Umut Kısa Yazio: Senden Nefret Edenleri ve Sana Tuzak Kuranları Göremiyorsan Bir Sebebi Var

Bugün gazetede ülkenin üst düzey yöneticilerinden birinden aşağıdaki açıklamayı okudum. 

“Ülkemizin hak ve adalet eksenli attığı adımların eleştiriye ve itibar suikastına maruz kalması haksızlıktır. Ülkemizi ve şahsımızı hedef alan bu kampanyaların kimler tarafından niçin yürütüldüğünü biliyoruz.”

Böyle bir açıklamanın en önemli problemi bu kampanyaların kimler tarafından yürütüldüğünün -sözüm ona- bilinmesine rağmen açıklanmamasıdır.

Böyle bir söz, hedefi olmayan bir ok gibidir. Kime yöneldiği belli değildir. Avantajı, karşıda bir düşman olduğunu hissettirerek safların sıklaşmasını sağlamasıdır. Dezavantajı ise boşluktan nefret eden anksiyetik ve ağzından köpükler saçan bir insan grubu yaratmasıdır.

Eski ve yeni dünya arasında hem çok fazla benzerlik hem de çok fazla farklılık var. Bugün dijital dünya, yaşadığımız fiziksel dünya ile hem ayrı hem de birleşik.

Eskinin önemli bir farkı vardı. Diyelim ki kendi mahallenizde radikal birisiniz ve görüşleriniz toplumun ortalamasından çok uzakta. Kahveye gidersiniz, görüşünüzü açıklarsınız ve eğer çok radikalseniz size demediklerini bırakmazlar hatta dayak bile yiyebilirsiniz. Bir süre sonra ya mahalleyi terk edersiniz ya da onlara uyup toplumun ortalarında bir yerde olmaya çalışırsınız çünkü baskı çok yüksektir. Taşınmak da kolay olmadığından ikinci modeli seçer ve birlikte yaşadığınız insanlara benzemeye başlarsınız.  

Şimdi durum biraz farklı. Varsayalım ki çok radikal bir görüşe sahipsiniz.

Örneğin depremin zina yüzünden olduğuna inanacak kadar ileri gittiniz.

Böyle bir durumda sizin çevrenizde olan ve sizi radikal bulanlar sizinle sosyal medya üzerinde arkadaşlığını kesecektir. Sosyal medyada da dayak yiyeceksiniz ama eskisi kadar acı hissetmeyeceksiniz. Üstelik sizin gibi başka radikaller de sizi destekleyeceğinden ve sevmediklerinizi bloklayacağınızdan bir süre sonra çevrenizde sadece sizin gibi radikaller kalacaktır.  

Burada daha da tehlikeli bir durum var. Siz bu ifadeyi kullandıktan sonra başka biri sinirlenerek radikalleşecek ve şunu yazacak “Müslümanlar depremin zina yüzünden olduğuna inanıyorlar.” Bunu gören başka biri de sadece Müslüman olduğu için sizden nefret etmeye başlayacak. Halbuki en başta hiç bu şekilde radikal düşüncesi olmayan biri, birden aslında en başta istemeyeceği bir yere geçecek.

Yani tam anlamıyla “Bir deli kuyuya bir taş atıyor ama kırk akıllı taşı çıkaramıyor.” durumu var.

Üstelik aramızdaki derinlik ve uçurum da her geçen gün artıyor. Zygmunt Bauman “Sosyal medya çok kullanışlı ve keyifli bir tuzak, sosyal medya bize diyalog kurmayı öğretmiyor.” diye ifade ediyor bu durumu. Uçurumun derinleşmesinin en önemli sebebi bana karşı olan düşünceleri susturmamın çok kolay olması. Kendi arkadaşlarım arasında benim gibi düşünmeyen biri varsa arkadaşlıktan çıkarmam ve onu susturmam o kadar kolay ki tek bir tuşa bakıyor. 

Eskiden aynı şekilde düşünmediklerimle aynı mahallede yaşamak zorunda olduğum için onları duymak, dinlemek ve onlara alışmak zorundaydım. Şimdi ise sadece benim gibi düşünenlerle arkadaş kalma şansım var. Ya da belki de hiç arkadaşım yok ama ben var olduklarını sanıyorum. Diğerlerini yani benim gibi düşünmeyenleri dinlemezsem sonunda şunlar olur: “Aramızdaki uçurum, derin farklılıklar ve nefret dolu radikallik.”

Aslında basit bir açıklama her şeyi çözer. Kimden nefret etmeliyim? Bana isim ver!

Düşmanımız ki? Yel değirmenleri ile mi savaşıyoruz? Don Kişot muyuz? Kimden nefret ediyoruz ve gerçekten bu nefret, safların sıklaşmasına fayda sağlıyor mu? Hadi fayda sağladı diyelim, kime ve nasıl fayda sağlıyor.  

En üzücü olanı da sadece bunları yazdığım için bir mihrak hâline geliyor muyum? 

Nefret en masum hâliyle bile insanları birbirlerine yaklaştırmıyor. Sadece senin gibi olmayanı anlamak buna yarayabilir. Bu ülkenin nefrete geçici olarak gark olmuş insanlarının, tüm kalpleriyle komşularını yeniden sevmeye (en azından nefret etmemeye) başlamasını diliyorum.   

Master Yoda’nın dediği gibi: 

“Korku karanlık tarafa geçiş yoludur. Korku öfkeye dönüşür. Öfke nefrete… Nefret ise acı çekmeye yol açar.”

"Fear leads to anger, anger leads to hate, hate.. to suffering"

Popüler İçerikler

151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı
HTŞ Lideri Colani Kadına Başını Örtme Talimatı Verdiği Videoyla İlgili İlk Kez Konuştu
Berfu ve Eser Yenenler'in 3. Kez O Ses Yılbaşı'na Katılmaları Tepki Topladı
YORUMLAR

iste bu yuzden hemen suan daha cok insanin kendine bakmasi, kendini gormesi, kendini anlamasi, anlamdirmasi cok onemli. bu kadar disariya bakarsan, iceride olana korlesirsin. sonra kendini bilmez olur, kendini ayri sanarsin. ayri sandikca korumaya calisir, duvar orersin. zaten bakabilmek cesaret isiydi, simdi birde duvari yikmak cikti, o kadar yaptim duvari kalsin iyidir dersin. o duvarlarin arasinda kendini de etrafi da goremez hale geliverirsin. sonrasini yazmissin zaten umut kisa, korkarsin , korktukca ofkelenirsin, ofkelendikce nefret edersin, nefret ettikce aci cekersin... duvarlarin arasindayim aci cekmiyim de ne yapayim dersin ustune birde.....

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