Umut Kısa Yazio: Neden Size Yalan Söylüyorlar?

'Bana nasıl yalan söylersin?'

'Sana yalan söylemiyorum, yemin ederim.'

'Ya saçmalama, ”Gözlerimle gördüm!” diyorum. Sen de boş yere yemin ediyorsun'

'….'

'Ya söylesene, neden yalan söyledin?'

'Senin iyiliğin için.'

İtiraf edelim, hiçbirimiz yalan söylemeyiz; olsa olsa 'beyaz yalan' ya da 'Ticarette olur bunlar!'dır.

Mesela birisi “Allah belamı versin ki maliyeti bu!” dediğinde sizi kandırıyorsa, hiçbiriniz bunun ‘yalan’ olduğunu düşünmezsiniz. Çünkü ’Beyaz Yalan’ ya da ‘Ticaret Gereği’ olduğunu düşünmezsek vicdanımız bizi pek de yalnız bırakmaz.

Kabul etmek gerekir ki; bir de aldatan eşlerin söylediği yalanlar vardır. Onlar da haklılar. Gerçeği söyleseler terk edeceksiniz. Sonuçta ’siz’siz yaşamak istemiyorlar. Yani yine aktörlerden birinin faydası için, tüm bu yalanlar...

Normal bir insan on dakika içerisinde üç yalan söyler; bu bilimsel bir istatistik. Tabi, siz bu istatistiğin dışındasınız. Siz hiç yalan söylemezsiniz(!) Ama itiraf edelim, dünyanın en büyük yalanı “Ben asla yalan söylemem!” dir.

Halbuki gerçekte; kimi yalanı kendimiz hakkındaki olayları abartmak için, kimini ise beyaz yalan kılıfı içinde takdim ederiz. Ah… Bir de bu kadar iyi insanlar olmasak neler yapardık(!)

Küçükken de yalan söylediğimizde vicdanımızı temiz tutmak için çok sevdiğimiz bir yöntem vardı.

Belki hatırlarsınız; işaret parmağını ve orta parmağını arkada çapraz olarak

birleştirmek. Bunu yaptığınızda rahatça yalan söyleyebilirsiniz. Nasıl olsa, yasak, yanlış ya da günah gibi kavramlardan muafız!

Peki yalan söylemek genelde baş ağrısı yaratsa ya da sorun çıkarsa da neden yalan söylüyoruz?

En önemli sebep çıkarlarımızı savunmak, kaybetmeyi istememek ya da daha fazlasını elde etmek istemek. Sonuçta kazanmamız gerekiyor.

Yıllar önce “Yalanın İcadı” adında bir film izlediğimde aklıma ilk gelen “Dünyada yalan olmasaydı ne olurdu?” sorusu olmuştu. Mesela bir kızla ilk defa buluştuğunuzda, gerçek amacınızın ”Onunla yatmak!” olduğunu söylemek daha mı güzel bir dünya yaratırdı?

Bence hayır, çünkü yalanı seviyoruz. Faydaları var. Halbuki gerçekler öyle mi? Gerçekler bazen herkesin canını bile yakıyor. 

Filmin beni etkileme nedenlerinden biriyse “Başka bir müteşebbis tarafından yalan söylenerek kazıklanmış olmak ve ciddi bir zarara uğramak!”tı. İnsanın başına böyle bir şey gelince sorumluluk sahibi biri olarak bunu nasıl engelleyeceğini düşünmeye başlıyorsun. Bilmiyorum, siz de kazıklanma hissini hiç bu kadar derin yaşadınız mı?

Bazen kendimizi korumak için, bazen de karşımızdakini korumak için yalan söylüyoruz ama bu yalanların insanları ne kadar zarara uğratabileceğinin farkında olamıyoruz. Bunu ilk fark ettiğimde (!) ben de bu işi nasıl yapabileceğimi yani insanları nasıl okuyabileceğimi araştırmaya başladım.

Bilenleriniz bilir, Paul Ekman’ın çalışmalarının konu alındığı “Lie To Me” dizisi bence bir fenomen yarattı.

Karşınızdakinin yalan söyleyip söylemediğini anlayabildiğinizde ya da

duygularını okuyabildiğinizde her maça 1-0 önde çıkıyorsunuz. Bunu dizide Tim Roth harika bir şekilde kullanıyordu. İlk başta sadece ’kurgu’ olduğunu düşündüğüm bu becerilerin gerçekten var olduğunu ve bilimsel olduklarını da öğrenmek beni ilk aşamada çok şaşırtmıştı.

Yalan söyleyen kişi genellikle çıkarlarını ön plana aldığı için, o kazanıyorsa siz de kaybediyorsunuz. Yalan söylendiğini anlayabilmek bir çeşit süper kahramanlık yetisi kazandırıyor. İşte bu yüzden yıllar önce ilk Paul Ekman’ın şirketiyle ilişki kurduğumda bunun nasıl bir şey olacağını deneyimlemek ve insanların size baktıklarında gerçek niyetinizi anlayıp anlamayacağını öğrenmek istemiştim. Ekman’ın FBI, CIA gibi kurumlara yıllardır verdiği hizmet, onu dünyanın “Yalan” ve “Sorgulama” konusunda 1 numaralı insanı haline getiriyor. Bu süreçte anladığım şey sadece bu yetkinliğin insanüstü bir bakış kazandırdığı… X ışınları gibi...  Tabi bir iyi bir de kötü haberle geliyor bu yetkinlikler. İyi haber, size söylenen yalanı daha kolay anlayabiliyorsunuz. Kötü haber ise, size söylenen yalanı anlayabiliyor olmanız. Kötü yanı da, iyi yanı da aynı... Çünkü bazen anlamamak daha iyi. Elbetteki 500.000 USD’lık bir anlaşmanın yapılmasına danışmanlık yaparken fayda sağlıyor ama eşinizin yalan söylediğini bilmek her zaman iyi hissettirmiyor.

Bunca yıl geçtikten ve Paul Ekman’ın ve Manchester Metropolitan University’nin Post Graduate eğitimlerinden sonra anlıyorum ki, evrenin henüz basmayı bilmediğimiz düğmeleri olan bir kumandası var. Bazı kişilerin diğerleriyle ilişki kurma becerileri sihirbazlık düzeyinde ancak kendini geliştirmek için gerçekten çaba harcamak gerekiyor. Yalanı anlamak için eğitimler ve pratik yapmak bu işin bedeli...

Facebook

Instagram

Twitter

Linkedln

Popüler İçerikler

Zoru Başardık: Karadağ'a Üç Puan Hediye Eden Milli Takım'a Gelen Tepkiler
Bahis Reklam ve Teşvik! Acun Ilıcalı, TV8 ve Exxen Yetkilileri Hakkında Soruşturma Başlatıldı
Kılıçlı Yemin Olayında Yeni Gelişme: Teğmenlerden Sonra Komutanlar da Disipline Sevk Edildi