Uğur Batı Yazio: Vazgeçme Üzerine 10 Söz

Zamanın ruhu vazgeçme üzerine... Kolayca...

Zamanın ruhu, bunu gösteriyor. Herkesin herkesten kolayca vazgeçtiği bir çağdan bahsediyoruz.

Sadakatin zihnen tasarlanmış bir “vazgeçme” fikri olduğunun kabul edildiği bir çağ bu. Sadakatin somut göstergelerinin soyut bir bağlılık biçimi olarak görüldüğü, bazen fiziksel olarak olmasa bile zihinsel olarak herkesin ve her şeyin “harcanabilir” olduğu zamanlar bunlar. İradeye dayalı bu tekil eylemin Nietzsche’nin dediği gibi bir erdem olmadığının kabul edildiği bu zamanda ilginç yönelişler vardır. Sadakat keşke “inkâra dönüşmenin eşiğinde aşkın ikrarı” olsaydı ama sadece kişiden vazgeçmiyoruz ki. Nesnelerden kolayca vazgeçiyoruz. Prensiplerden. Sözlerden. Kurallardan. Kırmızı çizgilerden. İdeolojilerden. Doğadan. Yaşamdan. Hayallerden... Ve sanırım her şeyden kolayca vazgeçiyoruz.

Sadakatsizlik çağı olarak nitelendirdiğimiz bu çağda, yaratıcı özgürlüğün taşıdığı fikirler yönlendirici olanlardır. Bu fikirler etrafında şekillenmiş markalaşma faaliyetleri ve bu etkinliklerdeki yaratıcılık, zamanın ruhunu yansıtmaktır. Tüm bu etkinlikler bize zamanın ruhunu yansıtan ilhamlar sunuyorlar. Bu ilhamlar aslında toplumun içine girdiği ruh halini yansıtan rüzgârdır. Öyle ki, yaratıcı endüstrilerin yürütücüleri, içinde bulundukları dönemi ve şartları, etkileşimleri, insanların duygularını, beğenilerini, fantezilerini, hayallerini ve korkularını kullanarak tüm bunları bir dönüşüm nesnesi olarak önümüze sunar. Tüm tüketim etkinliklerinin içimizde birbirlerine zıt, farklılaşma ve benzeme ihtiyaçlarımızı karşılayan bir ruh hali yarattığını görüyoruz. İşte bu bahsettiğimiz zamanın ruhu. Atlas silkelendi ve zamanın ruhunu oluşturdu.

Ama Artık Atlas Silkindi!

İşte tam anlamıyla bugün artık Atlas SilkindiAtlas Silkindi ne demeyin? Bütün zamanların en çok okunan felsefi romanı olarak kabul ediliyor. 1957’de yayımlanan roman, o günden beri her yıl ortalama 200.000 adet satıyor. Kitap, Amerika’yı İncil’den sonra en çok etkileyen kitap olarak kabul ediliyor. Ayn Rand –asıl adıyla Alisa Zinovyevna Rosenbaum– 1500 sayfalık bu dev romanı için şöyle diyor: “Bu bir felsefe tarihi kitabıdır. Düşüncemin vardığı son nokta da şudur: İnsanın kendi yaratıcılığını ortaya koyma hakkı hiçbir zaman engellenemeyecek.” Ayn Rand’ın kitabı hakkındaki bu söylemi çok önemli. Zamanın ruhunu en iyi anlatan kitaplardan biri. Tamamen yaratıcı özgürlüğe vurgu yapıyor.

Öyle ki Ayn Rand’ı okumaktan oldukça hoşlanan bir işadamı olan BB&T Bankası’nın eski yönetim kurulu başkanı John Allison, Rand’ın fikirlerini ve onun “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” felsefesini o kadar çok beğeniyor ki, BB&T’nin Hayır Vakfı’yla (Charitable Foundation) beraber çalışarak programlarına kapitalizm hakkında bir ders koyan ve Rand’ın başyapıtı Atlas Silkindi’yi zorunlu okuma kitabı yapan okullara 2 milyon dolara yakın yardım yapıyor.

