1: New York Şehri Musluk Suyu: %45 oy aldı.
2: Poland Spring: %24 oy aldı
3: O-2, oksijence zenginleştirilmiş su: %19 oy aldı.
4: Evian: %12 oy aldı.
Buradan da görülüyor ki, insanlar şişe suları zannettikleri gibi tadı için almıyorlar. Tat meselesi biraz da psikolojik. Şişelenen ve güzel paketlenen bir ürünü daha kaliteli zannediyoruz.
Paketlemek sadece ürünlerle ilgili değildir. Fikirlerin de nasıl paketlendiği ve sunulduğu önemlidir. Fikirlerin ve olayların sunuluş şekli onunla ilgili kararları her zaman etkiler. Eşref zamanında olmak diye bilinen bir ruh hali vardır. Kişilere bu zamanlarda bir şey anlatırsanız, olumlu tepki almanız muhtemeldir. Aksi durumlarda istemediğiniz sonuçları alabilirsiniz. Aynı durum karar vermenin çok önemli olduğu mahkemeler ve hakimler için de geçerlidir. Mesela Loftus’un şu deneyine bakın.
Loftus, 1974’te yaptığı deneyde[i] 5 grup öğrenciye soldan ve sağdan gelen iki aracın çarpıştığı bir trafik kazası seyrettiriyor. Sonra soldaki arabanın hızı hakkında şu soru soruyor:
“Sizce ………… sırada soldaki arabanın hızlı yaklaşık ne kadardı?”
Loftus’un bulgusu şu: Sorudaki boşluk yerine konan kelime (birbirlerine dokundukları, birbirlerine vurdukları, birbirlerine çarptıkları, çarpıştıkları, gümbürtüyle çarpıştıkları) tanığın cevabını etkiliyor. Alttaki grafikte verilen cevapların ortalamasını görülüyor. Görüldüğü gibi soru “ birbirlerine dokundukları” kelimesiyle sorulduğunda cevap ortalama yaklaşık 51km/saat iken, soru “gümbürtüyle çarpıştıkları” kelimeleriyle sorulduğunda ortalama cevap yaklaşık 65km/saat olmaktadır. Hâlbuki ortadaki gerçek aynıdır. 5 grup da aynı kazayı seyrediyor ve aynı gerçeğe şahit oluyor. Peki, o zaman cevaplar neden bu kadar farklı olabiliyor?
Her iki deneyi yapan akademisyenlerin de cevabı net: Bir insana soruyu nasıl sorduğunuz alacağınız cevabı da büyük ölçüde etkiler. O sebeple mahkemelerde hakimlerin kararlarını da aynı şekilde etkilemek pekala mümkündür. Olayın nasıl anlatıldığı hakimin vereceği hükme esas teşkil edecektir.