Umut Kısa Yazio: Türkü Yine O Türkü, Sazlarda Tel Değişti…

En son yazdığım yazı “Siz de ‘Bunu Fazla Büyütmeyin, Olur Böyle Şeyler’ der miydiniz?” üzerine çok fazla yorum geldi. Ben de bunun üzerine değişimi anlatmak için bir yazı yazmak istedim. Çünkü Michel Foucault bir şeyi değiştirmenin ya da ikna etmenin en iyi yolunun kaynağa inmek yani tarihi sürecine bakmak olduğunu ifade eder.

Hepimiz bu toprakların yüzlerce yıldır demokratik süreçlerle yönetilmediğini az çok biliriz. 90’ların sonunda Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okurken çok sevdiğim ve değer verdiğim ama dini inançları nedeniyle istedikleri üniversitede okuyamayan insanlara şahit oldum. Bunun için eylemlere katıldığımı bile bilirim. Çünkü özgürlük benim içimde var ve bunu değiştirmeye çalışan herkes benim gözümde faşizan bir görüntüye bürünür. Her faşizan durum da bende isyanla sonuçlanıyor.

Çocukluğumu yaşadığım yılların demokratik olmadığına inanıyorum ancak bununla beraber yine de bazı negatif değişimler de yavaş yavaş bugün bile gerçekleşiyor. Eğer bir yazıda bunu hatırlatabilirsem belki daha hızlı bir farkındalık oluşabilir.

Benim için 80’lerin her zaman eleştirilecek çok şeyi vardır. Örneğin askeri vesayet ya da Kürtçe şarkıların yasak olması, kıyafete göre insanların yargılanması gibi. Tüm bu yasaklara hayatım boyunca karşı olacağıma inanıyorum. Ancak önce size Neyzen Tevfik’in bir dizesini sunmak istiyorum.

Türkü yine o türkü, sazlarda tel değişti,

Yumruk yine o yumruk, bir varsa el değişti!

İktidar denilen şey tüm umutları kendi bünyesinde topladığında iktidar olabiliyor ve özellikle önemli değişimler; aşırı baskıların olduğu, ekonomik koşulların kötüleştiği dönemlerde ortaya çıkıyor. Bu durum yeni bir başlangıç yaratsa da bu umutların süresi yönetenlerin kendilerine yapılan muhalefete ne kadar dayandıkları ile ilişkili. Ak Parti tam olarak böyle bir dönemde özgürlük vaadiyle geldi ve hepimizin buna ihtiyacı vardı. Ama işler bugün belli açılardan çok daha kötü bir hâle gelmiş olabilir.

Size bir örnek vereyim.

Aşağıdaki video Levent Kırca’nın “Olacak O Kadar” programından. O zaman Özer Çiller hakkında yapılan bu videoda hırsızlık, yolsuzluk, aşağılama ya da hakaret bile var olarak değerlendirilebilir. Peki bu videoyu bugün üst düzey bir siyasetçinin eşi hakkında yapıp yayınlamış olsaydınız ne olurdu?

Elbette hakareti doğru bulmuyorum ama mizah ölçüyü kaçırsa da sizin neye ve nasıl tepki verdiğiniz çok önemli. Toplumda önemli itibara sahip olmuş insanlar hakkında mizah yapılabilmesi önemli biz özgürlük belirtisidir.

Levent Kırca Jet Ski

Bugün otokratik kabul edilen birçok ülkede bile devlet başkanı karikatürle ya da mizahla birçok şekilde temsil edilebiliyor ve bu görseller hakkında bırakın itirazı dava bile açılmıyor. Tony Blair’in köpek olduğu bu karikatür de ilginç örneklerden biri ve kendisinin bu karikatüre dava açmadığına eminim.

Eğer bugün idam gibi tarih öncesinden kalmış konuları konuşuyorsak üzücü bir yere doğru ilerlediğimizi düşünüyorum. Hükümetler sürelerini bence daha baskıcı kurallar ya da eski gelişimleri yeniden hortlatarak ortaya çıkarmaya çalışıyorlarsa önemli sıkıntılar baş gösterebilir.

