Uluslararası Tüketici ve Duyusal Bilimler Konferansı Consense 2024’te En Stratejik Mesele: Gıdanın Geleceği

Bu özel bir röportaj oldu. Gıda mühendisi Ebru Akdağ ile yaptık. Kendisi bir mücadele insanı. Onu tanıdığımız alan “gıda hurafeleri”. Hatta geçtiğimiz yıllarda yazdığı Soframızdaki Hurafeler kitabıyla, gıdayla ilgili hurafeleri, söylentileri, yalanları kaleme dizdi. Onu daha önce de Instagram’daki “gidahurafeleriavcisi” hesabıyla takip ediyorduk. Onu Consense 2024 Fuarı’nda yakaladık. Uluslararası Tüketici ve Duyusal Bilimler Konferansı (CONSENSE 2024) olarak adlandırılan etkinlik, İstanbul Teknik Üniversitesi'nin (İTÜ) Süleyman Demirel Kültür Merkezi'nde yapıldı. Orada da sevgili Ebru Akdağ ile güzel bir sohbet yaptık.

Bir kere Consense 2024’e dair pek çok not aldım. Bunlar benim yorumlarım değil, konferanstan alınan notlar. Bu notlara göre;

1. Gıda endüstrisi ülkemizde tüketicisiyle daha çok reklam ve tanıtım amaçlı temas ediyor. Sosyal medya fenomenleri vasıtasıyla kendi ürününü sağlıklı tariflerle tanıtmak gibi sponsor faaliyetleri ne kadar etkili olsa da tüketici onun özel sağlık durumuna iyi gelen tarif kendine sunulsun istiyor.

2. Türkiye’de hâlâ bir sağlık ihtiyacına özellikle yönelen gıdalar azınlıkta ve daha çok lifli beslenme, protein takviyesi ve şekersiz/tuzsuz beslenme gibi fonksiyonel gıdalarla sınırlı.

3. Kişiselleşmiş beslenme trendi fonksiyonel gıdanın da lokomotifi olmaya hazırlanıyor. Tüketiciler artık neyi ne kadar yemeleri gerektiği ile ilgili tavsiye ve bu yemeleri gereken gıdaların hangi markalarda ve marketlerde olduğunu da bilmek istiyor.

4. Gıda firmaları ise hala önceliğini koruyan fiyat söylemleriyle tüketiciye ulaşıyorlar. Sağlık söylemi ikinci planda.

5. Son trendler gösteriyor ki tüketicinin gittikçe artan sağlıklı beslenme eğilimi artık kendini besinle tedavi etmeye dönüştürüyor.

6. Tüketici nasıl marketlerde diyabetik veya glutensiz raflarına alıştıysa artık gıda firmalarından ürettikleri ürünün her sağlıklı faydasını anlatmalarını istiyor. ABD’de çıkan Nestle Lean Cousin hazır makarnaları kan şekerini kontrol etmenize yardımcı olur ibaresiyle ilgi görmeye başladı bile. Türkiye’de ise bu henüz sahiplenilmemiş ama potansiyeli çok yüksek bir alan.

7. Buna ek olarak en güncel trendin alternatif proteinler olduğunu görüyoruz. Alternatif protein pazarı ise 14 milyar ABD doları büyüklüğünde bir pazar büyüklüğüne ve %10'luk bir büyüme oranına sahip. Bunda temel olarak sağlık ve sürdürülebilirlik farkındalığındaki trendler etkili oluyor.

8. Bitki bazlı ve alternatif proteinler iklim değişikliği önlem planlarında, kısa vadede hayvan bazlı proteinleri iklim nötrlüğüne yönelik yol haritasına koymak için herkesin hazır olmalı. 

9. Türkiye bitki temelli ürün pazarının büyüklüğünün 2025’e kadar 22 milyar dolar olacağı tahmininde bulunuluyor.

10. V-Label araştırmasına göre Türkiye’nin %52’si düzenli olarak hayvansal et tüketmediğini veya hiç tüketmediklerini belirtiyor. Kullanıcıların %18’i hayvan kaynaklı süt ve süt ürünleri tüketmiyor. Katılımcıların %70’i çevresel kaygılar nedeniyle bitkisel sütü tercih ediyor. Hayvan kaynaklı süt ve süt ürünlerinin yüksek şeker oranına sahip olduğunu düşünenlerin oranı %61, hayvan kaynaklı sütün sağlıklı olmadığını belirtenlerin oranı ise %56. Tüketicilerin %43'ü bitki bazlı eti beslenmelerine dahil ediyor. Bu tercihin arkasındaki temel motivasyonlar arasında, %82 ile bitki bazlı etlerin çevre için daha iyi olması ve %74 ile daha sağlıklı ve güvenilir bulunması yer alıyor.

