İşte tam anlamıyla bugün artık Atlas Silkindi! Atlas Silkindi ne demeyin? Bütün zamanların en çok okunan felsefi romanı olarak kabul ediliyor. 1957’de yayımlanan roman, o günden beri her yıl ortalama 200.000 adet satıyor. Kitap, Amerika’yı İncil’den sonra en çok etkileyen kitap olarak kabul ediliyor. Ayn Rand –asıl adıyla Alisa Zinovyevna Rosenbaum– 1500 sayfalık bu dev romanı için şöyle diyor: “Bu bir felsefe tarihi kitabıdır. Düşüncemin vardığı son nokta da şudur: İnsanın kendi yaratıcılığını ortaya koyma hakkı hiçbir zaman engellenemeyecek.” Ayn Rand’ın kitabı hakkındaki bu söylemi çok önemli. Zamanın ruhunu en iyi anlatan kitaplardan biri. Tamamen yaratıcı özgürlüğe vurgu yapıyor.
Öyle ki Ayn Rand’ı okumaktan oldukça hoşlanan bir işadamı olan BB&T Bankası’nın eski yönetim kurulu başkanı John Allison, Rand’ın fikirlerini ve onun “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” felsefesini o kadar çok beğeniyor ki, BB&T’nin Hayır Vakfı’yla (Charitable Foundation) beraber çalışarak programlarına kapitalizm hakkında bir ders koyan ve Rand’ın başyapıtı Atlas Silkindi’yi zorunlu okuma kitabı yapan okullara 2 milyon dolara yakın yardım yapıyor.
Kitap açıkça yaratan insanın toplum tarafından nasıl itildiğini, nasıl sömürüldüğünü anlatıyor. Bu kitap iş yapan insanın toplum tarafından nasıl sömürüldüğünü, üstelik nasıl zalimce suçlandığını açıkça gözler önüne seriyor... Dünyayı harekete geçiren gerçek motivasyonun peşinde koşuyor. Rand’a göre kitap o nedenle biraz dramatik. Bir nevi “başarının asla cezasız kalmadığı” bir toplum modelini anlatıyor. Rand, “Benim felsefem, özünde, hayattaki ahlaki amacı kendi mutluluğu olan, varlığının yegâne amacı ve en yüce eseri olarak yaratıcı üretkenliğini gören kahramansı bir varlık, bir insan konseptidir” derken günümüz çağının özüne hitap eden bir felsefeyi de anlatmış oluyor. Özellikle pazarlama iletişimi, reklamcılığın da motoru olan bir felsefe bu. Bu felsefe olmaksızın hayatta kalmanın bile zor olduğu garip bir dünya bu.
Rand tam bu söylediklerimizin çerçevesinde Atlas’ın niye silkelendiğini soruyor: “Dünyayı sırtında taşıyanlar bir gün greve gitmeye karar verirlerse, dünya neye benzer? Böylesi bir grevde dünya üzerindeki tüm yağmacı, çapulcu, avantacı, otlakçı, parazit ve anaforcular ne yapar? Akıl ve her meslekte üretici zekâya sahip insanların, işi bırakarak ortadan kaybolması ile dünya neye benzer?” Ve yanıtlıyor: “Tarihinde greve gitmeyen tek bir insan türü var. Yaratıcı ve üretici... Yani “Ben”. Diğer tür ve sınıftaki insanlar canları istediği zaman çalışmayı bırakıyor, isteklerini haykırıyor, kendilerinin insanlık için vazgeçilmez olduklarını belirtiyor.
Prometheus ateşi hediye ettiği insanlar tarafından yakıldı. Edison ampulü bulurken, karısı tarafından, toplum ve ailesi ile ilgilenmeyen bir anti-sosyal olarak suçlandı. Bireysel akıl, kalabalıkların onaylamadığı bir büyük güç her çağda saldırıya uğradı. Kalabalıklar, yaratıcı bireye saldırırken ellerindeki silahı hep iyilik, fedakârlık, hayırseverlik kurşunlarıyla doldurdular. Ve hep yaratılan değerleri üleşmek, bölüşmek, paylaşmak istediler. Tüm bunlara rağmen, yaratıcı ve üretici Ben’ler dünyayı ayakta tuttu ve yaşanır hale getirdi. Bunun bedeli olarak aforoz edildi, işkence gördü ama hiçbir zaman insanlığı yalnız bırakmadı.