Uludere Üç Yıldır Adalet Bekliyor

Üç yıl önce 28 Aralık'ta savaş uçaklarının bombalaması sonucu 34 kişinin yaşamını yitirdiği Uludere’de aradan geçen zamana karşın acılar hâlâ taze. Olay günü oğlunun gidişini izlediği pencerenin önünden ayrılmayan Felek Encü gibi Uludere'de yakınların kaybedenler adalet bekliyor.

Felek Encü üç yıldan beri neredeyse tüm zamanını evin penceresi önünde, yol boyunca uzanan boşluğa bakarak geçiriyor.

'Kaçağa’ giderken el sallayarak uğurladığı oğlunun bu yoldan geriye cenazesi döndü...

28 Aralık 2011, yakın dönem tarihine 'Uludere olayı' olarak geçti.

Türkiye’nin Irak sınırında bulunan Uludere ilçesine bağlı Gülyazı ve Ortasu köylerinden 40 kişi katırla Irak’a geçmek üzere yola çıktı. Qehniblaw köyüne gidecek; mazot, sigara, çay ve gıda maddelerini katırlara yükledikten sonra geri döneceklerdi. Köylülerin anlatımına göre, bir insansız hava uçağı bölge üzerinde keşif uçuşu yaptı. Bunu gören iki kişi vazgeçip, geri döndü. Kalanlar Irak sınırını geçti, dönüş yolundaysa F-16 savaş uçaklarıyla hava bombardımanı yapıldı. Olayda 34 kişi yaşamını yitirirken 4 kişi de yaralı kurtuldu.

Genelkurmay Başkanlığı yaptığı açıklamada PKK’lılarca kullanılan yolda tespit edilen grubun vurulmasına karar verildiğini belirtti. Olayla ilgili soruşturma askeri savcılığa sevk edilirken, dava ile ilgili takipsizlik kararı verildi. Avukatların Anayasa Mahkemesi’ne yaptıkları başvurunun sonucu bekleniyor.

Al Jazeera olayların yıldönümünde Uludere'ye gitti, ölenlerin yakınlarıyla konuştu, dava süreciyle ilgili beklentilerini sordu.

Felek Encü sürekli pencerede ve gözleri oğlunu en son gördüğü yolda [Fotoğraf: Abdülkadir Konuksever/Al Jazeera Türk]

Felek Encü bombardımanda hayatını kaybedenlerin en küçüğü olan 13 yaşındaki Erkan Encü’nün annesi.

Okuldan geldikten sonra arkadaşlarıyla birlikte sınırın diğer tarafına geçeceğini söyleyen oğluna başta izin vermemeyi düşünmüş anne Encü. O günkü tek endişesinin çocuğunun üşütüp, hastalanacak olma ihtimaliymiş. Ölüm aklının ucundan dahi geçmemiş:

“Ne yaptıysam başa çıkamadım.’Gideceğim’ diye tutturmuştu. Çaresiz kaldım. Bari çok üşüme diye üç kat eldiven geçirdim parmaklarına. Daha 13 yaşındaydı. Okul ayakkabısı kirlenmesin diye siyah bir lastik pabuç geçirdi ayaklarına. Amcaları ve kuzenleri ile birlikte katırlarına binip işte şu yoldan gittiler.”

Hava karardıktan sonra gidenlerin ve oğlunun dönmemesi ile endişelenen Encü, tanıdıkları aramış, yine de haber alamadığını söylüyor:

“Kimsenin haberi yoktu. Gidenlere ulaşılamıyordu. Saat 21:00 civarıydı. Aniden uzaklardan büyük bir gürültü geldi. Ardından bütün Ortasu sallandı. Zelzele zannettik. Herkes sokağa fırladı. Kimsenin bir şeyden haberi yoktu ve herkes telaşla ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Benim yüreğimden bir şey koptu. ‘Bu çocuklara bir şey oldu’ dememe rağmen kimse inanmadı. Ben sınıra doğru koşmaya başladım, epey gittikten sonra soğuktan ayaklarım dondu, olduğum yerde kalakaldım.”

Encü haberi sabah aldığını anlatıyor. Yan yana dizilmiş cesetler arasında oğlunu eline geçirdiği kat kat eldivenden tespit edebilmiş:

“Oğlumu sorduğumda bana ‘geride’ dediler. Gittim, göremedim. Bombalarla parçalanmıştı çoğu. En sonunda üşümesin diye ellerine geçirdiğim kat kat eldivenden tanıdım. Birer birer çıkardım ellerinden. Üşümüştü, buz gibiydi elleri.”

Encü 1977 yılında da babası Ramazan Encü’yü aynı noktada kaybettiğini anlattıyor. Askerin açtığı ateş sonucu ölen babasının acısını yıllarca taşıdığını söyleyen Encü şimdi oğlunun acısını yaşıyor.

Encü sorumluları adalet karşısına çıkarılıncaya dek bu acıyı yaşamaya devam edeceğini söylüyor.

"Yeni olmuş gibi"

Halime Encü pek çok akrabasının yanı sıra 16 yaşındaki oğlu Mahsun’u da yitirmiş Uludere olayında. Acısı dinmek bir yana, ‘sanki yeni olmuş gibi’ diyor Encü.

“Hiç unutmadım. Unutamıyorum. Daha yeni olmuş gibi aklımdan çıkmıyor. Mezarına gelip hasret gidermeye çalışıyorum ama nafile.

34 candı giden; 34 genç ve çocuk. Öğrenciydiler, masumdular. Eğer bu acılarımızı birazcık olsun dindirmek istiyorlarsa sorumlularını bulup mahkemeye çıkarsınlar.”