11. Türkiye’de protein, en çok merak edilen ve dikkat edilen besin değerleri arasında olmasına rağmen bir gün içinde ne kadar protein aldığını bilenlerin oranı yalnızca %23. Mevcut bitki bazlı et ürünlerini yetersiz bulanlar ise, %63’lük bir oran ile en çok ürün ve marka çeşitliliği olmamasından yakınıyor. 

12. Buna göre tercihleri ve talepleri değişmiş bir kullanıcı segmenti yükseliyor, tüketici ve duyusal bilimler dün olduğu gibi bugün de markaların ve perakendenin en önemli pusulası diyebiliriz.

Bu önemli konferanstan notlar verdikten sonra röportaja dönelim.

- Sevgili Ebru, çok önemli bir kavramı soracağım. Gıda okuryazarlığı kavramını tartışmaya açmak istiyorum. Tanımlar mısın bize?

Gıda okuryazarlığı ülke olarak karnemizin zayıf olduğu bir alan. Çok özetle gıda okuryazarlığını bireylerin gıdalarla ilgili makul düzeyde bilgi, beceri ve farkındalık düzeyine sahip olarak bilinçli gıda seçimleri yapmaları diyebilirim. Bu kavram, sadece sağlıklı beslenme bilgisine sahip olunması kadar basit değil; aynı zamanda gıdaların üretimi, işlenmesi, dağıtımı, etiket bilgileri, çevresel etkileri gibi süreçler hakkında farkındalık geliştirmeyi de kapsar.

Gıda seçimlerimiz güvenilir gıdaya ulaşım ve sağlıklı beslenmeyle doğrudan ilişkili olduğu açık ama dahası da var. Bunların ayrıca ekonomik, sosyolojik, çevresel etkileri olduğunu da düşünürsek, gıda okuryazarlık seviyemizi yükseltmenin sadece bireysel değil toplumsal hatta küresel bir konu olduğunu da fark ederiz.

Gıda okuryazarlığında sorumluluk birçok paydaşa dağılmasıyla kolektif bir konudur. Çünkü gıda okuryazarlığının geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması, sadece bireylerin değil, toplumsal düzeyde birçok paydaşın iş birliğini gerektirir. Hem hükümetler, eğitim kurumları, medya, sivil toplum kuruluşları, gıda üreticileri, perakendeciler, hem de bireyler bu süreçte önemli roller üstlenmelidir.

Ayrıca gıda okuryazarlığımızı geliştirmenin sürekli bir süreç olması gerektiği de bilinmelidir. Bilim ve teknoloji geliştikçe, öğrenilmesi gerekenler de artacaktır. Bu yolculukta bilimin doğası gereği bazen daha önce bildiklerimizi farklılaştırmamızın da doğal olduğu ve eskisiyle çelişen bilimsel bir bulgunun şüphe değil, bilime güveni perçinlemelidir. Bilim ve teknolojideki ilerlemelerle birlikte yeni bilgiler, daha iyi uygulamalar ve hatta önceki anlayışlarımızı sorgulayan bulgular ortaya çıkabilir.

Bu yolculukta, insanların hem yeni bilgilere açık olması hem de bu bilgileri eleştirel bir gözle değerlendirebilmesi büyük önem taşır. Bu da, gıda okuryazarlığının sadece bilgi edinmek değil, aynı zamanda bu bilgiyi güncellemek ve sürekli olarak anlamlandırmak üzerine kurulu bir yolculuk olduğunu gösterir. Tıpkı Alvin Toffler’ın ünlü sözündeki gibi “21. yüzyılın cahilleri okuma yazma bilmeyenler değil; yanlış öğrendiklerini unutamayan, yeniden öğrenmeye, değişime ve dönüşüme açık olmayanlar olacaktır.”

- Her konuda etkileyiciler olduğu gibi, influencerlar gıdada da etkili. Gıda influencerlarının negatif ve pozitif etkileri neler?

Ülkemizde gıda influencerlarının etkisi, genel olarak hem olumlu hem de olumsuz yönleri barındırıyor, ancak benim karşılaştıklarım maalesef daha çok bilimsellikten uzak, korku yaratarak popülerlik peşinde olanlar.

