Bunu anlatan arkadaşımın siyasi hiçbir tutumu ya da tarafı yok. Liberal kabul edebileceğim biri ve dönüp şunu söylüyor.
“Toplantı yapmaya çalışıyorum ama ses çok yüksek, mümkünse kapatabilir misiniz?”
Bundan sonra yol boyunca söylenen “İsterseniz araçtan inin!” diyen bir personelle karşılaşıyor. Bu hikâyenin buraya kadar olan kısmında aslında hiçbir gariplik yok çünkü insanların bunu yapmasına çok alıştık. Elbette normalde olanları kaydedip gerekirse uygun yerlere şikâyet edersiniz. Sürücüyle kiralanan araçlarda yolcunun ses istememesi durumunda sürücünün buna uyması gerektiğini hepimiz biliriz ama görevini yapmayan bir sürü insan içerisinde bir kişi ne kadar önemli olabilir ki!
Hepimiz bunları kanıksadık.
Ancak bundan sonra süreç daha ilginç bir hâle geliyor.
Konuyu kendi çalıştığı şirketin İnsan Kaynakları Departmanı’na iletiyor. İşte burada gelen tepki oldukça ilginç.
“Büyütmeyin, olur böyle şeyler.”
Arkadaşım konuyu biraz daha irdeliyor ve kayıt dışı şu cevabı alıyor.
“Şimdi biz firmayı arasak ve bu durumu şikâyet etsek konu büyüyebilir.”
“Nasıl büyüyebilir ki?” diye sorduğunda gelen cevap ürkütücü.
“Şu ara hükümetle aramızı iyileştirmeye çalışıyoruz, ya sürücüyü işten atarlarsa ve sürücü sosyal medyada Cumhurbaşkanı’nı dinledim ve bu yüzden beni cezalandırdılar diye haykırırsa…”
Bu açıklamanın basiretsizliğine değinmeyeceğim çünkü bu korkuyu hisseden kişinin yapabileceği şeyler çok sınırlı. Önemli olan bu korkunun var olmasıdır.
İlginç bir yere doğru gidiyoruz. Sosyal medyadaki Ece Üner ve Deniz Çakır kavgaları, menemenin soğanlı mı soğansız mı olacağı gibi masum görünen ama aslında adım adım her şeyi politik bir gözle gördüğümüz yere doğru ilerliyoruz.
Ticari ya da bireysel kararlar alırken politik etkilerini, sosyal medya sonuçlarını bu kadar düşündüğümüz bir süreç oldu mu bilmiyorum ama özgürlük önemli bir kavram… Bu hikâyede suçlu aramakla ilgilenmiyorum ama halkın birbirine düşmanlığı ve eylem potansiyeli her gün bizi daha fazla geriyor. Çok küçük olaylar bile garip sonuçlara gebe… İyiniyetli bir tahminle belki yöneticilerin bile bu baskılardan yeterince haberi yok.
okur okumaz Alman Rahip Pastör Nie Moeller’in dizeleri geldi aklima: “Önce Yahudiler için geldiler Sesimi çıkarmadım , Çünkü ben Yahudi değildim Sonra komünistler için geldiler Sesimi çıkarmadım ,Çünkü ben komünist değildim Sonra sendikacılar için geldiler Sesimi çıkarmadım Çünkü ben sendikacı değildim Sonra benim için geldiler Ve artık ses çıkaracak kimse kalmamıştı...” ve hala susuyoruz, susuyorsunuz, susuyorlar, cunkuleri belli ama sonuclari da belli, yine de susmak...