Umut Kısa Yazio: Bilincin Doğası

Size bazı insanların izlendiklerini, hatta ‘izleyen’in onlara başka bir odadaki video kameradan baksa bile bunu anladıklarını söylesem?

Ya da ikizlerden birinin, fiziksel olarak ayrı olsalar bile diğerinin tehlikede olduğunu anladığını, ikizi yaralandığında fiziksel acı hissettiğini söylesem?

Ya da bazı köpeklerin, sahiplerinin eve gelmeye ne zaman karar verdiklerini anladığını ve bunu, sahipleri rastgele seçilen taksiyle rastgele seçilen yerlerden -kilometrelerce uzaktan- tesadüfi zamanlarda eve gelmeye karar verdiklerinde bile yapabildiğini söylesem?

Ya da insanların bedenlerinin, bilgisayarın erotik görüntü göstereceğinin farkında olmasalar bile bir bilgisayar ekranında rastgele beliren görüntüden saniyeler önce erotik görüntülere tepki verdiğini söylesem?

Ya da ABD hükümetinin yirmi yılı aşkın süredir lazer fizikçileriyle-‘uzaktan izleyiciler’ denilen- insanların uzak yerlere ‘zihinlerini gönderdiği’; geçmişte, günümüzde ve gelecekte ne gördüklerini tarif ettikleri, bu kişilerin başarılarının 2017’de halka açıklanan CIA belgeleriyle -başka kaynakların yanı sıra- doğrulandığı bir program yürüttüğünü söylesem?

Ya da kalbi duran bazı hastaların -beyin fonksiyonu da durmuştur- hayata döndürüldükten sonra beyin fonksiyonu olmadığı zaman boyunca bilinçli olarak gözlemlediği anıları ve mantığa uygun düşünceleri hatırladıklarını söylesem?

Ya da doğuştan görme engelli olup da ‘ölüme yakın deneyim’ yaşayanların, bu deneyim sırasında görebildiklerini belirt-tiklerini ancak deneyimden sonra yine görme engelli olduklarını söylesem?

Ya da doktorlarca ‘zekâ geriliği’ olduğuna inanılan otistik bir dâhinin, on sekiz aylıkken bir kere okuduktan sonra kitapta ya-zanları ezberleyebildiğini ve altı yaşından itibaren ansiklopedi setinin tüm içeriğini hafızasında tutabildiğini söylesem?

Ya da iki ila beş yaş arasındaki bazı çocukların, ‘önceki hayat’a ilişkin bilgiler verdiklerini, bu bilgilerden bazılarının tarihsel açıdan doğrulandığını; çocuklardan bazılarının hiçbir zaman öğrenmedikleri yabancı bir dili konuştuklarını, bazılarının da ‘önceki hayattaki’ kişinin nasıl öldüğünü anlatan ayırt edici doğum lekeleriyle ya da fiziksel bozukluklarla dünyaya geldiğini söylesem?

Ya da çift kör çalışmadan daha fazlasının telefon üzerinden yapıldığı kontrollü araştırmalarda bazı kişilerin-‘psişik medyumlar’ olarak bilinirler- ölü insanlarla iletişim kurduklarını ileri sürerek araştırmadaki herhangi bir kişinin ölen yakınıyla ilgili isabetli ve doğru bir bilgi verebildiklerini söylesem?

Ya da tüm dikkatini 0 ve 1’lerden oluşan rastgele sayılar üreten ‘rastgele sayı üreteci’ makinesine veren sıradan kişilerin, makineye fiziksel bir temasta bulunmadan 0 ve 1’lerin sıralamasını açıkça etkileyebildiklerini ve bunu kilometrelerce uzaktan bile yapabildiklerini söylesem?

Sizinle az önce paylaştığım konuların, yıllardır birçok kez kontrollü şartlar altında bilimsel olarak incelendiğini ve sonuçların hakemli dergilerde yayımlandığını söylesem?

Ayrıca bunları araştıran bilim insanlarından bazılarının Harvard, Princeton, Yale, Stanford, Cornell, Cambridge, Duke, Johns Hopkins ve Virginia -ve daha pek çok diğer- üniversitelerinden olduğunu söylesem?

Bana birçok kişinin kurduğu şu cümleyi söyleyebilirsiniz: “Bunların hepsine inanmak pek mümkün değil! Bununla birlikte gerçek olsa da olmasa da gerçekten büyüleyici!”