Ama önce madalyonun olumlu yanına bakalım. Türkiye, zengin bir mutfak kültürüne sahip. Gıda influencerlarının da geleneksel tarifleri ve lezzetleri tanıtarak bunların unutulmaması veya yeniden hatırlanmasına etkisi olabiliyor.

Bazı influencerlar, özellikle sağlıklı beslenme, bitki bazlı diyetler ve spor beslenmesi konularında içerikler üreterek takipçilerine yol gösterebiliyor. Daha da önemlisi gıda güvenliği konusunda bilimsel referanslarla farkındalık yaratabilenler var.

Öte yandan yerel gıda üreticilerini, girişimleri tanıtarak küçük işletmelere katkıda bulunabiliyorlar.  Bazıları da gıda israfı, sürdürülebilir tarım ve çevre bilinci gibi sosyal sorumluluk projelerine dikkat çekerek toplumu bu konularda bilinçlendiriyor. Keşke tüm bu olumlu katkıları sağlayan influencerların sayısı artsa…

Bir de işin olumsuz tarafına bakmak gerekiyor. En sık rastladıklarımız arasında bilimsel dayanağı olmayan diyetler, 'mucizevi' gıdalar ve yasaklı listelerle insanları yanlış yönlendirenler oluyor. Kuşkusuz bu ciddi bir toplum sağlığı riski oluşturuyor. Bazıları ise sürekli olarak yeni ürünleri tanıtarak tüketim kültürünü pekiştiriyor. Gördüğünüz gibi sosyal medya üzerinden ürün tanıtımları yoğun bir şekilde yapılıyor ve bu, tüketicilerde gereksiz tüketim alışkanlıklarına yol açabiliyor. Biliyoruz ki bunların bir kısmı şeffaf olmayan sponsorlu içeriklerle taraflı olmasına rağmen tarafsızmış gibi algı yaratmaya çalışıyor.

Gerek geleneksel gerekse sosyal medyada, gıda alanındaki bilgi kirliliği yaratan açıklamalara yönelik ciddi bir denetleme ve yaptırım söz konusu olmaması da en önemli eksikliklerin başında geliyor. Her isteyen her istediğini söyleyebilmesi, bilgi kirliliğinin geometrik bir şekilde çoğalmasına neden oluyor ve bununla mücadeleyi de her geçen gün daha zorlu hale getiriyor.

- Biraz fütürizm diyelim. Sence geleceğin gıdaları nasıl olacak?

Küresel gıda sahnesi, nüfus artışı, iklim değişikliği, birçok krizin yoğunlaştığı bir dönem (örneğin, savaşlar, jeopolitik çatışmalar, pandemiler, bilim ve teknolojideki gelişmelerle değişen tüketici tercihlerinin de dahil olduğu karmaşık faktörler tarafından yönlendirilen derin zorluklarla karşı karşıya. Bu zorluklar ve fırsatlar çağında, gıdanın geleceği ve geleceğin gıdaları üzerinde daha çok düşünülmesi gerekiyor.

Düşük verimli arazilerde verimi artırarak, sağlıklı beslenme alışkanlıklarını teşvik ederek ve gıda israfını en aza indirerek üretimi optimize etmek kritik öneme sahip; tüm bunları yaparken çevresel etkileri de hafifletmek gerekiyor. Aynı şekilde, gıda sektörünün fosil yakıtlardan biyolojik bazlı ürünlere ve iklim nötr bir ekonomiye geçiş, dijitalleşme, gıda lojistiğinde Endüstri 4.0 teknolojileri ve biyolojik kaynakların değerlenmesiyle uyumlu bir dönüşüme ihtiyacı vardır.

Öncelikler ve hükümet politikaları, tarımda sürdürülebilirliği ve ekosistem sağlığını desteklemeyi amaçlayan agroekolojik uygulamaları (örneğin, çatı tarımı, dikey tarım ve Nesnelerin İnterneti (IoT) uygulamalarıyla sağlanan hassas tarımı ve döngüsel biyoekonomiyi içermeli. Ayrıca, gıda güvenliği ve dijital izlenebilirlik, adil gıda dağıtımı, 'Tek Sağlık' ilkelerine uygun olarak bitki ve hayvan sistemlerine entegre edilmiş hayvancılık ve daha kısa tedarik zincirleri gibi yaklaşımlar da gıda tüketme biçimimizi yeniden tanımlamalıyız.