Demokratikleşme ve ifade özgürlüğü için atılacak adımlar o kadar basit ve o kadar göz önünde ki neden çoğu insanın ve oy sahibinin görmekte zorlandığını anlayamıyorum. Üstelik bunu muhalefetin muhafazakâr bir toplumda ortaya koyduğuna inanmıyorum.  

Hepimiz hemen bir rüya görsek hükümetin yönetimi değişse ya da yeni biri çıksa ve acilen Türkiye’de aşağıdakilerin değiştiğini görsek ne güzel olmaz mıydı?

- Hukuk sistemini siyasetin tamamen dışına çıkarıp bağımsız ve yönetilmeyen bir yapı hâline getirmek ve tüm üst mahkemelerin yöneticilerinin sadece ve sadece hukuk sisteminde olan insanların oylarına bırakmak

- Düşünce özgürlüğünü engelleyen yasaları devre dışı bırakarak eyleme dönüşmeyen her şeyi yasal hâle getirmek ve bu konuda ceza almış gazeteci, yazar, siyasetçi veya her kimse serbest bırakmak

- Doğuştan kazanılan her özelliğin (ırk, cinsiyet, dil vb) saygı duyulan ve kutlanılan bir hâle getirilmesi için gerekli adımları atmak, eğitimleri vermek

- Herkesi kendi dinini yaşamaya ya da dinsiz olma hakkı konusunda teşvik eden ya da engelleyen politikalardan tamamen uzaklaşmak, dinin sadece kişinin kendiyle ilgili olması ve hiçbir hakkına zarar vermemesi ya da fayda yaratmaması

- Kimsenin cinsel tercihine müdahale etmemek ve kendi cinsel tercihlerini yaşamasına ya da açıklamasına engel olmamak, özendirici olur korkusuyla hayatlarını sınırlamamak

- Herhangi birinin bedensel bütünlüğüne oluşabilecek zararı en ağır şekilde cezalandırmak (bir yumruk ya da taciz gibi)

- Devleti yönetenlerin özel bir konumda olmadığı, yüzlerce araç konvoyu ile trafiklerin durdurulmadığı bir hizmet anlayışına geçirmek, marketlerde sıra bekleyen siyasetçileri görmek.

Bu ülkede, gerçekten ne olduğunu anladığında ve diyalog ile iletişim kurulduğunda bu maddeleri anlamayacak ya da karşı çıkacak biri olduğuna ben inanmıyorum. Öyle olsaydı bu özelliklerin olduğu ülkelere göç

etmek isteyen milyonlarca insan olur muydu?

Türkiye’yi, Türkçe’yi, Türk Lirası’nı, kültürümüzü ve varlıklarımızı değerli yapan şey onları korumamız değildir. Onları korunmaya ihtiyaç duymayacak hâle getirmektir. Birçok ekonomist bunların ekonomik nedenli olduğuna inanır ama ben buna inanmıyorum.

Bir Amerika ziyaretinde Turgut Özal ve Ufuk Güldemir konuşuyorlar. Turgut Özal, Güldemir’e Amerika’nın zenginliği üzerine şu yorumu yapıyor.

“Şu zenginliğe bak, herkesin evi ve önünde de üç arabası var. Bu ülkede demokrasi olmasın da nerede olsun?”

Ufuk Güldemir ise “Sakın bu zenginlik demokrasi olduğu için olmasın?” diye cevap veriyor.

İfade özgürlüğü, demokrasi, hukukun üstünlüğü sizce zenginliğin sebebi mi yoksa zenginlik mi onların kaynağı?

Ne dersiniz?

Popüler İçerikler

İstanbul Bağcılar ve Ataşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Okullarda Yılbaşı Kutlamasını Yasakladı!
151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı
Berfu ve Eser Yenenler'in 3. Kez O Ses Yılbaşı'na Katılmaları Tepki Topladı