Kitap açıkça yaratan insanın toplum tarafından nasıl itildiğini, nasıl sömürüldüğünü anlatıyor. Bu kitap iş yapan insanın toplum tarafından nasıl sömürüldüğünü, üstelik nasıl zalimce suçlandığını açıkça gözler önüne seriyor... Dünyayı harekete geçiren gerçek motivasyonun peşinde koşuyor. Rand’a göre kitap o nedenle biraz dramatik. Bir nevi “başarının asla cezasız kalmadığı” bir toplum modelini anlatıyor. Rand, “Benim felsefem, özünde, hayattaki ahlaki amacı kendi mutluluğu olan, varlığının yegâne amacı ve en yüce eseri olarak yaratıcı üretkenliğini gören kahramansı bir varlık, bir insan konseptidir” derken günümüz çağının özüne hitap eden bir felsefeyi de anlatmış oluyor. Özellikle pazarlama iletişimi, reklamcılığın da motoru olan bir felsefe bu. Bu felsefe olmaksızın hayatta kalmanın bile zor olduğu garip bir dünya bu.

Rand tam bu söylediklerimizin çerçevesinde Atlas’ın niye silkelendiğini soruyor: “Dünyayı sırtında taşıyanlar bir gün greve gitmeye karar verirlerse, dünya neye benzer? Böylesi bir grevde dünya üzerindeki tüm yağmacı, çapulcu, avantacı, otlakçı, parazit ve anaforcular ne yapar? Akıl ve her meslekte üretici zekâya sahip insanların, işi bırakarak ortadan kaybolması ile dünya neye benzer?” Ve yanıtlıyor: “Tarihinde greve gitmeyen tek bir insan türü var. Yaratıcı ve üretici... Yani “Ben”. Diğer tür ve sınıftaki insanlar canları istediği zaman çalışmayı bırakıyor, isteklerini haykırıyor, kendilerinin insanlık için vazgeçilmez olduklarını belirtiyor.

Prometheus ateşi hediye ettiği insanlar tarafından yakıldı. Edison ampulü bulurken, karısı tarafından, toplum ve ailesi ile ilgilenmeyen bir anti-sosyal olarak suçlandı. Bireysel akıl, kalabalıkların onaylamadığı bir büyük güç her çağda saldırıya uğradı. Kalabalıklar, yaratıcı bireye saldırırken ellerindeki silahı hep iyilik, fedakârlık, hayırseverlik kurşunlarıyla doldurdular. Ve hep yaratılan değerleri üleşmek, bölüşmek, paylaşmak istediler. Tüm bunlara rağmen, yaratıcı ve üretici Ben’ler dünyayı ayakta tuttu ve yaşanır hale getirdi. Bunun bedeli olarak aforoz edildi, işkence gördü ama hiçbir zaman insanlığı yalnız bırakmadı.

Özetleyelim

● Herkesin herkesten kolayca vazgeçtiği bir çağdan bahsediyoruz. Sadakatin zihnen tasarlanmış bir “vazgeçme” fikri olduğunun kabul edildiği bir çağ bu.

● Sadakatin somut göstergelerinin soyut bir bağlılık biçimi olarak görüldüğü, bazen fiziksel olarak olmasa bile zihinsel olarak herkesin ve her şeyin “harcanabilir” olduğu zamanlar bunlar.

● Sadakat bir davranıştır ve basitçe insanlara ne yapacaklarını söyleyerek sağlanamaz.

● Huzur, güven ve duygusal birliktelik, asli motivasyondur. Bağlanma duygusu, neslin devamlılığı için gereklidir.

● Sadakatten söz ediyorsak, oksitosin ve vazopresin hormonları başrolde olur. Oksitosin, kadınlarda doğum salgısı olarak bilinir ve doğumu rahatlatır. Ancak bu hormonun asıl vazifesi, anne ile bebeği arasındaki bağı kurmaktır.

● Buna ek olarak yetişkinler arasındaki sadakati, bağlanmayı da sağlayan hormondur bu. Seksüel ilişkide orgazm sırasında kadınlarda oksitosin, erkeklerde vazopresin artışı vardır.

● Genel yargıya göre testosteron düzeyi yüksek olan erkeklerin daha sık aldattığı, az evlendiği ve çabuk boşandığı kabul edilir.

● Bu tip bakış açıları da heyecan düzeyi yükseldiğinde, bağlanma-tekeşlilik-aldatma gibi konularda önemli tartışmaları gündeme getiriyor.

● Sadakat, topluluk arası etkileşimi sağlama ve topluluk bilincini en üst seviyeye çıkarmak için önemli bir araçtır.

Popüler İçerikler

Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!
Melih Gökçek, Ankapark’taki Transformers'ları İhtiyaç Sahibi Ailelerin Hakkı Olan Sosyal Yardımlarla Almış!
Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!