Şöyle yorumlardım. Bunlar rasyonel tahminler olsun.

  • Bitki bazlı proteinler ve ürünler, sürdürülebilirlik ve sağlık odaklı beslenmenin temel taşı olacak.

  • Laboratuvar (Hücre Kültürlü) hayvansal ürünler, yani hayvan kesimine gerek kalmadan, hücre kültürüyle üretilen et ve süt ürünleri yaygınlaşacak.

  • Fermentasyon teknolojileriyle geliştirilen yeni jenerasyon gıdalar, besleyici ve sürdürülebilir protein kaynakları sunacak.

  • Yüksek protein içeriğine sahip böcekler, alternatif bir protein kaynağı olarak gıda sistemine entegre edilecek.

  • Hayvansal ve bitkisel proteinlerin bir arada bulunduğu hibrit gıdalar, protein tüketiminde yeni bir denge sağlayacak.

  • Yoğun yaşam tarzlarına uyumlu besin takviyeleri ve haplar, temel besin ihtiyacını karşılayan pratik çözümler sunacak.

  • Algler ve su bitkileri, çevre dostu ve yüksek besleyici özellikleriyle geleceğin protein kaynağı olacak.

  • 3D baskı teknolojisi ile kişiye özel, yaratıcı ve besleyici gıdalar üretilebilecek.

  • Temeli NASA’da atılan havadaki karbon dioksiti fermentasyon ile proteine dönüştürülmesiyle, sürdürülebilir ve düşük çevresel etkiye sahip bir gıdalar yaygınlaşacak.

- Özel bir konudan soru gelecek. Çok popüler olan kişiselleştirilmiş gıdalar hakkında ne düşünüyorsun?

Kişiselleştirilmiş gıdalardan kastımız, bireylerin genetik yapısı, sağlık durumu, yaşam tarzı, beslenme ihtiyaçları ve tercihleri gibi faktörlere göre özel olarak tasarlanan gıdalar; ki bunlar daha yaşam döngüsünün başında diyebilirim. Bu yaklaşımla, herkes için tek tip beslenme önerileri yerine, her bireyin farklı ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bir beslenme anlayışı daha çok ön plana çıkacak. Kişiselleştirilmiş gıdaların arkasındaki temel fikir, sağlıklı yaşamı desteklemek ve bireylerin beslenmeden maksimum fayda sağlamasını sağlamak olacak.

Biliyoruz ki bağırsak mikrobiyomunun kişisel beslenme üzerinde büyük etkisi var. Dolayısıyla kişiselleştirilmiş gıdalar, bağırsak sağlığını desteklemek için faydalı bakteri çeşitliliğini artıran bileşenleri içermeli.

Kişiselleştirilmiş gıdaların birçok avantajı var. Mesela bireylerin ihtiyaçlarına göre seçilen gıdalarla özel olarak ayarlanmış beslenme, vücudun daha iyi çalışmasını ve hastalıkların önlenmesini desteklemesi gibi... Dahası ihtiyaç duyulmayan veya vücuda fazla gelen gıdalar yerine, yeterli miktarda ve gerekli besinlerin alınmasını sağlayacak.

Elbette bu alanda belirleyici olan bilim ve teknolojinin rolü. Genetik testler, kişilerin hangi gıdalara daha duyarlı olduklarını veya hangi besinleri daha iyi metabolize ettiklerini belirleyebilir. Bağırsak florasının incelenmesi, kişiselleştirilmiş probiyotikler ve prebiyotikler önerilmesini sağlar. Mobil uygulamalar ve giyilebilir teknolojiler sayesinde günlük aktiviteleri, besin tüketimini ve sağlık durumunu izleyerek kişisel beslenme önerilerine daha çok kulak vereceğiz. Gıda endüstrisinde yapılacak Ar-Ge, Ür-Ge faaliyetleri ve yatırımlar sayesinde raflardaki kişiselleştirilmiş gıdalar çeşitlenecek. Hatta kendi evimizde kişiselleştirilmiş gıdalarımızı 3D baskı teknolojisiyle üretebileceğiz.

Sonuçta, kişiselleştirilmiş gıdalar, biliminin ve teknolojinin ortak çabasıyla sağlığımızı optimize etmek ve özel ihtiyaçlarımızı karşılamak için gelecekte daha önemli bir role sahip olacak.