Saydığım inanılmaz gibi görünen örnekler arasında bir bağlantı olup olmadığını da merak ediyor olabilirsiniz.

Evet, aralarında bir bağlantı var: Bunların tamamı bilinç, zihin, içsel deneyim, farkındalık ve hayatı deneyimleme hissiyle ilgilidir. Daha ayrıntılı açıklarsak örnekler, beyin ve bilinç arasındaki ilişkiyle ilgilidir. Bilincin beyin tarafından oluşturulmadığını, aslında bilincin ondan bağımsız var olduğunu göstermektedirler. Basit bir benzetmeyle açıklayacak olursak beyin, bedenin dışında mevcut olan sinyalleri alan, ileten, yönlendiren ve filtreleyen bir antene -cep telefonları ve televizyonlarda kullanılanlar gibi- benzer. Diğer bir deyişle beynimiz bulut depolama sisteminden bilinci alır. Bunun gibi fikirler, bilince genel olarak beyin işlevinin bir yan ürünü olarak bakan ana akım bilim düşüncesine meydan okumaktadır.

Bilincin beyinden bağımsız olduğu doğruysa o hâlde şunlar merak edilebilir: Hepimizde büyücülerinkine benzer gizli yetenekler mi var? Öldükten sonra bilincimize ne oluyor? Bilincimiz nasıl geçmiş, günümüz ve gelecekle etkileşime geçiyor? Bilincin evrendeki rolü nedir? Bunun bilim, felsefe ve uygarlık için anlamı ne olabilir?

Yukarıdaki ifadelerin tamamı şimdilerde fenomen haline gelen Mark Gober’in “Bilincin Doğası” adlı kitabından alıntı. Mark Gober, bilinç ve beyin arasındaki bağlantı hakkında ilginç bir iddiada bulunuyor.

Bilim insanlarının önemli bir bölümü metafizik deneyimleri katı bir şekilde reddediyor, halbuki bilimin özü şüphecilik değil midir?

Quantum fizikçisi Michael Brooks şöyle ifade ediyor.

“Bir zamanlar Richard Feynman, “Bildiğimiz her şey, yalnız-ca bir çeşit tahmindir. Dolayısıyla her şey, değişebileceği ya da daha iyisi düzeltilebileceği anlayışıyla öğrenilmelidir,” demişti. Galileo, Newton, Darwin ve Einstein üzerlerine düşeni yaptılar. Tüm devrimcilere meydan okundu, ardından yeni düşünceler kabul edildi, sonra onlara da meydan okundu. George Bernard Shaw çok güzel bir söz söylemiştir: “Tüm gerçekler, başta kimsenin inanmadığı birer küfürdür.” Bilimin sorunu, kolektif belleğimizin küçük olmasıdır. Keşfi kabullenmekten vazgeçtiğimizde, bir zamanlar böyle bir saçmalık olduğunu unutuyoruz. Sanki doğruyu hep biliyormuşuz, sanki apaçık ortadaymış gibi davranıyoruz. Birinin, şimdi ölümüne savunduğumuz düşünceye bizi yönlendirmek için onlarca yıl zorluklara göğüs gerdiğini unutuyoruz. Rahatlıyoruz, o kadar rehavete kapılıyoruz ki yeni kavuştuğumuz huzuru bozmaya gelen kişiye sebepsiz yere işkence ediyoruz.”

Bilincin Doğası adlı kitapta bugün metafizik olarak gördüğümüz birçok konu hakkında yapılmış ilginç bilimsel çalışmaları ve olayları veriyor. Bazıları gizlenen, bazıları görüş farklılıkları nedeniyle katı bilim tutucularının yayınlanmasını engellediği çalışmalar.

Dünya hakkında bilmediğimiz çok şey var ama en iyisi sanırım açık görüşlü olmak. Bilimi ilerleten şey “Şüphecilik”tir. Kesinlikle okumanızı tavsiye ederim.

Facebook

Instagram

Twitter

Linkedln

Popüler İçerikler

Türkiye'ye Gelir mi? Suudi Arabistan'da Forma Giyen Cristiano Ronaldo'dan Değişim Kararı
Ödüllere Doyamayan Hande Erçel'in Harper’s Bazaar Gecesinde 'Yılın Dijital Yıldızı' Ödülü Alması Topa Tutuldu!
Rasim Ozan Kütahyalı’dan Atatürk Sözleri: “Şeytan Taşlamakla Anıtkabir'de Yapılanlar Benzer Eylemler”