Encü olayın faillerinin bulunmasını istese de ümidi olmadığını dile getiriyor:

“İsteğimiz odur ki çocuklarımızın failleri bulunsun ve muradımız yerine gelsin. Suçumuz neydi ki bize bunu yaptılar. Zaten onlar yaptılar, failleri nasıl çıkaracaklar ki ortaya. Üç yılımız doldu, ne gecemiz ne gündüzümüz var. Ne yiyebiliyoruz ne içebiliyoruz. Gözlerimizin önünden gitmiyor. Çocuklarımızın parçalarını gördüm ben ve sağ olduğum sürece bunu unutamayacağım. Failleri bulunsa yüreğimiz yine rahatlamaz ama bir nebze de olsa teselli buluruz.”

İş buldu, artık sınıra gitmiyor

2011 yılında meydana gelen Uludere olayından kurtulan dört kişiden biri olan Hasan Ürek iş bulduğu için Şırnak merkezde yaşıyor ve olayın ardından bir daha 'kaçağa' gitmediğini söylüyor:

“Olay günü köye dönmek isterken havan topu atarak girmemize izin vermediler. Ardından savaş uçaklarının sesini duyduk. Patlamalar olduğu zaman kendimi kaybettim. Bir şarapnel parçası boğazıma saplandı. Basınçtan kulaklarımın zarı patlamış ve iç kanama geçirmişim. 11 gün sonra hastanede gözlerimi açtım. Şırnak Ticaret Odası Başkanı sağ olsun bakımımı üstlendi. Bana iş buldu ve kaçağa gitmemin iyi olmayacağını söyledi. Şimdi işim olduğu için kaçağa gitmiyorum. Ama diğerleri gitmek zorunda. İş yok, güç yok ve ya çobanlık yapıp mayına basarak öleceksiniz ya da kaçağa giderken öleceksiniz. Başka şansımız yok.”

‘Kaçak değil ekmek parası’

Ortasu köylülerinden Selim Ulaş sınırın diğer tarafından kaçak olarak mal getirilmesini ‘kaçak’ değil ‘ekmek davası’ olarak tanımlıyor. Ulaş’a göre başka şansları yok:

“Bunun adı kaçak değil, ekmek davası. Ne yapsın buradaki insanlar? Fabrika yok, tarla yok, dağlık alan ve hayvancılık bile yapılamıyor. İnsanlar da yaşamak zorundalarsa elbette Kuzey Irak’a geçip mal getirecekler. Unun torbası burada 60 lira, Irak’ta 25-30 lira. Elli kiloluk şekerin torbası 150 lira, orada 90-100 lira. Üstelik Türkiye’den gidiyor bu ürünler. E burada mazotun litresi 3,5-4 lira karşıda 1 lira. Ayda yedi, sekiz defa ancak gidebiliyorlar ve bir kişiye de seferde 90-100 lira kalıyor.”

Dava Anayasa Mahkemesi’nde

Uludere’de 2011 yılının son günlerinde meydana gelen olayın ardından üç yıl geçti.

Soruşturma ve adli işlemlerin başından beri hukuka aykırı geliştiğini söyleyen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi şu an Anayasa Mahkemesi’nde olan dosyanın incelenmesini beklediklerini söylüyor:

“34 sivil insanın feci bir şekilde ölümüne ilişkin bu soruşturma iki yıl boyunca gizli olarak yürütüldü. Mağdurlar ve avukatları soruşturma içeriği ve delillerden bihaber izlediler. Uzun bir süre Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde bekletildikten sonra soruşturma Askeri Savcılık’a havale edildi. Askeri Savcılık'ta kısa bir incelemenin ardından ‘askeri makamların bu suçtan sorumlu olmadığı, kaçınılmaz bir hataya düştükleri’ gerekçesiyle takipsizlik kararı verdiler. Mağdur avukatları olarak itirazda bulunduk. Dosya, Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi’ne gitti. Ancak reddedildi. Pek çok avukat olarak Anayasa Mahkemesi’ne başvurduk. Hâlâ bekliyoruz ve talebimizi karşılayan bir karar çıkmazsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gideceğiz.”

Tahir Elçi beklentilerinin faillerinin yargılanması olduğunu ve bunun dışında hiçbir sonucun Uluderelileri tatmin etmeyeceğini savunuyor.

“Şüphesiz böyle ağır bir suçun mağdurlarının tatmini önemlidir. Elbette maddi tazminat da mağdurların tatmini yönünde atılacak adımlardan biridir. Ama bu meselede asıl tatmin edici taraf adil bir soruşturma yapılması, tarafsız bir soruşturma yapılması ve gerçekten bu ağır suçtan sorumlu olan kamu görevlilerinin, askeri personelin kimlikleri tespit edilerek adalet önüne çıkarılması.”

Uludere’de 34 kişinin yaşamını yitirdiği olayın ardından geçen üç yılda çok şey değişmiş görünmüyor.

Dava Anayasa Mahkemesi’nde beklerken Uludereliler katırlarla sınırın öbür tarafına geçmeye devam ediyorlar.

Kaynak: Abdülkadir Konuksever, Al Jazeera Turk

Popüler İçerikler

18 Yaşındaki Şampiyon Balerin Eylül Sıla Ilgaz, Aile Evindeki Odasında Ölü Bulundu
Galatasaray'ın Yıldızı Osimhen İçin Fenerbahçe Napoli ile Temasa Geçti
İzmir'de 5 Küçük Kardeşin Öldüğü Yangın Faciası: Bakanlık, Aileyi 18 Kez Ziyaret Etmiş!