Ülkemizde inovatif gıdaAr-Ge (Araştırma ve Geliştirme) ve Ür-Ge (Ürün Geliştirme) çalışmaları, gıda sektöründe gelişen bir alan olmasına rağmen, hala istenen düzeyde sistematik ve yaygın bir şekilde yapılmıyor. Türkiye’de, sahip olduğu zengin tarım ve gıda kaynakları potansiyeline rağmen, bu alanlarda daha fazla yatırıma, inovasyona ve stratejik planlamaya ihtiyaç duyulduğu çok açık. Halbuki bu çalışmaların daha doğru ve sistematik bir şekilde yapılması, Türkiye'ye birçok ekonomik, çevresel ve sosyal fayda sağlıyor.

Ülkemizin hali hazırda bu alanda geri kalmasının nedenlerinin başında Ar-Ge ve inovasyon yatırımlarının düşük paya sahip olması geliyor. Türkiye’de Ar-Ge’ye ayrılan bütçeler, gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında daha sınırlı kalıyor. Bazı büyük şirketler Ar-Ge merkezlerine yatırım yapması çok umut verici, ancak ülkemiz gıda sektörünün çok büyük bir bölümünün orta ve küçük işletmelerden ve dolayısıyla küçük bütçeli şirketlerden oluşması, devletin sağladığı desteklerin ise sınırlı kalması temel engeller arasında.

Öte yandan Türkiye, tarım, gıda işleme, yerel ürünler ve gastronomi alanlarında büyük bir potansiyele sahip. Ancak bu potansiyel yeterince yenilikçi yaklaşımlarla değerlendiremiyoruz. Geleneksel ürünlerimizin çok kıymetli, onları kaybetmemekle beraber, geleneksel ürünlerden katma değerli geleceksel alternatifler çıkartmayı da bilmeliyiz.

Türkiye'de üniversitelerle gıda sanayisi arasında daha güçlü bir işbirliği özendirilmeli. Akademik çalışmaların daha tasarım aşamasında sanayiye ve ticarileşmeye dönüşmesi hedeflenmeli. Potansiyellerin değerlendirilebileceği, ihtiyaçların karşılanacağı, tabiri caiz ise rafta kalan makalelere değil, sanayinin yapraklarını eskittiği çalışmalara ihtiyacımız var.

Türkiye, inovatif gıdalar ve gıda teknolojileri alanında güçlü bir Ar-Ge ve Ür-Ge altyapısı geliştirirse, küresel pazarda daha rekabetçi hale gelecektir. Özellikle endemik çeşitlerin değerlendirildiği bitki bazlı gıdalar, sürdürülebilir ambalajlar, fonksiyonel gıdalar ve yüksek teknolojili üretim yöntemlerinde inovasyon, Türkiye’yi uluslararası alanda öne çıkarabilir.

- Gıda israfı hakkında ne düşünüyorsun kısaca?

Gıda kaybı ve israfı ülkemizdeki sıkıntılı konular arasında yer alıyor. Ar-Ge ve Ür-Ge çalışmaları, sürdürülebilirlik ve kaynak verimliliği ön plana çıkartılarak yapılmalı. Böylelikle su tasarrufu sağlayan tarım yöntemleri, düşük çevresel ayak izi bırakan üretim teknolojileri ve gıda israfını azaltan inovasyonlar, Türkiye’nin doğal kaynaklarını daha verimli kullanmasını sağlauacaktır. Bu da iklim değişikliğiyle mücadelede Türkiye’ye stratejik avantaj kazandırır.

Ülkemizde çok daha fazla konuşmamız ve önündeki başta yasal düzenlemeler olmak üzere engellerin temizlenmesi gereken iki kritik alan isebiyoteknoloji ve döngüsel biyoekonomi (circular bioeconomy). Bunlar gıda ve tarım sektörlerinin sürdürülebilirliğini artırmak ve doğal kaynakları daha verimli kullanmak için büyük potansiyele sahip olan iki önemli alan olarak öne çıkıyor. 

