Umut Kısa Yazio: Sorumsuzluğun Bedeli

Geçtiğimiz hafta Giresun’da menfezin çökmesi sonucu bir jandarma aracının içerisindeki 6 kişinin menfeze düştükleri haberi verildi.

Üçünün cesedi bulunmuştu. Diğerleri de halen aranmaya devam ediyordu.

Bu olayı ilk duyduğumda şunu düşündüm.

Bu olay bir özel şirketin çalışanlarının başına gelseydi, menfezdeki tehlike daha önceden bir işçi tarafından görülmüş ve bildirilmiş olsaydı ve buna rağmen işveren hiçbir şey yapmamış olsaydı muhtemelen işveren sorumlusu ya da şirketin en tepesindeki kişi çoktan gözaltına alınmış olurdu.

Peki jandarmalar kimin çalışanlarıydı?

Devletin.

Ya bildirildiği halde görmezden gelen ve menfezdeki kusuru düzeltmeyen kimdi?

Yine devlet.

Devlet bir işveren mi?

Kesinlikle evet!

Devlet dediğimiz kurumun işveren olarak iş yeri güvenliğinden sorumlu olması ve bunu bazı temsilciler aracılığı ile yapması gerekmiyor mu?

Özel sektörün iş güvenliği kurallarına uygun davranması konusunda tüm benliğiyle savaşan, kanunlar çıkaran devlet, neden kendi ihmallerinde sorumluların peşine yeterince düşmüyor?

Birkaç yıl önce bir şirketin yönetimiyle çalışırken her birine en büyük korkularının ne olduğunu sormuştum. Aralarından bir operasyon yöneticisi şantiye şefiyken yaşadığı sorunu anlatmıştı:

Bir işçi, merdivenden düşmesi sonrası beyin travması yaşamıştı.

Aynı gün jandarma şehir dışındaki tesislerdeki lojmanlara ulaşarak şantiye şefini (anlatan kişiyi) tutuklamış ve mahkemeye kadar 10 gün boyunca gözetim altında tutmuştu. Mahkeme sonrasında hükmün açıklanması geriye bırakıldığından sonraki beş yıl boyunca en küçük başka bir ceza alsa yeniden uzun süre hapis yatmaktan korkuyordu.

Hayattaki en büyük korkusu kendi özgürlüğüydü.

İşçilerin sorumluluğunu omzunda taşımamak için işi bile bırakmayı düşünmüştü ama ekonomik durumu buna müsaade etmemişti.

O kadar korkuyordu ki gerektiğinde işçinin merdivene çıkmasına neredeyse izin vermeyip kendisi “Dur ben çıkarım.” diyecekti. Yaşadıkları korkusunu biraz irrasyonel düzeye çıkarmıştı.

Korku irrasyonel olsa da faydası şuydu: Her ne olursa olsun işçinin güvenliğini düşünmediği bir karar alamazdı.

Peki, devlet bir işveren olarak bu özeni gösteriyor mu?

Mesela bir kadın karakola başvuru yapıp korunmadığında ve sonra başına bir şey geldiğinde korumayan sorumlular nasıl bir bedel ödüyorlar? Bir köprü çöktüğünde, onay verilmiş bir menfez yıkıldığında neler oluyor? 

Fazla korkunun iyi bir şey olduğunu söylemiyorum ama bence devlette hizmet edenlerin de buna benzer bir korkuyu hissederek o zor duruma düşen kadını korumayı, o menfezi yapmayı, o tren raylarını önceden iyi kontrol etmeyi birinci öncelik haline getirmeleri gerekmez mi?

Devlet, çıkardığı kanunları kendi kurumlarında uygulamakta neden bu kadar isteksiz davranıyor?

Mesela şu ana kadar Kişisel Verileri Koruma Kanunu kapsamında ceza alan bir devlet kurumu ya da görevlisi var mı? Devlet kurumlarında hiç mi veri kaybı olmuyor?

Ya da toplu SMS/E-Posta gönderdiği için ceza almış bir Siyasi Parti.

Yeni bir hastane ya da okul kurulacağı zaman en yeni ve en modern teknolojileri zorunlu tutan bakanlıklar neden mesele devlet okullarına ya da hastanelerine gelince aynı standardı uygulamıyor?

Engelli girişleri tamamlanmadan onay alıp açılması mümkün olmayan özel kurumlar varken, devletin tüm okullarında okul müdürünün tüm heybetiyle yükseleceği yüksek ve bir engelli için aşılması imkânsız bir merdiven var.

Yoksa engelli öğrenciler sadece özel okullara mı gidiyor?

Bence bunun en önemli sebebi makro düzeyde siyasi problemlerle o kadar odaklanmış durumdayız ki halkı birebir etkileyen ve vatandaş ile devlet ilişkisini mikro düzeyde temsil eden ilişkileri gözden kaçırıyoruz.

Talep etmeyi bırakıyoruz çünkü değişeceğine inanmıyoruz. Ya da devleti öyle bir konuma koymuşuz ki aslında hizmet eden olduğunu unutup Orta Çağdaki KRAL hüviyetine büründürüyoruz.

Devlet vatandaşına hizmet için vardır, vatandaş devletine boyun eğsin diye değil!

Toplumsal sözleşme üyelerinin bütünlüğü, refahı ve iyi hâli için tüm üyeler tarafından kapalı bir şekilde kabul edilir.

Benim devletimle yaptığım toplumsal sözleşmede adaletin yazılı olduğuna inanıyorum.

Ve bir an önce menfez çöktüğü için 5 askerimizi ve 1 iş makinesi operatörünü kimin ihmali nedeniyle kaybettiğimizin bulunmasını istiyorum. Eğer bulunursa geleceğin gözüme daha güvenli görüneceğine inanıyorum.

Her birimizin yaptığımız işin sorumluluk bilincinde olarak tüm dikkatimizi vermemiz gerektiğini bazen bedel ödeyerek anlayabiliyoruz. Ancak sorumluluğu “bu kamusal bu değil” diye ayırmak ne kadar aptalcaysa, sorumsuzluğun bedelinin olmaması da o kadar aptalcadır.

Popüler İçerikler

Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt
151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı
Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı
YORUMLAR
02.09.2020

Üzücü ama birilerinin sorumluluk almaya başlaması önemli. Teşekkürler.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