektiği anlamına gelmediği gibi bir kişinin bir şeyi beğenmesi de onu herkesin gözünde güzel yapmaz. Beğeniler arasında makul bir yelpazede farklılıklar olabileceğini kabul ediyor görünsek de galiba bizlerin bazı estetik ilkeleri var, ne dersiniz?  Bir şeyin güzel olup olmadığı konusunda aynı fikirde olmayabiliriz. Ancak birinin güzel bulduğu şeyi neden güzel algıladığını görmeye ve anlamaya çalışabiliriz.

Belki de bugün dünyada daha çok ihtiyaç duyduğumuz şey sadece daha fazla güzellik bulma ihtiyacıdır.

Web

Instagram

Popüler İçerikler

Türkiye'ye Gelir mi? Suudi Arabistan'da Forma Giyen Cristiano Ronaldo'dan Değişim Kararı
Galatasaray'ın Yıldızı Osimhen İçin Fenerbahçe Napoli ile Temasa Geçti
"Bana Bilmediğim Bir Şey Söyle" Akımına Gelen Tıkanan Muhabbeti Açmalık Bilgiler