Biyoteknoloji, biyolojik süreçleri ve organizmaları kullanarak tarım ve gıda üretiminde yenilikçi çözümler geliştiren bir bilim dalı. Gıda biyoteknolojisi, tarımsal verimliliği artırmaktan, bitki ve hayvan hastalıklarına karşı dirençli türler geliştirmeye kadar geniş bir yelpazede uygulanabilir. Döngüsel biyoekonomi ise, biyolojik kaynakların (bitkiler, hayvanlar, mikroorganizmalar) sürdürülebilir kullanımı ve bu kaynakların atık ve yan ürünlerinin yeniden değerlendirilmesi üzerine kurulu bir ekonomiyi ifade ediyor. Klasik lineer gıda üretimi-tüketimi yaklaşımını döngüsel biyoekonomiye evrilterek; 'kullan-at' yerine 'yeniden kullan, geri dönüştür' yaklaşımını benimsemeliyiz.

- Ebru. Dijital tarım uygulamaları ve markalı gıdalar konusunda Türkiye’nin ürünlerin ekonomik projeksiyonu ve bunun Türkiye açısından önemi nedir?

Dijital tarım uygulamaları ve markalı gıdalar Türkiye'nin tarım sektörü ve gıda endüstrisi açısından büyük ekonomik fırsatlar sunuyor. Bu iki alanda yapılacak doğru yatırımlar, verimliliği artırarak hem yerel pazarda hem de uluslararası arenada Türkiye'ye stratejik avantajlar kazandırabilir. Türkiye'nin zengin tarımsal kaynakları, tarım teknolojilerine yapılacak dijitalleşme adımları ve markalaşma süreçleriyle çok daha verimli ve kârlı hale getirilebilir.

Dijital tarım, tarımsal üretimde dijital teknolojilerin kullanılmasıyla veriye dayalı planlama, verimlilik artışı, sürdürülebilirlik ve ürün kalitesini artış sağlayabiliriz. Tarımsal süreçlerde kullanılan sensörler, yapay zeka (AI), büyük veri, drone teknolojileri ve otonom makineler gibi dijital çözümler, çiftçilerin daha doğru kararlar almasına ve daha az kaynakla daha fazla üretim yapmalarına olanak tanıyacaktır. Ülkemizde buna yönelik ümit verici örnekler var. Ancak bu örneklerin sayısının çok daha artması ve bu yaklaşımın yaygınlaşması gerekiyor.

Kesinlikle var. Geçimlik çiftçilik, çiftçilerin yaşlanması, dijital okuryazarlık eksikliği ve gençlerin tarıma ilgisinin düşük olması, bu engellerin başında geliyor. Küçük çiftçiler, maliyetli dijital tarım teknolojilerine yatırım yapma konusunda doğal olarak isteksizler ve teknolojiyi kullanmakta zorluk çekiyorlar. Teknolojiyle daha barışık olan genç nüfus ise çiftçiliğe ilgi duymuyor. Ayrıca, kırsal bölgelerdeki internet altyapısının yetersizliği, devlet teşviklerinin azlığı ve tarımsal kooperatiflerin yetersizliği de dijitalleşmeyi zorlaştıran diğer faktörlerdir.

Bu sorunların aşılması için çiftçilere dijital okuryazarlık eğitimleri verilmesi, gençlerin tarıma çekilmesi, teknolojiye erişimin kolaylaştırılması, altyapı yatırımları yapılması ve kooperatiflerin güçlendirilmesi gibi çözümler ön plana çıkıyor. Bu şekilde Türkiye'nin tarım sektörü dijitalleşmenin getirdiği faydalardan daha fazla yararlanabilir ve tarımda verimlilik artışı sağlanabileceğine inanıyorum.

Ülkemiz gıda sektörünün uluslararası arenada markalaşmış örneklere sahip olması çok mutlu edici. Ancak burada da daha fazla örnekle dünya markası çıkarmamız gerekiyor. Markalı gıdalar, gıda ürünlerinin belirli kalite standartlarına uygun şekilde üretilip pazarlanarak daha yüksek katma değer yaratan ürünler. Markalaşma, gıda ürünlerinin yalnızca yerel pazarlarda değil, uluslararası pazarlarda da daha rekabetçi hale gelmesini sağlar. Türkiye’nin yerel lezzetleri, coğrafi işaretli ürünleri ve geleneksel gıda ürünleri, markalaşma stratejileriyle küresel pazarlarda daha fazla talep görebilir.

- Bir de Türkiye’nin yerel ürünlerin uluslararası alanda markalaşması konusunda ne deriz?

Bence Türk menşeli ürünler, daha fazla tanınabilir ve yüksek katma değerli ürünler olarak talep görebilir. Coğrafi işaretli ürünlerin markalaştırılması, Türkiye’nin tarımsal ihracatına büyük katkı sağlayabilir. Markalaşma, küçük üreticilerin ürünlerini daha yüksek fiyatlarla satabilmesine de olanak tanır. Bu da özellikle kırsal bölgelerdeki çiftçilerin gelir düzeyini artırarak yerel ekonomileri canlandırabilir ve gençlerin çiftçiliğe ilgi duymasını sağlayabilir. Ayrıca ülkemizdeki gıda markaların ve coğrafi işaretli ürünlerin, gastronomi turizmi için büyük fırsatlar sunduğunu da unutmamamız gerekiyor.

Sonuçta Türkiye'de dijital tarım uygulamaların yaygınlaşması ve markalı gıdalar, tarım sektörünün verimliliğini artırmak, sürdürülebilirliği sağlamak ve gıda ürünlerinin küresel pazarlardaki rekabet gücünü yükseltmek için kritik öneme sahip. Dijital tarım, kaynakların daha verimli kullanılmasına ve tarımsal risklerin azaltılmasına olanak tanırken, markalı gıdalar Türkiye'nin zengin tarımsal ürünlerini küresel pazarlarda tanınır hale getirecek ve katma değer yaratacaktır.

Türkiye’nin gıda markalaması konusunda çeşitli avantajları bulunuyor. En başta zengin tarımsal çeşitliliğimiz ve coğrafi konumumuz çok önemli avantajlardan. Coğrafi işaretli ürünler de Türkiye'nin özgün ve kaliteli gıda ürünlerinin uluslararası pazarda fark yaratmasını sağlayabilir. Ülkemizin Mezopotamya topraklarında doğmuş zengin mutfak kültürü ve yüksek potansiyelli gastronomi turizmi markalaşma için yolumuzu açabilir.

Öte yandan var olan bazı dezavantajlarımızın üstesinden gelmeyi öğrenmeliyiz. En başta küçük ölçekli ve dağınık üretim yapışı ile markalaşmanın bir hayal olduğu gerçeğini kabul etmeliyiz. Bazı durumlarda yetersiz kalite standartları, kontrolsüz pestisit kullanımı ve sertifikasyon eksikliği, uluslararası pazardaki rekabette elimizi zayıflatıyor. Gıda güvenliği ve izlenebilirlik konusundaki eksikliklerimiz, Türk gıda markalarının uluslararası pazarlarda yeterince tanıtılmaması, potansiyel müşteri kitlesine ulaşmayı zorlaştırıyor. Yine yüksek teknoloji ve inovasyonun sınırlı kullanımı, gıda markalarının kalite ve rekabet gücünü azaltıyor.

Ebru Akdağ kimdir?

Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Gıda Mühendisliği Bölümünde lisans programını ve ODTÜ Endüstri Mühendisliği Bölümünde Mühendislik Yönetimi yüksek lisans programını tamamlamıştır. Şu anda ise Bahçeşehir Üniversitesi’nde iletişim alanında doktora yapmaktadır.

Dünyanın birçok yerine konuşmacı olarak davet edilen Akdağ, ulusal ve uluslararası platformlarda gıda sektörü, sağlık ve tüketici trendleri, iletişim ve gıdada bilgi kirliliği konularında sunumlar yapmaktadır.

T.C. Kalkınma Bakanlığı 10. Kalkınma Planı Gıda Ürünleri ve Güvenilirliği Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığını yapan Akdağ ayrıca TOBB, Ulusal Gıda Kodeksi Komisyonu İhtisas Alt Komiteleri, TSE gibi ilgili kurumlarda da aktif roller almıştır. 

Şu anda Bitki Bazlı Gıdalar Yönetim Kurulu Başkanlığı görevindedir.  Gıda alanında bilgi kirliliğiyle mücadeleyi hem kurumsal hem de kişisel bir hedef haline getiren Akdağ, Instagram'daki Gıda Hurafeleri Avcısı hesabı, Netmiyiz YouTube kanalı, TV ve yazılı röportajlar, çevirmenliğini ve editörlüğünü yaptığı kitaplarla bilimsel temelli gerçeklerin yayılmasını sağlamaya çalışmaktadır. Ağustos 2023’te Soframızdaki Hurafeler isimli kitabı yayınlanmıştır.

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Ali Koç, Fenerbahçe Tesislerinde Sıkıyönetim İlan Etti
Görüşme Esnasında Erkeğe Maddi Sorular Sorulmasını Destekleyen Kadın Tepkilerin Odağında
Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!